hesabın var mı? giriş yap

  • keşke burada dalga geçmeden önce afgan halkının neler yaşadığını, ne kadar çaresiz bırakılıp ezildiklerini araştırsanız.

    "28 yaşımdayım ve hiçbir gün hayatı bilmedim". dalga geçmek için ya vicdansız olmak gerekir ya gerçekten ahmak. amerika ve talibanla elinde taşla sopayla savaşamazsın.

    yatın kalkın atama dua edin. o olmasa aynı durumda siz, sizin acılarla dolu hayatınızla bilgisayar başında dalga geçen başkalarıydı.

  • hayatı boyunca yaşantısının bir yerinde oyun konsolları hep olmuş bir ''player'' olarak konsollarla ilgili ne zamandır kişisel bir değerlendirme yazısı yazmak istiyordum,kısmet bugüne oldu.

    bir 90'lar çocuğu olarak oyun konsollarıyla gerçek anlamda 1997 ilkbaharında tanıştım.ilk konsolum nes orjinli micro genius'tu.dönemin kartuşlu konsol pazarı atari,asahi ve game star'la birlikte bu marka'nın elindeydi.bugün x-box 360 oyunları ps3 oyunları gibi fiziksel olarak aynı ama makina'ya göre değişen cd sistemi o zamanlar yoktu,yani ister asahi olsun ister bir başka marka aynı altyapıya sahip tüm kasetler* saydığım bu konsollarda çalışıyordu.daha önceki yıllarda amigam olmadı ama ne olduğunu biliyorum ve az da olsa oynadım.bugünse kaçırdığım konsolları bir şekilde emulatorlerle telafi edip zaman zaman nostaljik oyunlara zaman ayırıyorum.mame32'yi retro oyun meraklılarına öneririm.

    2000'li yılların başlarında micro genius'umla vedalaştım.onu satıp 16 bit deneyimine kavuştuğum genesis alt yapılı sega mega drive 2 satın aldım.bilgisayar'da klavye ile oyun oynama fikri cazip gelmiyordu,konsol çok daha çekiciydi benim için.playstation alacak kadar zengin de değildik,playstation ihtiyacımı atari salonlarından giderirdim.metal slug,tekken,doom tarzı oyunları oynamak için atari salonları uğrak mekanlarımdı.ben sega satın alırken bir çok yaşıtım bilgisayar'da fifa oynuyordu ama hiç gereksinimini duymadım ve uzun yıllar bilgisayar sahibi olmak da istemedim.hal böyleyken sega canavar gibiydi benim için.mortal kombat'ın tüm serisi - 1-2-3 ve 3 ultimate - arcade kategorsinde efsaneydi.1-2 yılımı bu oyun için verdim desem yanlış olmaz.yine yaşıtlarım bilgisayar'da fifa oynarken international superstar soccer'ın lezzetinden maalesef haberleri bile olmadı.bu oyun konami'nin yaptığı en iyi futbol oyunlarından biriydi ve yeri bende hala ayrıdır.zamanı'nın çok ötesinde bir oyundu,bir devam oyunudur ve bugünkü pes serisi'nin de bizzat babası'dır.bunların dışında sega sonic serisi başta punisher,vectormen 2,doom troopers,sunset riders,streets of rage serisi gibi bir çok efsane oyunla 1988'de piyasaya çıkmış bir konsol olmasına rağmen uzun yıllar ayakta kaldı desem yanlış olmaz tabi sony playstation'ı piyasaya çıkardıktan sonra satışları doğal olarak düştü ama mega drive 2 sega'nın en çok satış yapan ve en başarlı konsolu olmuştur.aynı şirket 94 yılında sega satürn adında bir konsol çıkarmıştı ve 2000 yılına kadar oyun da çıkartıldı ama playstation'un karşında duramayarak zamanla kayboldu,dünya genelinde 17 miyon'luk bir satış rakamına da sahiptir.bahsetmeden geçmek istemem yine 90'lar da nintendo 64'de oyun piyasasında sağlam olmasa da bir yere sahipti açıkcası türkiye'de pek tutmadı.çeşitli nedenleri var.cd ile çalışan playstation ve sega saturn'un aksıne kasetle* çalışıyordu.servis ağı yoktu,kasetlerini temin etmek zordu ve oyun kasetleri* pahalıydı.bende yoktu,o dönem nes kullanıyordum.bu konsol'a sahip olanlar genelde avrupa'da akrabası olan arkadaşlardı ****.

    sega'mı iki yıl aktif şekilde kullanıp,sattım.2000'lerin ortalarında siyah slim playstation 2 satın alarak kendi oyun devrimimi gerçekleştirdim.oyun deneyimlerimin nirvanasıydı.atari salonları sırf bu makina için dolardı ve o makina artık evimdeydi ve aynı zaman bu küçücük alet rüyalar ligi uefa şampiyonlar ligi'nin resmi sponsoruydu*.winning eleven serisi baş döndürücüydü,mortal kombat serisi ona keza,fifa street serisi'nin ilk oyununu hatırlıyorum.dida,carlos,ronaldinho ve adriano'dan oluşturduğum takımımla tüm şehirlerdeki sahaları açtırdığımı...anımsama bile duygulandırıyor.fifa street'in soundtrack list de harikadır,meraklısına.god of war serisiyle de playstation 2 jübilesini yapıp,yerini yeni nesil playstation 3'e bırakıp piyasada geri plana çekildi.

    gelelim bu kişisel değerlendirmeyi neden bu başlık altında yazdığıma.90'lar da çocuk olup uzun yıllar atari oynamış biri için playstation 2'nin yeri ayrıdır.çünkü bu konsol,oyuncusuna kendinden önceki nesillere asla benzemeyen deneyimler sundu.2002 yılında winning eleven oynarken türkiye'yi almış bir genç,oyun içinde türkçe tezahüratlar'ı ilk kez bu konsolda duydu.futbolcu tip ve suratları ilk kez bu konsol'da tam anlamıyla benzedi.dövüş oyunlarında grafikler önceki nesilleri silip süpürdü.işin şu yönünü atlamamakta da fayda var.bir örnek açıklayıcı olacaktır.değil yenil bir konsol'un çıkması,örneğin her yıl piyasaya çıkan pes oyunu bile bir öncekini basit bir atari oyunu gibi gösterebiliyor.burada anlatmak istediğim playstation 2'nin oyuncusuna sunduğu heyecandı.ps 3 oynayan bir 2000 doğumlu bir çocuğa bugün komik gelmesi tabiki çok normal.ps3 kendinden önceki tüm nesillerin grafiklerini süpürmedi mi ? tabiki süpürdü ancak yaşım itibariyle beni bir yere kadar etkileyebildi.

    hala çok gencim,bilgisayarda oyun oynama fikrine hala alışamadım ve konsol oyunlarına bayılıyorum.playstation ve x-box ilerleyen yıllarda piyasaya çok daha üstün konsollar çıkaracak ama benim için playstation 2'nin yeri hep ayrı kalacak.

  • kanıtlarla dolu dolu desteklenmiş rezalet. 9/10. tek puanı bu devirde iphone x almasından kırdım. o da kıskançlıktan tamamen. yanlış anlaşılmasın.

  • bu kadınının ilk vukuatı değil bu, konuyu ve tarihi hatırlamıyorum ama olumsuz yoruma yine böyle bir üslupla karşılık verdiğini hatırlıyorum. psikolojik sorunlarını tüketiciye kusuyor resmen. hadi markama zarar veriyor diye tepki göstermesini geçelim kişisel olarak da saldırıyor. yazık, bundan sonra almam, aldırmam.

    düzeltme: konuyu ekşiden hatırlıyormuşum
    https://eksisozluk.com/img/0m8jwsgk
    (bkz: #135388592)

  • çalışmak için sabah 7:10'da uyanıp 20 dakikada hazırlanıp 8:30 mesaisine kıl payı yetişiyorum.
    akşam ofisten 18:30 çıkış eve varmam 19:30'u buluyor iş için harcanan süre 12 saat.
    7 saat uyku = 19
    kalan 5 saat yemek hazırla, çocukların ihtiyaçları vb. akşam bir filmi izlemek için 3 gün harcıyorum resmen.
    hayatımı bu 5 saate sığdırmaya çalışıyorum.
    neredeyse haftanın 3-4 günü bu döngüyü sorguluyorum o otoparkın içinde.
    güzel günler göreceğim, güneşli günler umuduyla 20 yıl oldu

  • yeni şarkısının reklamı için bile eski sevgilisine muhtaç olan müzisyen. ayşe arman'a verdiği röportaj o kadar sahte, o kadar kurgu ki okurken acıdım haline...pr cısı da bir hevesle ayşe arman'ı aramışta herşeyi anlatacakmışta aklınca adamı aklayacak. anlattıkları nereden tutsan elde kalıyor. empati yapayım diye zorluyorsun, olmuyor. sanki kadınla silah zoruyla birlikte oldun. sen 18 yıl bu kadının her türlü imkanını kullan, sömür; sayesinde prodüktör ol, inşaat şirketi sahibi ol, şan şöhret sahibi ol, sonra maddi manevi alacak hiç birşeyin kalmayınca, " panik atak oldum de, beşik kertmesi gibiydik" de. hastir len derler adama... biz senin ezik olduğunu zaten biliyorduk ama senin ağzında da duymayaydık keşke.

    hep kadınları suçlarlar ya," ünlü zengin adamı buldu, artık ona ihtiyacı kalmayınca bıraktı " derler. işte bu adamında o kadınlardan hiçbir farkı yok. ulan biraz adam olun be, aşk bitti de, sıkıldım de, başka birine aşık oldum de eyvallah... sana yıllarını vermiş sevgilini yermek, "ama o da ruh emici kadındı ühühühü, ayrılmasam ölecektim" demek nedir len??

    edit: kendisi hakkında yapılan yorumlara çok sinirlenip akıllara ziyan bir açıklama yayınlamış.* bu röportaj tam bir pr fiyaskosu olma yolunda ilerliyor, iletişim fakültelerinde ders olarak okutulmalı. öncelikle kendi adıma demir demirkan'dan nefret etmiyorum, niye edeyim? sertab erener fanı değilim, hiç olmadım. pazar kahvaltısında gazetelere göz gezdirirken okuduğum bir röportaj üzerine yorum yaptım. zaten bu röportaj herkes okusun diye değil miydi? o zaman yapılacak eleştirilere de açık olacaksın.
    sertab-demir birlikteliği başladığında bende 16-17 yaşlarındaydım. nasıl başladı devam etti, yaptıkları işler vs bize yansıtıldığı kadarıyla biliyoruz. hatta kendisinin 2000lerin başında göçmen şarkısının olduğu albümünü almışlığım bile vardır. az çok bizde türk rock müziğini takip ettik, 2000lerin başındaki türkçe rock patlamasındaki konser seyircisi bizdik. yani kendisinin itham ettiği gibi pür cahil halimle minik odamda, sınırlı internetimle, aşağılık fakir bir magazin manyağı olarak burdan kendisine nefret kusmuyorum. burada olay senin müzik dehan değil, ayrılıktan sonra nasıl bir adama dönüştüğündür canım kardeşim.
    olaya sertab-demir ilişkisi olarak değil herhangi sıradan bir çiftmiş gibi bakınca da sonuç değişmiyor. iyi-kötü birşeyler yaşandı bitti, bir taraf yoluna devam ederken, diğeri egosuna kibrine yenilip 18 yıllık ilişkisini bir kalemde harcayıverdi.
    aslında herkesin bu kadar olumsuz tepki vermesinin sebebi, yıllardır çizilen demir demirkan imajının yaldızlarının dökülmesiyle birlikte ortaya çıkan adamın yarattığı hayal kırıklığıdır. demek ki sertab'la birlikteliği gerçekten çok iyi bir projeymiş ki, bir adamı yıllarca son derece başarılı bir pr çalışmasıyla olduğundan iyi gösterebilmişler.
    ayrıca yaygın düşüncenin aksine demir'le müzikal birliktelik eurovision dışında sertab'a hiç yaramamış, özellikle "turuncu" albümüyle beraber sertab'ın kariyeri düşüşe geçmiştir. soner sarıkabadayı şarkısı "bu böyle" ye kadar da sertab ın 2000li yıllarda esamesi okunmamıştır.

    büdüt: istek üzerine demir demirkan'ın resmi sitesindeki açıklamanın linki eklendi.