hesabın var mı? giriş yap

  • "ama hdp tümüyle emanet oylarla buradadır, şeklinde bir yaklaşım doğru olmaz" demiş. sıfırdan gelmedik zaten bir tabanımız vardı, onun üstünde emanet oylar tabi ki var ve bizim için bunlar da çok değerli zaten diyor geri zekalı arkadaşım. ne desek de hdp'ye oy verenleri pişman etsek diye yırtınıyosunuz da, geçmiş olsun o işi geçeceksiniz. herkes verdiği oyun arkasında.

    gelen mesajlar üzerine edit: hiç mesaj gelmedi ya lan.

    bu arada ben hdp'ye de vermedim. niye bu kadar atarlanıyom belli değil.

  • ben: baba, masanın üstünden telefonumu verir misin?
    babam: masa üstünde göremedim bi de belgelerime bakayım mı ehehehe
    ben: ...
    kendisi 52 yaşında bir troll.

  • günlerdir bu anı bekliyorlar. hazırlandılar. yarın doğan güneşle birlikte sokaklara inecek ve buldukları tüm çocukları ıslak ıslak öpecekler. nice tazeler bayrama küsecek. nice canlar yanacak.

  • halk arasında (tabii türk halkı) albastı ya da lohusa humması olarak bilinen, kadınların doğum esnasında mikrop kapmasından kaynaklanan, enfeksiyon kana ya da rahme dağılınca lohusanın ölmesine dahi sebep olan bir hastalık vardır. doğumun, temiz ortamda yapılması gerektiğini; hatta bu yüzden kazanla su kaynatıldığını, temiz çarşaflar kullanıldığını biz filmlerden biliriz, kaldı ki biraz mantık yürütsek tahmin ederdik, kadına iltihap kaptırmazdık.

    işte bu tuhaf hastalık, ortaçağdan 19.yy’ın sonuna dek hijyen konusunda nedense her zaman dünyanın gerisinde kalmış olan avrupa’da, bir tür lanet olarak görülürdü. özellikle hastanelerde doğrum yapan kadınlar lohusa hummasına, daha teknik adıyla “puerperal sepsis”e tutulmaktan korkar, hatta bugünün aksine evde doğum yapmak için ellerinden geleni yaparlarmış, hatta, kimi zaman doğum sancıları tutunca hastaneden kaçıp duvar dibinde doğuranlar, sonra bebek kucakta geri dönenler bile olmuş. görünüşe göre, öyle küçük bir oran da değil, her yıl binlerce kadın doğum sonrası komplikasyonlardan dolayı ölüp gitmekteymiş.

    1800’lerin sonu. macar asıllı bir hekim olan ignaz semmelweis, viyana’da tıp eğitimi aldıktan sonra, bir doğum kliniğinde, obstetri koğuşunda çalışmaya başlamıştır, özellikle fakir kesime hizmet veren kalabalık hastanenin pratisyelerinden biridir. bu doğum uzmanı prof, evde doğum yapmamak için yalvaran, hastanede doğum yaptıktan sonra kıvrana kıvrana ölen yüzlerce kadını gördükçe, diğer hekimlerce “allahın hikmeti” olarak görülen bu hastalığa içerlemekte, kendi kendini yiyip bitirmektedir.

    dikkat eder; hekimlerin çalıştığı koğuşlarda lohusa humması yüzünden ölüm oranı çok yüksekken, ebelerin çalıştığı bir başka koğuşta oran çok düşüktür. hekimlerle ebelerin yerlerini değiştirdiğinde, hekimlerin doğum yaptırdığı kadınlarda ölüm oranın yine %30’lara kadar yükseldiğini görür. (ben olsam, hamile kadınları öldüren bir sapıktan kuşkulanmaya başlamıştım, hele de jack the ripper'ı okuyup ingiliz paronayası diye bir köşeye atmadıysam) tabii semmelweis benim gibi paranoyak olmadığından, bir gün, yakın arkadaşı olan hekimlerden biri, lohusa hummasından ölmüş bir kadına yaptığı otopsi sonrasında kendi elini kesip kan zehirlenmesinden ölünce, kafasında bir ışık yanar. akabinde, hekimlerin otopsi yaptıktan sonra ellerini dezenfekte etmeden doğumlara girdiğini, otopside ellerine bulaşan mikropları hastalara taşıdığını fark eder ve bu basit açıklamaya sıkı sıkı sarılarak, tüm hastane çalışanlarına, her otopsiden sonra ve doğumdan önce, ellerini klorlu suda yıkama zorunluluğu getirir. lohusa hummasından ölüm oranı derhal %1’lere düşer, böylesine basit bir çözüm, bir anda binlerce kadının hayatını kurtarıvermiştir.

    ne güzel, değil mi? değil. semmelweis’in hijyen uygulaması, klinikteki hekimleri çok öfkelendirir. asli görevi hasta iyileştirmek olan hekimlerin hastalarına mikrop yayıyor olduğu düşüncesi, hekimlere küçültücü ve gurur kırıcı gelir, üstelik lohusa humması gibi önemli bir hastalığın sebebinin yıkanmamış eller olacağına kimse ihtimal vermek istemez. bundan sonrası biraz karışık; tıpta ulusalcılığın doruklarında olduğu o günlerde, semmelweis, çalışmalarını üstlerinden gelen baskılar nedeniyle yayınlayamaz, hatta hijyen uygulamaları yüzünden hastanedeki işine son verilir, ülkesine postalanıverir. terbiyesiz canım.

    semmelweis, en sonunda lohusa humması konusunda bilimsel bir makale yayınlar, fakat kendisi çalışmalarından emin olsa da, tıp çevreleri tarafından ciddiye alınmaz, bilimsel çalışmalar yapmak yerine şarlatanlık yapan biri olarak nitelendirilir, kanserli hastalarına karalahana yediren bir maymunmuşçasına çalıştığı her hastanede dışlanır, hatta astı olan hekimleri bile ellerini dezenfekte etmeye razı edemez. binlerce kadının gereksiz yere lohusa hummasından ölmeye devam etmesi ve akademik çevrelerce şaklaban yerine konmak, bilimsel çalışmalarını yayınlamaktan bile çekinen, sessiz sakin, efendi bir insan olması muhtemel semmelweis’e ağır gelir ve geçirdiği sinir krizi sonrasında, 47 yaşında bir akıl hastanesine kapatılır, aynı sene de ölür.

    tıp dünyasının dezenfeksiyonun önemine inanması, asepsinin yaygınlaşması, operatörlerin bırak klorlu suyu, ellerini asitli sularda fırçalamaya başlaması için aradan yıllar geçmesi gerekecektir.

    kıssadan hisse: koku alma duyunuzun kış ya da yaz aylarında hassaslaştığını veya köreldiğini hissediyor musunuz? kokuları, özellikle basit kokuları (atıyorum, portakalla kahve) ayırt etmekte zorluk çekiyor musunuz? dikkat edin; hiç aklınıza gelmeyecek psikolojik hastalıkların habercisi olabilir.

  • ordubozan aşiretinin reisi. 1911 yılında çukurova'da doğdu, 1985 yılında kaza sonucu öldü. babası dino ordubozan aşiretinden. dino, dağıdık aşiretinin güzel kızı ummuhan'ı alır, cono doğar. ama aşiret de birbirine girer. kan davası başlar. dino, dağlara çıkar. aşiret kaçırılan kızlarını bulmaya and içmiştir. iz sürer ve sonanda bulurlar. ummuhan'ı geri alırlar. dino'ya da haber salarlar " sıkıyosa gelsin kadınını alsın!". dino düze iner. büyük bir ardebe yaşanır. iki aşiretin delikanlıları yenişemezler. araya girenler savaşı durultur. dağıdıklar şart koşar. ya ummuhan ölecektir ya da cono kan bedeli olarak onlara verilecektir. dino düşünür taşınır, cono'yu dağda bırakır, karısını alır gider. çocuk annesinin kanına rehin olarak dağıdıklarla büyür. çocuğa sahip çıkan dayı da adının yanına kendi adını etiketler. cono olur, cono ahmet. cono ahmet 15 yaşına girdiğinde babasının peşine bulgaristana gider. babasını bulamaz ama camızcılar aşiretinden bir kıza aşık olur. kızın adı mandacı. camızcılar kızlarının türkiye'ye gitmesini istemezler. ama cono, kızı kaptığı gibi bir yük gemisine biner ve yollara düşer. aylarca yürüyerek çukunova'ya geri döner. ilk çocuğu doğar, adını dovan koyarlar. düzü sevmeyen cono dağlarda yaşar. gün geçtikçe kalabalıklaşırlar. dağa çıkan , çıkını kapan yanına gelir. cono ahmet'e katılanlarınn bir kısmı kendilerine "aptal" diyen hırsızlardır. bunlar cono'ya çalmayı öğretir. cono çalar ama pek isteklideğildir. adil olmayı unutmaz.. çalınan mallar eşit dağıtılacaktır. öyle yapılır. kıtlık, yoksulluk, savaş bellerini bükmüş, cono'yu ucuz eşkiya etmiştir. bu arada cono'nun ünü başka şekilde de yayılır. uzun boylu kara yağız bir delikanlıdır cono. hangi kız görse aşka düşer. cono da karşılık vermekten geri durmaz. mandacı'nın üstüne gülo ile evlenir. gülo'dan sonra evli bir kadın olan meliki'yi kaçırır. bu durum yeni bir kan davası başlatır. cono karıları, çor çocuğu toplayıp suriye'ye kaçar. perzani aşiretine sığınır. o aşiret reisinin kızı hızma abayı yakar bu sefer cono'ya. reis kızıyla evlendirir. cono'nun bütün evlilikleri tanrı huzurunda yapılmaktadır. ve cono dürüst bir adamdır, bütün kadınlarına önceki evliliklerini söylemiştir. neyse.. cono, hızma'yı alır türkiye'ye geri döner. meliki'yi kaçıran ve canını kurtarmak için kaçan cono, geriye iki karılı döner. reisliğin şanındandır. bütün karıları bir arada yaşamaya başlarlar. adaletlidir ya hepsine gözü gibi bakar. kimseyi yarı yolda, naçar komaz cono. hatta, emir'e can borcu vardır ve kaçırılan küçük kızının peşine düşen cono, kızı bulur. oğlanı haşat eder.oğlan kavruk eşkiyalarındandır. kızı atının terkisine koyar, geri dönerken de emrin kızına... efendime söyleyeyim, cono ahmet bu git gellerden, kaç göçlerden o kadar yorulur ki, sonunda oniki karısını, çocuklarını, akrabayı, çiftini çubuğunu toplar 45 yaşında düze iner. gider çukurova'nın akıncılar mahallesi'nde iki göz bir odaya sığışır. komşuları, hay huy arasında bir türlü nüfusa kaydettirmediği çocuklarına "haymatloz" demeye başlarlar. cono'nun 49 çocuğundan biri ve 14. oğlu şahmeran'dır cono'nun ani ölümü üzerine aşiret reisi olmuştur. karısının nüfusuna "oğlu" olarak kayıtlanan şahmeran, yaşıyorsa bugün 53 yaşındadır.

    (bkz: cono)

  • yaptığı en mantıklı şey kızının velayetini babasına vermektir.
    çocuk kurtuldu valiz gibi oraya buraya taşınmaktan. en azından okula gider, dudak büzerek poz vermek dışında şeyler öğrenebilir.

  • geçtiğimiz hafta çinili fırın'ın önünden geçerken marmara üniversitesi ülkücüleri'nin iftar yemeğini bu mekanda düzenlediklerine şahit olmuştum. mekan bayraklarla donatılmıştı ve teşkilat içeride iftar yapıyordu. muhtemelen bu fotoğraf da o yemekten sonra çekilmiştir.

    yani demem o ki, bu haber diye ortaya saçtıkları ifrazat, dezenformasyondan başka bir şey değil.

    mide bulandırıyorsunuz, daha fazlası değil.