hesabın var mı? giriş yap

  • senelerdir aklımı kurcalayan sorudur. sanırım fıkradaki gibi duaları numaralandırmışlar. fatiha mesela 4 numaralı dua. hoca el fatiha deyince, içlerinden "bismillahirahmanirrahim 4" deyip ellerini yüzlerine sürüp amin diyorlar. başka türlü olamaz çünkü bana kalırsa.

  • yarışmacıları arasında bir tane bile beyaz tenli olan yoktur. sözlükten kimse katılmamış herhalde.

  • dünya 100 yıl öncesinin dünyası değil. batı, müslüman dünya gibi hala orta çağda yaşamıyor. hele 21. yüzyılda dinin hiçbir ağırlığı kalmamış durumda. yunanistandaki bir kaç aşırı sağ tip dışında kimse siklemez ayasofyada hangi ibadeti ettiğinizi. barbarlığı abartıp 1500 yıldır ayakta duran insanlık mirasına zarar vermeyin yeter.

    rte gibi 70 yaşındaki siyasal islamcı dayıların derdi bu sadece.

  • orman ve su işleri bakanı eroğlu'nun dahiyane oy toplama fikri.

    "eroğlu’nun istanbul’un eski günlerini hatırlatmak için "bir gün suyu keselim, eski istanbul buydu diye hatırlatalım"

    adamların her tarafından rezillik akıyor lan, bitmiyor da bitmiyor.

    beyler aklınızı koruyun, az kaldı bu rezilliklerden kurtulacağız.

    edit: kurtulamadık amk.

  • uydurma bir hikaye değilse gerçekten üzücü ve garip bir hadise. hukuki yollar aklıma geldi direkt, bilemedim ne kadar doğruluk payı var bu hikayenin...

    özet geçiyorum*: üniversitede aşk,babasının işleri kötüleştikten sonra evde beslenmeye başlanan bölüm birincisi bir tecavüzcü, 3.sınıfta çocuk haberi, evlilik-iş bulma, seneler geçer, adam video tehditlerini görür, silaha sarınılır, her şey film şeridi gibi geçer, adam bayılır sonra ayılır, kadın yok. üzüntü, üzüntü...

    edit: novemba, başka bir entry'si üzerinden (bkz: #48718567) kurgu olduğuna beni inandırdı.

    o yüzden hikayeye yorumum: (bkz: yaşından başından utan)(bkz: bre işsiz pezeveng)*

  • hardaliye olgun yaş üzümlerden hazırlanan bir içecektir. bu sebeple eski dönemlerde son üzümlerden olan papazkarası ve pamit cinsi üzümler tercih edilmekteydi. şimdilerde bu durum biraz değişmiştir. cardinal ve alphonse cinsi üzümler daha çok tercih edilirken, nasıl sonuçlar alınacağının tesbiti için cabarnet,cinsaut ve öküzgözü cinsi üzümlerle de üretilme yoluna gidilmektedir. eski dönemlerde şöhretini dilden dile dolaştıran hardaliyenin geleneksel lezzetine en yakın sonuçları elde edebilmek için bu araştırma ve üretim faaliyetleri sürdürülmektedir.

    hardaliyenin hazırlanması üzümlerin en olgun dönemlerine rasgelecek şekilde bağbozumu sonrasında başlar. bu sebeple eylül ortalarından itibaren, ekim ve kasım ayları boyunca hardaliye yapımı sürdürülmektedir.

    hardaliye yapımındaki püf noktalardan birisi özellikle meşe odunundan hazırlan alt kısmından 10-12 cm yükseklikte bir de musluğu bulunan fıçılardır. bu fıçılar gibi toprak küplerde de hardaliye üretimi yapıldığını biliyoruz. ne yazık ki artık bu geleneksel gereçlerden biraz uzaklaşılmıştır.

    olgunlaşmış kendine has kokusu ve rengi olan üzümler yıkanıp, ezilmeden dikkatlice saplarından ayrılırlar. hafif çatlatılan ( fakat ezilmemesi şarttır ) üzümler bir sıra fıçıya dizilir. üzerine bir kat vişne yaprağı, onun üzerine de hafif çatlatılmış siyah hardal tohumu dizilir. bu dizme işlemi fıçının üzerinde 5-6 parmak boşluk kalıncaya kadar sürdürülür. dizme işlemi bitince üzerine üzümlerden dökülen şıra ve üzüm tozu dökülür. hardal tohumu üzüm şırasının mayalanmasını engelleyecek, dolayısıyla alkole dönüşmemesini sağlayacaktır.

    hardaliyenin olgunlaşması için ortam ısısının 20-25 derece olması tercih edilir. birer gün arayla musluktan alınan şıra, fıçının üst kısmından yine ilave edilir. hardaliyenin içime hazır olması için 20-22 gün beklenir. elde edilen şıra tortusundan arındırılması için süzülüp içime hazır hale getirilir.

    saklanması sırasında da serin gölge bir yerde muhafazasına dikkat edilir. çok sıcak veya soğuk ortamlar hardaliyenin nefasetine olumsuz etki eder.

  • hafta sonu fethiye ölüdeniz babadağda 1.800 metrede deneyimlediğim olay. hafif tırsarak gittim ama muhteşem eğlendim. korkanlar için söyleyeyim babadağa rallli modunda tırmanan minibüsler yamaç paraşütünden daha korkutucu. etrafımdaki herkesin yapma etme atlama ne gerek var muhabbetlerine kulak asmayıp. hector isimli şirketle sabah 7.30'da tırmandık. 1.900 metrede rüzgarın uygun olmaması nedeniyle 1.800 noktasına geldik. minibüsle çıkarken kuralar çekildi kimin hangi pilotla atlayacağı belli oldu. benim pilotum saffet bey'in 91'den beri bu işi yaptığını duymak rahatlatıcı oldu. bugüne kadar kimseyi havada bırakmadık esprileri de yapıldı tabi. öncelikle üzerinize uzun kollu bişeyler giyin zirve ciddi soğuk oluyor, atlayışın ilk 10 dakikası elimiz kolumuz soğuktan dondu. yanınıza ıvır zıvır yük herhangi bişey almayın. değerli eşyalarınızı fermuarlı ceplere koyun. hafif bişeyler yiyin tıkabasa karınla atlayanlardan baya bi çıkaran varmış, kahvaltıyı inince yaparsınız. atlayışta tek dikkat edeceğiniz şey pilot koş dediğinde koşmak. havalanmadan oturmaya çalışmak pilotu da sizi de zor durumda bırakabilir. koş dediğim zaten üçüncü adımda havalanıyorsunuz. havalandıktan sonra müthiş bir ölüdeniz manzarası bekliyor. müthiş keyifli bir görsel şölen. herhangi bir motorlu taşıt olmadan uçmak çok acayip keyifli bir duygu. manzara seyrederek aşağı doğru ufak ufak süzülüyorsunuz . korkacak herhangi bişey yok. o sırada pilot mütemadiyen go-proyla bi sürü fotoğrafınızı videonuzu çekiyor. zaten size soruyor akrobasi istermisiniz diye istemezsen süzülerek laylay lom iniyorsun. bu kadar çıkmışken denemek lazım isterim diyince wingoverlar spinler ile dünyanın kaç bucak olduğunu gördük. adrenalin manyağı olduğumuz akrobasi dakikalarından sonra süzülerek güvenli bir şekilde indik. inişte de pilot koş dediğinde koşup olayı tamamlıyorsunuz. atlayıştan sonraki bi kaç saat suratımızdaki aptal sırıtış devam etti. aklınızdan geçiyorsa mutlaka güzel bir havada yapın gerçekten çok keyifli.