hesabın var mı? giriş yap

  • 80'lerin basi, askeri yonetim zamanlari. bir gazeteci zeki muren'e sorar.
    "efendim size neden pa$a diyorlar, biliyor musunuz acaba?"
    zeki muren katila katila gulerek $oyle cevap verir:
    "ankara'dakilere ibne diyemedikleri icindir herhalde!"

    10+ yıl sonra gelen edit:
    olayın ayrıntılı hikayesi için (bkz: #62646594)

  • o vakitler inönü stadı bakımda olduğu için beşiktaş maçlarını ali sami yen'de oynuyordu. o karda bata çıka mecidiyeköy'e gittik. maçın erteleneceğini tahmin ediyorduk tabii ama "ya ertelenmezse" diyerekten yola çıkmaktan geri durmamıştık. neyse o çetin koşullarda mecidiyeköy'e ulaştık ve tabii maç ertelendi. geri döndük. maç sonra izmir'e alındı, dinamo kiev beşiktaş'a 5 tane salladı. sevmem ben o kar tatilini.

  • muğlalıyım ve sülalem 7 göbek chplidir.

    muğla büyükşehir ve ilçe belediyeler tıpkı diğer tüm partilerin belediyeleri gibi rezalet durumdadır. liyakat sıfırdır ve şöförüne kadar torpille işe alım yapılır. beyaz yaka ve teknik bilgi gerektiren bölümlere ise alımlar tamamen seçim dönemi en çok bağışı yapan ailenin ağzından çıkan laflarla olur. örneğin marmaris’te bu aile malatyalı bir kürt aşiretidir. belediyedeki tüm kadrolar muğlalı veya marmarisli olmayan doğulu vatandaşlarımıza verilmektedir. neredeyse tüm ihaleler aynı kişilere verilir, usulünce yapılmaz. örneğin mühendislik bürosu işlettiğim dönemde açılan ihalelerden ya son gün ya da kapanmasına 1 saat kala haber alıyordum. ailem chp’li ve yerli olduğu halde fen işleri 1 saat önceden arayıp ihalemizin süresi bitiyor 1 saat içersinde teklifinizi verin diyordu (mühendislik projesi bu!). son dakikaya kadar hiç bir platformda açıklama yapmazlardı.

    özetle chp’nin ve belediyelerinin akpli olanlardan en ufak bir farkı yoktur. yöneticiler aynı liyakatsızlığı ve adam kayırmayı korkunç bir biçimde icra etmektedirler

    gördüğünüz gibi restorasyonu yaptıran koca şubede bir tane bile işini düzgün yapan, potansiyeli olan, liyakatli adam yokmuş ki çıkıp da “ağa bu nedir” diyememiş.

  • -hayatım ne oldu?
    -neye ne oldu?!
    -ne biliim yüzün biraz solgun gibi...
    -nasıl yani, kötü mü görünüyorum?
    -yok hayır ne ilgisi var?
    -ne yani ilgisi yok mu?
    -ya üff, hasta mısın?
    -yaa hastayım evet, var mı diyeceğin!
    -nooldu şimdi ya?
    -neye nooldu? karnım ağrıyo tamam mı?
    -tamam...
    -ne demek tamam, benim canım acıyo diyorum!
    -peki ne yapayım, ilaç ister misin?
    -hayır, hiçbişi yapamazsın, yapamazsın!
    -ağrıkesici vs. ister misin?
    -hayır istemem, kimyasal ilaçlar kullanmamalı demiyo muydun sen?
    -evet de hastasın diye!
    -yaa başın ağrıdı di mi, çok mızmızlandım...
    -ya ne ilgisi var şimdi, senin için...
    -yok yok istemiyom, hiçbişi yapma benim için!
    -.....................
    -bana çikolata alsana...

  • döküm tava kullanma kılavuzu:

    1) döküm tavanızı en yüksek seviye ateşte, ısı sığasını iyice doldurana kadar ısıtın.
    teflon tava gibi 30 saniye sonra eti üzerine atmayın sıçarsınız. ne mi olur? o duymanız gereken "cozzz" efektini duymazsınız, bir süre sonra etin üstünde et suyunun göllendiğini görürsünüz. bu ne anlama mı gelir? "geçmiş olsun benden hayır gelmez artık" mesajının dışa vurumudur o su.

    döküm tavanın esprisi zaten bu. yüksek ısısını üzerine konan soğuk ete rağmen korur. enerjisini ete aktarır. teflon gibi soğuyup sonra tekrar ısınmaz. etin yüzeyini hızlıca dağlar, suyu içine hapseder.

    kısacası: en azından 5 dakika tavanızı kızdırmadan etinizi koymayın.

    2) eti attıktan sonra bir süre beklemeden çevirmeyin.
    eğer hemen çevirmeye kalkarsanız etinizin tavayı bırakmadığını farkedeceksiniz. zorlarsanız da henüz mühürlenmemiş yüzeyin mikro düzeyde parçalanmasına, içindeki suyu bırakmasına neden olursunuz. biraz bekle, sonra hafiften dürt, kalkıyor mu, çevir. teflondaki gibi zırt pırt oynama kısacası.

    3) pişireceğiniz eti ince kestirmeyin, çok dövdürmeyin.
    annenizin evinde yediğiniz 0.5 cm kalınlığındaki biftekler antrikotlar tam anlamıyla bir fiyaskoydu, unutun onları. etin içinin biraz pembe olması etin çiğ olduğu anlamına gelmez, pişmemiş olduğu anlamına hiç gelmez.

    "ay bu kadar kalın et pişmez ki" yok bundan sonra. pişer. ne yazık ki bu kadar et tüketilen bu ülkede insanlar et yemeyi bilmiyor. ya tamamen kahverengi olana kadar eti pişiriyorlar, ya da eti incecik dövdürüp tüm aromasını yok ediyorlar. neyse ki steakhouse furyasıyla biraz bir şeyler öğrenildi.

    etin pişim derecesi kişiye kalmıştır. ama etin medium-well seviyeden çok pişirilmesi kişiye kalmamıştır, bu etin mahvedilmesidir. dünyada genel kabul gören düzey "medium" 'dur, "medium-rare" ondan daha makbuldur, "rare" ya da "blue-rare" gibi daha aşağı seviye pişimler alışık olmayana ters gelir.

    tavsiyem, 3 cm kalınlığında bir bonfileyi, tavanın üzerinde durabilen her yüzeyini ızgaralayarak bir deneyin. içini pişirmeye uğraşmayın. zaten o yüzeyleri pişirirken merkezi de yeterince pişecektir. sonra damak lezzetinize göre bir dahaki sefere tavayı ocaktan alıp eti birkaç dakika daha üzerine tutarak içini pişirebilirsiniz.

    eti pişirmeden evvel üzerine kaya tuzu ya da deniz tuzu serpmek de tavsiye edilenler arasında. et pişmeden tuz atılmaz safsatasını da bir kenara atın.

  • hijyenin aslında insanın hayatında olmazsa olmaz olmadığının anlaşılması. eskiden en yakın arkadaşımın evinde bile yatamaz, evimden başka yerde tuvalete giremezdim. gerekirse bütün gün tutup eve dönene kadar tuvalete girmezdim. fakat ne zaman ki elazığ ktm'ye teslim oldum, o zaman gerçekle yüzleştim. ilk gece çok zorlandım, o leş gibi yastığa kafamı koyamadım, t-shirt'ümden kılıf yaptım, keçe gibi olmuş ve kokuşmuş battaniyeyi üşüdüğüm halde belimden yukarı çekemedim. taa ki gecenin üçünde uyandırılıp, allahın soğuk ve yağmurunda saatlerce dışarda bekleyip, sabah kahvaltı sırası, öğlen yemek ve akşam yemeği sırası bekleyip, deli gibi yorulana kadar, tüm günü bu şekilde geçirdikten sonra o rezalet yatağa bir an önce kavuşmanın hayalini kurarsınız ve o keçeleşmiş battaniyeye sarılıp mışıl mışıl uyursunuz. artık heryerde tuvalete girebiliyorum, heryerde uyuyabiliyorum. iyi ki askere gitmişim...

    hozat pertek toplaaaağğğnnnn

  • geçen gün arkadaşlarla takıldığımız mekan. elimde tablet bilgisayar vardı. tabletten e-kitap okuyordum hemen görevli geldi, hem bilgisayar açmış hem de kitap okuyorsunuz bu suç, gibi birşey söyledi. bardağı alıp, hesabı dahi ödemeden oradan ayrıldım. kimse de birşey demeye cesaret edemedi. işin iyi tarafı doğrudan eve geçtiğim için bardak da eve geldi benimle. daha sonra bardağı yıkayıp mutfağa yerleştirdim. artık yeni bir bardağım var.