hesabın var mı? giriş yap

  • yemenli göçmenlerin arabistan'da aylık maaşı, 300 lira civarında filan. bahreyn yine aynı durumda. bahreyn halkının yüzde 80'ininden fazlası şii'dir ama suudi atamalı "krallar" tarafından yönetiliyor. hem bahreyn, hem de yemen bu suudlu alçaklara defalarca isyan etti, isyanın sebebi yukarıda yazdığım gibi mezhepsel değili sınıfsaldır. sadece katar'da dünya kupasına hazırlanan stadlarda ölen işçilerin sayıları binleri geçti ama kimse duymuyor, görmüyor.

    islamcılara bir şey söyleyince hiçbir karşılığı olmuyor, eğer bugün isyan eden şii'ler değil de sunniler olsaydı islamcılar ellerinde bayraklarla çoktan saraçhane'ye koşmuşlardı. amacım kimseyi hedef almak değil ama bu suskunluk allah aşkına, mide bulandırıcı değil mi? yemen'de 2011 de sustunuz, bahreyn'i görmediniz, şimdi yine susuyorsunuz, neyse.

    isyanın sebebi sınıfsaldır, örneğin bahreyn petrol bakımından dünyanın en zengin yeridir ama orada yaşayan şii'ler, bundan hiçbir pay almaz, alamaz. şii'lerin yüzde 50'sinden fazlasının nüfüs kağıdı yok, yani adamlar doğduğu büyüdüğü topraklarda mülteci konumunda.

    abd'nin de ne denli şeref yoksunu olduğunu bu operasyonla bir kez daha görmüş olduk. daha da yazılır ama midesi kaldırmıyor insanın, ne desek boş.

    edit, islamcıları bir kenara bırakıyorum zira onların gözleri görmüyor, kulakları duymuyor -umarım inandıkları bir allah vardır, başka bir şey diyemiyorum onlara- ama islamcıların dışında kalan kesim, allah aşkına şu olaylara mezhepsel bakmasın, mesele mezhep değil. mezhep orada yaşanan sınıfsal savaşı perdeliyor, asıl mesele kaynakların kimler tarafından sömüreleceği, abd'nin desteği de bu nedenle zaten. bakın, yemen üzerinde mısır ile suud'lar 60'larda da birbirine girdi, suud'lar yine abd'yi arkasına alıp kazandı. mısır o dönemde, cumhuriyetçi bir yönetimi desteklerken, suudi'ler, monarşiyi destekliyordu ve mısır ile suud'ları ele alırsanız meselenin mezhep olmadığı çok daha iyi anlaşılır.

  • 9 dakika önce başlamış pazartesi'dir.

    elimde simdimi kemirirken ekrana boş boş bakıyor, gelmişimi geçmişimi film şeridi gibi geçiriyorum gözümün önünden.

    oysa 2 gün önce şu an, biriktirdiğim az buçuk parayla paris'te kruvasan ve kahve ile kahvaltıp yapıp, insanlığa gülümsüyordum.

    kahpe felek fazlasına izin vermedi.

  • on altıncı yüzyılın sonlarına doğru kendisi de son günlerini yaşamakta olan liefde isimli bir ingiliz ticaret gemisi, japonya'nın kyushu adasındaki bungo bölgesine demir attı. on dokuz aydan fazla süredir seyahat hâlinde olan ve mürettebatının yarısından fazlası ya ölmüş ya da hastalıklı olan bu gemide, muhtemelen japonya’ya ayak basmış ilk ingiliz olan william adams da bulunmaktaydı. adams ve arkadaşları karaya çıktıklarında portekizli cizvit misyonerler ile karşılaştılar. geminin bir korsan gemisi olduğunu iddia eden misyonerler, japon yerel halka mürettebatın infaz edilmesi gerektiğini söylediler. bunun üzerine tokugawa ieyasu’nun emriyle gemilerine el konuldu ve osaka kalesi zindanlarına mahkum edildiler.

    takvimler 1600 yılını gösterdiğinde tokugawa ieyasu, müttefiği toyotomi klanına sırt çevirdikten sonra hideyoshi’nin* oğlu toyotomi hideyori‘yi, sengoku dönemi’ni bitiren sekigahara savaşı‘nda, liefde gemisinden sökülen top ve gülleler yardımıyla mağlup ederek 1603 yılında yeni shogun oldu ve edo şehrini shogunluğun merkezi yaptı. bundan dolayı, 1603 ve 1868 yılları arasında sürmüş tokugawa dönemi, edo dönemi olarak da bilinmektedir.

    gemiler ve tersaneler konusunda donanımlı olan william adams, yeni shogun tokugawa ieyasu tarafından affedilerek shogunun danışmanı pozisyonuna kadar yükseldi ve edo kalesi’ne serbest erişim iznine tabi edildi. tokugawa’nın kapalı ülke* politikası yüzünden ingiltere’ye dönüşü yasaklanan adams, miura anjin adını aldı. kendisine uraga‘da bir arsa, iki katana ve yüklü miktarda para verilerek japonya’nın ilk ingiliz asıllı samurayı ilan edildi. miura anjin’in avrupa bilgisiyle yaptığı danışmanlığı ile edo şehri gerek ekonomik gerek kültürel anlamda kısa bir sürede şahlandı ve japon rönesansı olarak bilinen bir çağ başladı. yüz elli bin kişilik nüfusuyla japonya’nın en kalabalık şehri hâline gelen edo, artık basit bir balıkçı köyü değildi; dünyanın sayılı büyük şehirlerinden birisi olmuştu.

  • 763 bin kişiye neden ikamet izni verilmiş? onu da açıklasaydı valilik.

    edit: çokça mesaj geliyor. iranlılar, ruslar, öğrenciler, iş insanları, başka ülkelerden çalışmaya gelenler, falan falan falan. doğrudur. o zaman da yüzbinlerce afganistan/pakistanlı'nın kaçak olduğu doğrulanmış oluyor.

  • bu ülkede gerçekten insan hayatının hiç mi kıymeti yok dedirten olaydır. üç beş kişi mamadan zengin olacak diye şehrin ortasında survivor yaşıyoruz.

  • pazar aksami eksilerde olan moralimi aldi tavana vurdurdu bu film. uzun zamandir ilk defa bir film bitmesin istedim. senaryo, kurgu ve yonetmenlik boyle birsey iste. en bilindik konu hic bilinmedik oyuncularla mukemmel bir film icin yeterli olabiliyor. afferim rob.