hesabın var mı? giriş yap

  • en kötüsü abimin abime yaptığıdır.

    büyük abim küçüğüne şemsiye verir. "al bak bu paraşüt, atla." der. öbürü şemsiyeyi açıp sıkıca tutar ve birinci kattan atlar akabinde yere çakılıp ağlamaya başlar.

    edit: düşen abim mesaj attı, tom ve jerryde görmüştüm o zamanlar makul gelmişti dedi.

  • doktora gitseler yok karımın saçını gördü yok şöyle oldu böyle oldu diyecek ve arıza çıkaracak, belki de doktora saldıracak tipler bu hocalara hiç seslerini çıkarmıyorlar. adam, kadına başka bir şey yapsa hiç itiraz edecek gibi görünmüyor. cidden şu zihniyeti anlamak mümkün değil.

  • işte 15 temmuzu engelleyen gerçek vatansever komutanlarımız bu komutan gibi olanlardı. çomarlar atletle tank durdurduğunu sansın hala.

  • an itibariyle evde akşam çayının yanında canım tatlı çekti. çocukluğumdan beri amansız bir şöbiyet aşığı olarak, yemeksepeti'ne bir bakayım joker falan varsa sipariş vereyim dedim. joker çıkmadı maalesef. sonra baktım güllüoğlu var, 1 kg şöbiyet söyleyeyim dedim. evde 5 kişiyiz ancak yeter diye düşündüm. ve evet fiyatı görmemle şok oldum. 1 kg şöbiyet 160 tl.

    sonra oturdum maaşımı hesapladım. ayda 25-26 iş günü çalışıyorum. 25 gün çalıştığımda günlüğüm 160 tl ye ancak geliyor. 26 çalıştıysam 160'ı bile göremiyorum. yani orta sınıf maaşı sayılabilecek maaşımın 1 günlük kısmı ile akşam canımın çektiği tatlıyı alamıyorum. 9 saat mesai yaptım ve karşılığında bir kilo tatlı alamadım. emeği geçenlerin ağzından burnundan gelsin yedikleri içtikleri.

  • kendisi hakkında ezberden verilen bilgilerin bazıları yanlış, bazıları da yanlış olmasa bile altı boş kaldığı için anlamını yitiriyor. gelin bazılarını düzeltelim.

    - kemoterapinin mucidi değildir. temelleri kendisinin birinci dünya savaşında yaptığı çalışmalar sayesinde atmıştır. kendisine atfedilen radyolojinin bir alt birimi olan brakiterapi'dir. gel gelelim brakiterapi sadece fransa'da curietherapie olarak kullanılır.

    - paris'e gitme sebebi varşova üniversitesinin o dönemde kadın öğrenci kabul etmemesinden ötürüdür. üniversite eğitimine sorbon fen fakültesi'nde başlamıştır.

    - bunu yazmaya gerek yok fakat yine de bilgi olarak kalsın; kızlık soyadı sklodowska'dır. kocası pierre curie'dir. erkek egemenliğinin tavan yaptığı bir dönemde kocasının soyadı ile anılmıştır.

    - kucağında bebeği ile iki lisans imtihanı ve su verilmiş çeliklerdeki mıknatıslanma hakkında bir etüt çalışması gerçekleştirmiştir.

    - temmuz 1898'de curie çifti, yeni bir radyoaktif element olan ve uranyumun radyoaktif bozunmasından ortaya çıkan polonyumu bulduklarını açıkladılar. maddenin adını da marie'nin memleketi olan polonya'ya atfen koydular.

    - 1903'te doktorasını vermiş ve fransa'da ileri bilim alanında doktora unvanı alan ilk kadın olmuştu. aynı yıl eşi ile birlikte fizik dalında nobel aldılar. dolayısı ile nobel ödülü alan ilk kadın olmuştur.

    - kadın olarak eğitim almasına bile izin vermeyen ülkesinin radyum enstitüsü kurmasına ön ayak olmuş, aynı zamanda dönemin abd başkanı hoover'ın kendisine verdiği 50 bin dolarlık ödülle de, enstitüde kullanılması için radyum almıştır.

    - radyasyona bağlı kan kanserinden öldüğü için bir çok insan kendisinin 50 yaşını görmeden öldüğünü zannetmektedir. aslında 1934'te fransa'nın savoy şehrinde 67 yaşında hayata gözlerini yummuştur.

    - einstein gibi curie'de şan şöhret ve paranın getirdiği şaşalı hayattan kendisini korumayı bilmiştir. bildiğiniz üzere einstein'ın dolabı aynı renk ve model takım elbiselerle doludur. her gün ne giyeceğim derdine vakit harcamak istememiştir. curie bu tavrını şöyle belirtmiştir; her gün giydiğim bu elbisemden başka elbisem yok. eğer bana yeni bir tane alma nezaketi göstereceksiniz, lütfen siyah renkte ve giyimi kolay bir şey alın ki, laboratuarda da giyebileyim.

  • ya depresyon içinde bulunduğumuz hayata dair belli bir farkındalık seviyesinde gösterilebilecek en gerçekçi yaklaşım ve en normal tepkiyse ama toplumda üretim gücünün düşmesine yol açtığından küresel düzeyde hastalık olarak değerlendiriliyorsa? belki de aslında neşeli ve hayatı sever halimiz bir kafa güzelliğinden ibarettir. belki depresyon hakikattir. (bkz: conspiracy keanu)

    sonuçta aslında hayatının çoğunluğu işçi arılar gibi küresel bir ekonomik çarkı çevirmek için çalışmaktan ibaret olan bireylerin hayatından mutlu olmak için nasıl bir gerekçesi olabilir? sabah akşam bal taşıyan, hiçbir zaman kraliçe arıyla çiftleşemeyecek ya da kendi kovanına veya çocuklarına sahip olamayacak olan erkek arının hummalı bir şekilde polen ararken "ne kadar güzel bir gün" demesi nasıl mümkün olabilir?

    işçi arı o farkındalık seviyesine ulaştığında mutsuz olmasından daha doğal bir sonuç olabilir mi? o arının yatağından çıkıp terliklerini giyip sabah 7'de yeniden mesaiye koyulmasının "doğru olan" olduğuna onu kim ikna edebilir? hayatının anlamsızlığına bu kadar vakıf olmuşken "gel bizle takıl biraz sosyalleş unutacaksın"ın, "biraz nektar iç iyi gelir"in bu farkındalığa bir örtü değil de çözüm olduğuna kim kefil olabilir?

    bu açıdan baktığımızda gerçek hastalığın ve gerçek depresyonun bizde değil de etrafımıza örülü bu yaşamsal düzende olduğunu söyleyebiliriz. eğer borçlanma ekonomisi, gelir uçurumu, modern toplumsal yapı bizim genlerimize kodlanmış unsurlar değilse o zaman onlara karşı metabolizmanın gösterdiği tepkileri "doğal değil", "rahatsızlık", "hastalık" diye nitelendirmek de doğru olmamalı. ama sisteme steteskopu dayayıp "hmm" deyip "sizin insan hayatına olan toleransınız düşmüş" diyen sistem doktorlarımız olmadığından ceremesini biz insanlar çekiyoruz anastasya.