hesabın var mı? giriş yap

  • 32 yaşında olduğum için artık kaçırdığımı düşündüğüm fırsat.. erkek olmamın etkisi de olabilir tabi..

  • telefonda bir vedalaşma seramonisi.
    sondaki sağol'lar yersizdir zira sağol denecek bir durum yaşanmamıştır , sadece boşluk doldurur. bir nedeni de ''yeni bir mevzu açılmadan bir an önce bitirelim'' paniğinin karşılıklı olarak yaşanmasıdır.
    iki taraf da bu kelimeleri aynı anda apar topar sıralar ve birbirini dinlemez. hani o an birisi hissettirmeden karşıdakine annısskim filan dese diğeri garibim farketmez bile.
    son sağol'un son hecesinin telaffuz edilmesiyle hiç beklemeden aramayı bitir tuşuna basılmalıdır.

  • hoca ne yaptın.

    filmi bugün ikinci defa izledim ve çok daha iyi hazmettim. uzunca bir süre, 1001 çeşit okuması yapılabilecek bir başyapıt olduğuna ikna oldum.

    ilk izlediğimde kaçırdığım, ikincisinde yakaladığım bir an var ki; bir an ayağa kalkıp saygı duruşuna geçmek istedim.

    --- spoiler ---

    kitapçıda taşralı yazar ve sinan hararetli bir şekilde edebiyat tartışırken, dışarıda sağanak yağmur başlaması ve genç bir kızın kitapçıya girmesi...

    insanlar kitapçıyı ancak yağmurdan kaçarken sığınmak için girilebilecek bir yer olarak görürken, iki taşra yazarının boşu boşuna kendilerini paralamaları...

    --- spoiler ---

    hoca ne yaptın.

  • ön bilgi: 22 yaşındaki kisaltma kablosu, 51 yaşında, yılların tecrübesi, baba kisaltma kablosu'nun yaşıyla dalga geçerek aşık atmaya çalışır.

    (kablo ps3'ün başında hunharca top spin 4 oynamaktadır.)

    baba - ne oynuyorsun lan yine?
    ben - tenis baba.
    baba - ver bakayım ben de oynıycam.
    ben - dur baba çok kritik.
    baba - olm ver bi deniycem, heves ettik.
    ben - ya baba ne ps3'ü geldin 51 yaşına, emekli oldun, play station'a saracağına, hıyar yetiştirsene.
    baba - 22 senedir yapıyorum o işi ben.
    ben - saygılar...

    beni pek yarmadı ama, sizi yarar diye düşünüyorum.

  • amerikan filmlerinde ve dizilerinde buzdolabını açınca sucuk, salam, sosis, yaş pasta, üç çeşit sos, tuhaf meyveler ve 6'lı içecekler görünür lakin biz buzdolabını açtığımızda sararmış peynir, sofraya getirilip bir kere bile yenmemiş çilek reçeli ve buruşmaktan manevi hayata yönelmiş zeytinler görürüz. artık ben de dolabı açtığımda supangleler pudingler avakadolar görmek istiyorum. dünden kalan içi çorba dolu tasın yanında tek başına hayatı sorgulayan mandalina değil!

  • facebook'ta "bugun 30bin buyukbas hayvan katledilmis" diye durum girdim. eski sevgilim "hala yasiyor olmana sevindim" yazmis altina.

    vay arkadas.

  • lise 2'ydi, galiba bahçede dolanıyordum. gözlüklü bir kız yanıma yanaştı, gergin bi bakar mısın dedi. kızı tanımam etmem. bir şey mi oldu, dedim. meğer bir kız varmış beni seven. dedi ki; bizim sınıfta bir kız var seni seviyor. ama öyle böyle değil. belki sana göre güzel bir kız değil ama inan çok seviyor. senin için gece boyu ağladığına gözümle şahit oldum. annesi 2 yıl önce öldü babası da şehir dışına gidip geliyor iş için, yalnızlıktan olmasa da sevgisizlikten içi kurudu. ben dayanamıyorum onun bu haline. bir hafta olsun onun sevgilisi ol ne olur. dünya gözüyle onun mutlu olduğunu göreyim. kendisi sana gelemez, e sen zaten ona gitmezsin. ben yapmak istedim, sana söylemek istedim. eğer istemezsen anlarım ama yaparsan bir insanı gerçekten ve tam manasıyla mutlu etmiş olacaksın.

    kim olsa şok olurdu. ben de oldum. önce inanmadım. kıza arkadaşının ismini ve sınıfını sordum. biraz araştırdım kendi çapımda. sessiz sakin içine kapanık bir tipti. çok düşündüm bir insana yalan söylemek onun mutluluğu için bile olsa doğru mu diye. sonra onun mutluluğunun daha önemli olduğuna karar verdim. ve bir sabah sınıfının bulunduğu koridorda dalgın dalgın yürürken çarptım ona. kafasını kaldırıp karşısında beni gördüğünde yüzünün ifadesi öyle bir değişti ki beni sevdiğine o an inandım. özür dilerim görmedim, dedim ve gülümseyerek sınıfıma indim. daha sonra kantinde sırada tam arkasına kaynak yaptım. kantinci abiye seslendim kız beni fark etsin diye, sesimi duyar duymaz arkasını döndü. yüzünde yine aynı ifade vardı. sevgi ve hayranlık yüklü nemli gözleriyle bana bakıyordu. onun bakışları içimi delip geçmiş ve üzmüştü beni. yanlış mı yapıyordum? kalbim hayır diyorsa da mantığım evet diye haykırıyordu! fakat ok yaydan çıkmıştı artık. bana gelip durumu anlatan kız arkadaş sınıfıma uğradı, sen ona çarptın ya hala onun etkisinde belki yüz kere anlattı daha şimdiden onu çok mutlu ettin dedi. beraber plan yaptık. okul çıkışı onlar bir kafeye gidecekler, tesadüf bu ya ben de aynı kafede olacaktım. sonra selamlaşacaktık ve ben masalarına oturacaktım. sonra ne olacaktı bilmiyordum.

    planımız işledi. harfi harfine hem de. bir tiyatro oyuncusu gibi sahneler planladım ve onları hayata geçirdim...tanıştık konuştuk. inanılmaz bir mutluluk ve şaşkınlıkla, ne yapacağını şaşırmış bir halde bana bakıyordu konuşurken. güldürdüm onu birkaç kere, utandırdım. muhabbet öyle koyulaştı ki saat geçmiş fark etmedik. onu evine bırakabileceğimi söyledim. evet demedi ama hayır da demedi. kızardı, utandı, ne diyeceğini bilemedi. diğer arkadaş bizden ayrıldıktan sonra beraber yarım saat yürüdük. ben konuştum o dinledi. o zaten az konuşan ve sustuklarını içinde yaşayan bir kızdı. vedalaşırken yanağına bir buse kondurdum. utanarak ve hızla eve girdi.

    o gece yatağımda dönüp durdum. acaba şimdi ne yapıyor dedim. mutlu mu? neler düşünüyor? içi kıpır kıpır mı? sırıtıyor mu sebepsiz yere? ne yapıyor şu an...

    tabi o dönem cep telefonumuz olmadığı için haberleşme imkanı sınırlıydı. nasıl olduğunu görmek için ertesini günü beklemek zorundaydım. bu şekilde tam on gün beraberce gezdik konuştuk tanıdık birbirimizi.

    artık ona sevgili olalım diyecektim. sonra fark ettim ki ben de heyecanlıyım. elim ayağıma dolanıyor. oyun yaparken gerçekten etkilenmiştim ondan. evet görece güzel değildi ama muhteşem bir kalbi vardı. okul bahçesinde karşılaştık. beni öptü yanaklarımdan ve yürümeye başladık. sonra duvarın orada durup susuştuk. lafa nasıl gireceğimi bilemedim. sonra gözlerine baktım ve onunla sevgili olmak istediğimi söyledim. gözlerinden yaşlar döküldü. sustu tek kelime etmedi. sonra hızla uzaklaştı yanımdan. öylece kalakaldım.

    onu o gün bir daha görmedim. ertesi gün de görmedim. arkadaşı beni buldu ve o hafta okula gelemeyeceğini söyledi. çok telaşlanmış ve korkmuştum. sebebini sorduğumda da biraz rahatsız olduğunu söyledi. ama öyle değildi biliyordum. gidip ziyaret edelim dedim, bence iyi bir fikir değil şu an dedi. üzüntüden çökmüş bir halde sınıfa döndüm. ne derse kendimi verebiliyordum ne de neşeli o halimden eser kalmıştı. her teneffüste arkadaşlarım başıma toplanıyor "neyin var, bir şey mi oldu, gergin kesin bir şey oldu ben hiç seni böyle görmedim" gibi şeyler söylüyorlardı. evet bir şey olmuştu ama ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. neyi yanlış yapmıştım bilmiyordum...

    tam altı gün boyunca ondan haber almadım. ne yüzünü gördüm ne sesini duydum ne de evine gidip sormaya cesaret edebildim. içim içimi kemirdi günlerce. kötü bir şeye sebep olmaktan ölesiye korkuyordum. hani bir kere görsem, iyi olduğunu bilsem, bir iki kelam etsek karşılıklı o zaman dinecekti içimdeki sebepsiz fırtına. sonraki haftanın pazartesi günü istiklal marşı için sıraya girerken gözlerim hep onu aradı. yine yoktu. hayatımda kendimi hiç bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. sınıflara dağıldıktan sonra ben onun sınıfına gittim ders başlamadan önce. arkadaşını buldum. allah rızası için bana güzel bir şey söyle dedim, iyi mi o? neden gelmiyor?

    omzuma bir el dokundu ben onunla konuşurken. arkamı döndüğümde tam karşımda duruyordu. yüzüne utangaç bir hüzün çökmüş, gözleri yine nemlenmiş, gülümsemesindeki coşku yerini dudak kenarlarına gizlenen bir umutsuzluğa bırakmıştı. birkaç saniye konuşmadan bakıştık. "nasılsın" dedim sesim titreyerek. iyi olduğunu söyledi. kısa cümleler kuruyordu. öğle arasında buluşmak üzere sözleştik ve ben sınıfıma döndüm. izafiyet teorisi işte tam da o sıralarda kendini hissettirdi. öğleden önce 45'er dakikadan 4 ders vardı. bir de 10'ar dakikalık teneffüsler. allahım bu zaman ne menem bir şeydi neden geçmiyordu. dakikaları bıraktım saniyeleri saydım. karnıma ağrılar girdi, kalp atışlarım en yüksek seviyedeydi, parmak uçlarım uyuştu, avuçlarım karıncalandı, yanaklarım al al oldu. sanki 3 buçuk saat değil de bir o kadar yıl geçti aradan. öğle tatili zili çalınca sınıftan ışık hızında çıktım. her zaman konuştuğumuz duvarın önünde onu beklemeye başladım, heyecandan buz gibi olmuş uyuşuk avuçlarımı birbirine sürttüm. yüzümü ellerimin arasına alıp yanaklarımdaki ateşi söndürmeye çalıştım.

    uzaktan geldiğini gördüm ve toparlandım. yarım saat sonrasını çıldırasıya merak ediyordum. ne olacaktı, nasıl bir konuşma geçecekti aramızda? samimi bir şekilde elini sıktım ve yanaklarından öptüm onu. neler olduğunu sordum, neden okula gelmediğini, neden bu kadar üzgün göründüğünü, neden sevgilim olur musun dediğimde cevap vermediğini...

    - sen harika bir insansın. ama ben senin sevgilin olamam. ne yapmaya çalıştığını biliyorum, neden çırpındığını biliyorum. ama yapamam. senin sevgilin olup bir süre sonra benden ayrılacağını bilerek yaşayamam. seni sevmek, uzaktan da olsa yetiyor bana. sırf ben seni seviyorum diye beni mutlu etme çabanı takdir etsem de yapamam. ben böyle mutluyum, sensizliği bile seviyorum inan. beni çok mutlu ettin biliyor musun, hayatım boyunca unutamayacağım şeyler yaşattın. ama burada kalalım. senin önce sevgilin ayrılınca da arkadaşın olamam. ben senin bir şeyin olmadan da mutluyum.

    gözlerimde biriken yaşları tutmakta çok zorlandım. boğazım düğümlendi tek kelime edemedim. şimdi ben ona "ama ben de seni seviyorum, artık gerçekten seviyorum, bir kor oldun göğsümde" desem inanmazdı. çünkü bir yalanla başlamıştı her şey. kendime kızdım, hem de çok kızdım.

    üzüntüm tarif edilemeyecek boyutlardaydı. sarıldım ona, kafasını göğsüme yaslayıp ağladı, beni de ağlattı. bir süre öylece bekledik. o an ölmek istedim. kahır denen şey gelip çöreklendi içime. öğle tatilin bittiğini haber veren zil yankılandı bahçede. ağlamaktan kızarmış gözleriyle bana bakıp son kez elime dokundu ve uzaklaştı.

    uzunca bir süre birbirimizi görmedik. korkumdan bahçeye bile çıkmıyordum görürüm de elim ayağıma dolaşır diye. aylarca düşündüm, üzüldüm, ara sıra gözlerim doldu. bana tarifi imkansız bir duyguyu yaşatmıştı o süre boyunca. hayatıma değer katmış, kalbimde iz bırakmıştı. sene sonunda tiyatro gösterimizde arka sıralarda otururken görmüştüm onu sahneden. kalbim delicesine çarpmıştı. kendini ne kadar gizlemeye çalışmışsa da başaramamış, sandalyeye gömülmüşse de nemli gözlerinin parıltısı onu ele vermişti. oyun sonrası usulca kapıdan çıkıp giderken gördüm. bu onu son görüşüm oldu. arkadaşıyla görüştüğümde babasının işi sebebiyle bir başka ile taşındıklarını öğrendim. uzaklarda bir yerlerde hala beni seviyor, hala kendini sevdiriyordu.

    şimdi nerede ne yapıyor, bilmiyorum. bir kere daha görmeyi, o güzel gözlerine bakmayı, kocaman yüreğine dokunmayı isterdim. belki buraları okursa diye yazıyorum; seni gerçekten sevdim...

  • deri altina ilac enjekte edilerek yaglarin erimesini ve vucuttan atilmasini saglayan bolgesel incelme yontemi. kadinlarin guzelle$mek ugruna cektigi anlamsiz ve gereksiz acilara alternatif sunan, uygulama sonrasi morarma ve cokmelere yol acan yeni nesil cin i$kencesi. mazoterapi hatta.

  • --- spoiler ---

    bir disney+ ve marvel ortaklığı dizisinin daha sonuna geldik. loki, wandavision ve the falcon and the winter soldier’ın ardından üçüncü dizi olarak kendisini phase 4’e konumlandırıyor. peşinen söylemem gereken bir şey var. hikaye anlatıcılığı ve teknik anlamlarda loki dizisi önceki iki mcu dizisinin çok daha ötesinde. özellikle dizisinin görüntü yönetmenliğinden bahsetmeden yazıya başlayamayacağım. autumn durald harika bir iş çıkarmış. sinema perdesinde görmeye alışık olduğumuz kadrajlarla diziyi takip etmek çok keyifliydi. ki durald önümüzdeki sene vizyona girecek black panther: wakanda forever’ın da görüntü yönetmenliğini yapacak.

    dizide izlediğimiz loki, avengers: endgame filminde kahramanlarımız zamanda yolculuk yaptığında kaçma şansı elde eden loki varyantı. bu kaçışın hemen ardından mcu’da time variance authority diye bir kurumsal yapının olduğunun öğreniyoruz. kısaca tva denilen zamanın dışında bulunan bu yapı time-keepers adı verilen üç tanrısal varlık tarafından kuruluyor ve yine bu time-keepers’ın oluşturduğu ve paralel evrenlere izin vermeyen sacred timeline denilen mcu’nun asıl zamansal sürekliliğini koruyor. ana sürekliliği dışına çıkan herkese varyant deniliyor.(mcu’nun devamında bu kelimeyi bolca kullanacağız gibi görünüyor.) tva ajanları olası bir paralel evren ihtimalinde müdahale ederek paralel evrene neden olabilecek zamanda oynamaya hemen müdahale ediyor. buna sebep olan kişide ortadan kaldırılıyor(pruning) time-keepers bu yapı dahilinde sacred timeline’ın nasıl akması gerektiğine karar veriyor.

    bu yapının varlığı elbette mcu’yu kökten etkileyen bir düzen. şu ana kadar dizide izlediğimiz süreçte özgür iradenin çok daha az ve kaderci anlayışın çok daha etkili halde olmuş olduğunu gördük. loki tva’e gittiğinde yapıyı çok daha iyi tanıdık ve en önemlisi tva’in varlığının olası bir yeni multiverse war’u engellediğini öğrendik. sacred timeline’ın oluşmasından önce de çıkan bu savaş bize anlatıldığına göre sayısız evreninin yok olmasına sebep olmuş.

    tva’in yargıcı ve göründüğü kadarıyla yürütmesinin sahibi ravonna renslayer isimli çizgi romanlardan da tanıdığımız bir karakter. dizinin hemen başında karşımıza çıkan mobius’da yine çizgi romanlarda olan ve renslayer ile birlikte tva adına takip edeceğimiz en önemli ajanlardan biri. loki ile tva’in yolu kesiştiğinde mobius’un dikkatini loki çekiyor. loki’nin uzmanlığında faydalanmak istiyor. öğreniyoruz ki tva’i ortadan kaldırmak isteyen bir güç var. bu güç loki varyantlarından biri çıkıyor. mobius’un planı ise loki’ye karşı loki ile savaşmak.

    sylvie isimli bu loki varyantı mcu’da ilk kez gördüğümüz bir konsept’i bize tanıtıyor. karakterlerin farklı evrenlerde ya da zaman çizgilerinde fiziksel olarak tamamen farklı olabilecek versiyonlarının olduğunu bize gösteriyor.

    dizi bu noktadan sonra tva’in arkasında asıl güç kim ? tva gerçekten iyi mi ? sylvie kim ? loki bu süreçte nasıl konumlanıyor ? gibi pek çok soru soruyor. dizi ilerledikçe tva’in göründüğü gibi olmadığını öğreniyoruz. ajanlarının da varyant olduğunu, time-keepers’ın sahte olduğunu, tva’in herkese yalan söylediğini öğreniyoruz. loki ile sylvie’nin ortak çalışmaya başlamasıyla gerçeklerde ortaya dökülmeye başlıyor.

    loki dizisinin genel yapısını çok beğendim. dizinin hikaye anlatıcılığı, karakterlerine yaklaşımı ve aksiyon skalası son derece başarılı hazırlanmış. özellikle diyalog ağırlıklı sahneler belki de dizinin en güzel yanı. loki ile mobius’un karşılık olduğu her sahne diziyi bir üst seviyeye çıkarmış. burada elbette tom hiddleston ve owen wilson’un performanslarını es geçmek mümkün değil. ikilinin kimyası muazzam şekilde uymuş.

    dizi karakter çalışmasını da çok iyi yapmayı başarıyor. loki’nin takip ettiğimiz varyantı new york savaşından hemen sonraki hali. thor: the dark world, thor: ragnarok ve en önemlisi avengers: ınfinity war’u yaşamamış. ama asıl halinin başına gelenleri öğrenince 180 derece değişiyor. bir çok kişi için tartışmalı olsa da bu dizide bambaşka bir yönünü görüyoruz ve sylvie’ye duymaya başladığı aşka tanık oluyoruz. loki gibi bir adamın ancak kendisini bu kadar sevebileceği benim açımdan son derece mantıklıydı. bu tip bir loki yorumlamasını da dizi de takip etmek keyifliydi diye düşünüyorum.

    finale yaklaşırken belki de en güzel bölüm loki’nin yok edilmesiyle gittiği the void bölümüydü. easter-egg cenneti olan bölüm özellikle çizgi roman okuyucusu olan seyirci için bulunmaz bir nimetti. thanos helikopteri, living tribunal heykeli. qeng isimli kule, kurbağa thor ve daha başka sayısız gönderme. loki’nin tarih boyunca silinen bir çok varyantını bu bölümde tanıdık. classic loki, kid loki vb. özellikle classic loki’nin harika olduğunu söylemem lazım.

    dizi en başında beri sonsuz sayıda kang the conqueror göndermesi yaptı. dizi boyunca tva’in arkasında kim olduğu tartışıldı. diziye şöyle bir baktığımıza ilk dikkatimizi çeken ravonna renslayer karakteriydi. çizgi romanlarda kang’in love interest’iydi. time-keepers heykellerinden biri kang’i oynayacak janothan majors’a çok benziyordu. beşinci bölüme gelindiğinde ise qeng binası gözümüzden kaçmadı ama en önemli şey alioth isimli dumandı. artık göndermeden ileriye gidilmiş kang’in mitolojisini önemli öğeleri dizide kullanılmaya başlanmıştı. perdenin arkasındaki adam kang olmalıydı.

    son bölüme geçmeden önce kang’in marvel çizgi romanlarındaki konumundan bahsetmek istiyorum. kang the conqueror, hiç kuşkusuz marvel evrenin en önemli villainlarından biri. gerçek ismi nathaniel richards ve 31. yüzyılda doğuyor. fantastic four’dan tanıdığımız reed richards’in bin yıl sonrasından akrabası olduğu düşünülüyor. elindeki teknoloji ile farklı zamanlara gidip o zamanları fethediyor. ele geçirdiği zamanları ise chronopolis ismini verdiği şehrinde topluyor.

    kang’e dair en güzel şeylerden biri ise farklı zaman çizgilerinde tamamen farklı fiziksel formlarda gözükmesi. marvel evreni boyunca sayısız kang versiyonu ile karşılaştık. ımmortus, rama-tut, scarlet centurion, ıron lad, kid ımmortus, mr. gryhon gibi bir çok kişi kang’in bir versiyonu çıktı. bu şekilde farklı versiyonlarının olması karakterleri farklı şekilde yaratmak ve hikayenin tansiyonu arttırma açısından her zaman kang’e muhteşem bir dinamizm kattı.

    tekrar dizinin son bölümüne gelirsek. loki ve sylvie, the void’da alioth’ı yenince citadel at the end of time kalesi ile karşılaştı. bu noktada tva’in arkasındaki kişinin he who remains olduğunu öğrendik. ki çizgi romanlarda da tva’in kurucusu zamanın sonunda tek başına yaşayan çok yaşlı bir adam olan he who remains’dir. ama marvel cinematic universe’de he who remains’in çok önemli bir değişikliği var. he who remains’de bir kang varyantı. böylece iki konsept dizi için birleştirilmiş oldu.

    mcu görünüşe göre kang’i olabilecek en iyi şekilde uyarlıyor. tva’in varyant konseptini tanıtması benim kang’in farklı versiyonlarının da varyant olarak çıkacağını düşünmeme sebep olmuştu. he who remains’de uzun uzun bunu anlattı. multiversel war’un çoklu evrendeki kang varyantlarının birbiriyle savaşı yüzünden çıktığını ve he who remains’ın belki de bu varyantlar içerisinde en iyisi olduğunu ve savaşı bitirdiğini öğrendik. tva böylece kendisinden çok daha kötü olan kang varyantlarının çoklu evrene dağılmasına engel oluyordu. sylvie’nin he who remains’i öldürmesiyle artık bu mühür kırıldı. sacred timeline dağıldı ve tam manasıyla paralel evrenler serbest kaldı.

    sacred timeline’ın dağılmasıyla marvel cinematic universe’ün sonsuza kadar değiştiğini söylemek mümkün. loki dizisi belki de mcu içerisindeki en önemli ilk 3-4 projeden biri haline geldi. the ınfinity saga’da büyük villain olarak thanos’u izlemiş ana hikaye olarak ınfinity stonelar’ı takip etmiştik. şu an da çoklu evreni takip edeceğiz ve kang’i büyük villain olarak izleyeceğiz.

    işte burada kang’in yukarıda bahsettiğim güzelliği devreye gidiyor. farklı projelerde farklı kang varyantlarını gösterebilirler. hepsi farklı kişilikte olacak ve farklı oyuncular tarafından oynanabilecekler. böylece süreç boyunca karakter asla kendisini tekrar etmeyecek ve sürpriz unsuru devam edecek.

    marvel’ın önümüzdeki dönem takvimine baktığımız zaman what ıf animasyonun doğrudan sacred timeline’ın dağılmasıyla bağlantılı. her ne kadar resmi olarak henüz açıklanmasa da spider-man: no way home yine doğrudan bağlantılı. doctor strange in the multiverse of madness adından da anlaşıldığı üzere çoklu evren konseptinin en fazla çıldıracağı film olacak. ant-man and the wasp: quantumania zaten daha önce kang’in varlığını onaylamıştı.

    mcu yeni dönemine yeni büyük kötüsü ile giriyor. kang the conqueror, avengers’in yüzleştiği en büyük tehditlerden biri. çizgi romanlarda en sevdiği marvel villainlarından biri kang olan benim için ise çok heyecan verici bir yol açıldı. avengers filmi ile thanos’u öğrendiğimizi varsayarsak 7 yıla yayılan bir süreç izlemiştik. ama şu anda marvel’ın yıla düşen proje sayısında inanılmaz bir artış var. bu artış sayesinde kang’i önümüzdeki 2-3 yıl boyunca çok sayıda projede göreceğimizi düşünüyorum. thanos’dan bile daha çok ekran süresi alabilir. sıradaki büyük villain’ın dizide çıkması ise marvel cinematic universe’ün dizileriyle de ne kadar iddialı olduğunun göstergesi.

    --- spoiler ---

  • park yasak harita alanının kadıköy belediyesi değil ibb ve ukome tarafından belirlendiğini bilmesine rağmen tribünlere oynayan bir adet şark kurnazının verdiği cevaptır. belediye kar amacı güden bir firmaya park alanı tahsis etmek zorunda mı?

  • marx'ın dilimize kattığı meşhur lumpen kelimesinin aslı. lumpen almanca paçavra demektir. marx yukarıda tarifi yapılan lumpenproleterya'yı sosyalist devrime zararlı olabilecek bir sınıf olarak görür.