hesabın var mı? giriş yap

  • kendinize güvenmeyin.
    mümkünse her koşulda sorgulayıp bir de bunun üzerine dırdır yapın durmaksızın.
    hayatınıza yanaşan istisnasız herkesi donuna kadar irdeleyin.
    evden dışarı çıkmamak için bahaneler bulun.

    %100 çalışıyor, tecrübeyle sabit.

  • otobüste pencere kenarında oturmaktayım... eda* kucagımda oturmakta. 3 yaş sendromu içinde camdan bakınmakta... yanımıza yaşlıca bir teyze oturur ve eda yı mıncırmaya başlar, oysa bilmez ki eda bundan hiç hoşlanmaz!

    teyze: senin adın ne bakiimmmmm

    eda dan ters bir bakış...

    ben: eda teyzesi [ayıp olmasın cevap verelim düşüncesi]

    teyze: ay benim torunum var senin kadar onun adı yaprak!

    eda dışarıyı seyrettiği camdan kafasını kaldırıp süzerek kadına bakar... iyice süzdükten sonra tekrar cama doğru döner... ve dışarıyı seyrederek kopartan cümlesini kurar!

    eda: biz yaprağı...[es] sarma yapar... [burada yüzü kadına doner] yeriz!

    budur!!

  • kalemi amerikadan kırılmış kurtlar vadisi evrenindeki oyun kuruculardan biri. muhtemelen kurtlar vadisi operasyonunda çok dikkat çekeceğini ve bir noktada öleceğini biliyordu. intikam hissini rasyonalize edip bir plana dönüştürerek konsey de denilen suç örgütünü bitirmek için baronun oğlunu kullanmıştı aslan bey. burada en başından beri planının bu olduğunu söylemek gerçekdışı olur çünkü karahanlı'nın geleceği noktayı tahmin etse de sonunda geleceği noktanın bir suç konseyinin baronu olacağını muhtemelen öngöremiyordu. ilk başta karahanlı'nın çift taraflı çalıştığını öğrendiğinde ki buna sebep olan leyla'nın ölümü oldu, onun canını yakmak için oğlunu kaçırdı. ama aslan akbey bir sabır adamı dizide de gördüğümüz gibi ve bu oğlanı yalnız bırakmadı onun gelişimiyle bizzat ilgilendi. plan da muhtemelen konseyin gelişimiyle birlikte aslan beyin aklında şekillenmeye başladı.

    aslan akbey konseyi muhtemelen en iyi bilen ve kişisel sebeplerle en iyi takip eden isimdi. daha sonraki bölümlerde aksakallı "benim planımdı" ya da doğu bey "benim planımdı" desede çok büyük olasılıkla onların aklında bu planı şekillendiren bizzat aslan akbeydi yine. çünkü unutmayın, aslan beyin olayı manuplasyon ve sonuna kadar sizin zannettiğiniz düşüncelerin aslında onun sizin zihninize yerleştirebilmesi. polat alemdar'ın hayatının koca bir yalan olmasının ve samimi bir şekilde kendisinin zannettiği inançlarının tamamının yapay olması aslan akbeyin işiydi. haliyle mehmet karahanlı'nın örgütünü de yakından takip edip bu konseye operasyon yapılma fikrini üstlerine empoze eden yine oydu.

    aslan beyin planı mükemmeldi ancak karşısında mehmet karahanlı seviyesinde bir sorun vardı: zeka. mafya ve suç camiası her ne kadar aptallardan müteşekkil olsa da seviye yükseldikçe karşımıza çok daha nitelikli ve zeki suçlular çıkıyor. vadide yeni bir ismin dikkat çektiğinde gidebileceği son nokta baron seviyesi olabilecekti ki o noktada da tanınmayan birisi için son genellikle ölüm oluyordu. işte bu noktada aslan akbey yıllardır sakladığı gizli hazineyi ortaya çıkardı ve onun hakkında barona ulaştırılacağına emin olduğu bilgi raporlarına "leyla" ismini yerleştirdi. bu ismin baronda bir tetikleyici olacağını ve kıbrıs günlerini anımsatacağını da biliyordu ki baronun gerçekten de bunu okurken verdiği ilk tepki "lübnan'ı araştır" olmuştu. lübnan, yani baron'un israillilere verdiği istihbaratla bombalanan ve leyla'nın yani aslan beyin kardeşinin öldüğü ülke. baron bunu hemen gördü. ama ne düşündü ? aslan akbey'i düşündü mü ? belki ama sanmıyorum. ama işte kafası karışan baron kalemini kıracağı sırada karşısına çıkan polat'ın yani bilmediği oğlunun ölüm ömrünü veremedi. orada ve ya o noktanın etrafında ne kadar etkili olursa olsun başka hiç kimsenin sağ çıkma şansı yoktu. hatta polat'ın da oldukça azdı ama işte o şansı birazcık artırmak için seçilen bu yöntem neticesinde polat kurtuldu çünkü baron'a oğlunu anımsatmıştı. özgeçmişteki "leyla" ismini görmese belki yine anımsamayacaktı ama belki de tam olarak o günleri düşünmeye ve kayıp oğlunun acısını tekrar yaşamaya başlamışken karşısına o bilmiyor olsa da oğlunun çıkmış olması o kararı almasına engel olmuştu. olmayadabilirdi ama işte olanların öyküsü olur.

    aslan akbey'inse ölüm fermanı gelmişti çünkü zaten çok dikkat çekmişti. o tam fark edemese de yapılan operasyonun söylentilerinin devlet içerisinde çok duyulduğu ve birilerini rahatsız ettiği kesindi. özellikle amerikalıların bir kanaldan bu emri vermiş olması da pek şaşırtıcı değildi ancak yöntem bence ilginçti. dağda bağımsızlaşmaya başlayan pala aslan beyin infazını gerçekleştirmek için çağırılmıştı. pala belli ki dağda büyük rahatsızlıklar çıkarmış ve yine kurtulmak istenen bir karakterdi. bunu şu sebeple söylüyorum, aslan beyi öldürecek ekip kim olursa olsun çok büyük düşmanları da karşısına alacaktı ve büyük ihtimalle öldürülecekti. pala'ya görev verildi ve sonra kaçmaları için emir verilmedi. aksine pala ve ekibi uzun süre hüsrev ağa gibi polat'a da çok yakın birinin evinde göz önünde kaldılar. aslan bey'yin yanındaki devlet bürokrasisine karşı tamamen yalnız bırakıldılar. doğu bey ve onun etrafında şekillenmiş bu yapı ve polat alemdar'a karşı palanın neredeyse hiç şansı yoktu ve göz göre göre ölüme gönderildiler. ölmeleri beklendi hatta. bir taşla iki kuş, şehirde aslan bey ve dağda pala. bu arada da doğu bey kanadıyla polat alemdar uzun süre bu işle uğraşarak tüm enerjilerini buraya verdiler ve büyük vakit kaybettiler.

    aslan bey zeki, ihtiraslı ve sabırlı bir devlet görevlisiydi. görev söz konusu olduğunda tamamen acımasız ve duygusuzdu. ancak tüm bunları mantıklı bir şekilde birleştirip makul planlar da üretebiliyordu. öldüğünde bir efsane bıraktı ama seven kimse bırakmadı. zaten böyle bir şey istemiyordu da.

  • dünyada her şey hızla lümpenleşiyor lan. bulunduğunuz grup, düşünce her ne olursa olsun bir şekilcilik "bak ben yapıyorum ha" durumu var. işin beni rahatsız eden kısmı bu.

  • gözleri samyeli haberlerine çekmek istemiştir.

    gözler bir anda oraya yöneldiği için
    artık herkesin böyle bir olaydan haberi olmuştur.

    hileli ama güzel oynuyorsun sedat.

  • beyler bu bir futbol maçı değil bu bir gövde gösterisi.

    bu normal bir maç değil “ben senden büyüğüm” mesajı.

    şampiyon olmuşsun bir haftadır alkol alıp parti düzenliyorsun, takım antrenman yapmıyor, şampiyon olmuşsun odaklanacağın bir şey kalmamış çıkıp 3 atıyorsun.

    devre arasında getirdiğin dünya yıldızı çıkıp 2 tane gol atıyor. galatasaray bu italyan aygırını getirirken sen bek oyuncusu alıyordun. fark var.

    çakma yıldızlarla kendinizi avutun, maç sahada oynandı.

  • üst edit: hipoglisemi rahatsızlığı olanların bulaşmaması gereken beslenme biçimi. uzun süreli açlık, bu rahatsızlığı olanlarda kalıcı sıkıntılara neden olabilir.

    beslenme biçimidir. ramazan orucuna benzer, farkı aralarda içeçek ( kalorisiz ) içilebilmesidir.

    diyet değildir. intermittent fasting kilo verme amaçlı en kolay uygulayabileceğiniz beslenme biçimidir. genelde vucut çalışanlar yapardı, popülaritesi gittikçe artmakta.

    uzun süreli açlık, kısa süreli tokluk şeklinde uygulanıp, az az sık sık ye tarzının tam tersidir. kendinize göre bir tarz benimseyebilirsiniz ama genelde 3 şekilde yapılıyor :

    - 24 saat açlık - iki yemeniz arasında bir tam gün aç kalma şeklinde uygulanır.

    - 18 saat açlık 6 saat tokluk. şu anda benim uyguladığım versiyon. alttaki şekle başladıktan 2 hafta sonra buna başlasanız daha iyi.

    - 16 saat açlık 8 saat tokluk.

    akşam yediğiniz son yiyecekle, sabah yiyeceğiniz arasında 16 saat ( 18, 24 ) olması prensibine dayanır. bu, insülinin kanınızda mümkün olduğu kadar az salınması demek. insülin, yediklerinizi hücrelere sokmakla görevli hormon, eğer hücreler enerji ihtiyacını tamamlamışsa veya sürekli yemenizden ve insülinin sürekli tacizine maruz kalmalarından dolayı insülin reseptörleri bozulmuşsa (bkz: insülin direnci) bu fazlalıkları yağa dönüştüren hormondur aynı zamanda.

    siz bir şeyler yemeye başladıktan sonra pankreasınız 2 saat insülin hormonu üretir. bu süre zarfında sürekli yemek yememişseniz, ilk yemenizden 2 saat sonra ghrelin hormonu ( açlık hormonu ) salgılanmaya başlar. süre, yediğiniz yiyeceklerin glisemik indeksine göre artıp azalabilir. ortalama değerler bunlar. bu şu demek, yemek yedikten yaklaşık 2 saat sonra vucudunuz besin almanız için açlık hormonunu çalıştırıyor. bunun vucuttaki salınımı da 2 saat sürüyor yaklaşık. eğer bu süre zarfında beslenmemişseniz ( toplamda 4 saat ) leptin hormonu devreye giriyor ( tokluk hormonu ). enteresan şekilde en fazla kendinizi dinç hissettiğiniz dönem bu andan itibarendir, beyin aktiviteleriniz artar, çünkü beyin, yiyecek bulmanız için ekstra enerji sağlar ( metabolik hızınız artar ). bu durumu kıtlık durumuyla sakın karıştırmayın, günlerce aç kaldıktan sonra geçilebilecek bir durumdur kıtlık durumu.

    leptin salgılandığı sürece acayip tok ve dinç hissedersiniz kendinizi. leptinin bir diğer görevi de kandaki glikojenler ( yediğiniz karbonhidratların kanda dolaşan bileşim halleri diyelim ) tüketildiğinde, insülinin yaptığı yağları parçalayarak yeni glikojenlere, yani hücresel besinlere dönüştürmesidir. bingo ! yağ yakımının başladığı an. ne kadar uzun sürerse o kadar iyi diyemeyeceğim, 24 saati geçirmeyin. leptinler sonsuza kadar salgılanmaz.

    benim favorim 18-6 saat uygulaması. 18 saat leptinlere yağ yakımı için oldukça uzun bir süre veriyor, 6 saat de yiyip beslenebilmek ( herhangi bir kısıtlama yapıp da kendinizi diyet stresine sokmayın ) için yeterli.

    diyet stresinden uzak, bir beslenme biçimi olarak size kilo verdirebilecek harika bir şeydir intermittent fasting.

    şu saatte yiyeceğim stresine de girmeyin, "ben saat 18'den sonra yemiyordum" diye kendinizi yormayın da. evinizde olduğunuz zamanlar belli bir yeme saat aralığınız olsun, ama eşle dostla takılacağınız zaman mesela akşam saat 22'de kokoreç yediniz, sabahki yemenizi ona göre ayarlayın ( 16, 18 saat sonrasını ) .

    leptin salgılanması 2 hafta içinde düzene giriyor ve sürekli yemek isteyen halinizden eser kalmıyor. az az sık sık ye diyen diyetisyenlerinse neye hizmet ettiği ! anlaşılıyor tam da bu evrede.

    iki temel kurala uyduğunuz sürece kilo veriminiz devam eder.

    - günün son yemeği ile ertesi günün ilk yemeği arasına ağzınıza şekerli sakız bile almayacağınız 18 saat yerleştirin ( insülin çalışırsa o andan itibaren yeni bir 18 saat hesaplaması yapın )
    - yemek yedikten sonra, kaçta yerseniz yiyin, 4 saat uyumayın.

    açlık sırasında, su, şekersiz çay, limonlu çay, şekersiz kahve, şekersiz bil umum bitki çayı serbest. hatta leptinlerin işini kolaylaştırır sıvı tüketimi.

    24 saatlik versiyonu olan davut orucu, manevi iklimlere açılmak isteyenler için birebirdir. 2 günde bir tek öğün prensibine uyulur. hayvani gıda (bkz: protein) alınmazsa 4 hafta içinde mana boyutundan sinyaller almaya başlarsınız. ibadet ve zikirlerle beslerseniz bu dönemi, şu kutsi hadisin neler ifade ettiğini anlayıp, dünyadan elinizi eteğinizi çekeceğiniz o muhteşem ana ulaşabilirsiniz.

    "ben ilmi açlıkta gizledim, siz onu toklukta arıyorsunuz"

    edit: şeker hastalarının genel olarak bulaşmaması gereken bir beslenme türüdür. insülin direncini zamanla ortadan kaldıracağı umulur bu beslenme türünün, ancak eğer ilaç tedavisine başladıysanız veya düzenli insülin alıyorsanız doktorlarınızın verdiği diyetlere uymanız en doğrusudur. glifor vb. metformin hcl içeren ilaçlar kullanıp sadece insülin direncine sahip olanlar açlık süresinin değil, tokluk süresinin başında ilaçlarını içmeliler. açlığın başında bu ilaçları kullanırsanız ilaçla düşen şekeriniz, açlığın uzamasıyla birlikte tehlikeli bir düşüş içerisine girebilir. dikkat edilmeli.

    edit 2-: osman müftüoğlu'nun 11 mayıs 2017 tarihli yazısı.

  • ne yazık ki kırılacak ve değersiz hissedecek insandır.

    bu insan samimidir. kendini açık şekilde ortaya koyar. şöyle diyeyim de şunu anlasın gibi saçma işlerle vakit kaybetmez. seviyorum diyorsa seviyordur. sinirliyim şimdi diyorsa sinirlidir.
    peki ne olur bu insanın sonu? genellikle bu insandan karşı taraf sıkılır ve ilişki sarpa sarmaya başlar. ortada bir sorun yoktur ama bir şeyler ters gidiyordur.

    bu kişi eğer erkekse, kız tarafı "beni hiç sevmiyosun :'( " diye ağlanamadığından huzursuzdur mesela. bir aksiyon olmadığından huzursuzdur. bir hareket ister. bir tartışma, bir kavga...

    bu kişi kız ise, erkek kızı gizemli bulmadığından sıkılmaya başlar. e içini dışını biliyor artık kız apaçık ortada işte. keşfedilecek yeni bir şey yok. kalmamış. sessiz, sakin, haminne gibi bir kız. nasıl keşfedeceksin?

    en kötüsü de iki taraf için gitme korkusu olmamasıdır. strateji yoksa korku da yoktur çünkü. karşıdakinin seni sevdiği, özlediği, el üstünde tuttuğu her halinden bellidir. neden gitsin? bir kavga varsa zaten düzeltmek için uğraşıyor, seni kırmamaya özen gösteriyor, bütün triplerini/atarlarını en samimi haliyle karşılıyor.

    telefonlarını her zaman açıyor. mesajlarını her zaman hemen cevaplıyor. kırıldıysa saçma suskunluklar yerine konuşuyor. yaptığı her şeyi sana haber veriyor. bir sorunu varsa ve senle ilgili değilse anlatıyor. sen açık açık biliyorsun onu artık.

    utanmasa seni pamuklara saracak, öyle sevecek... bu adam/kadın gider mi hiç? gitmeyecek. sen de biliyorsun. kaybetmeyeceğini bildiğin her şey gibi maalesef o da değersizleşiyor sonunda. sen istemesen de bu değersizliği ona hissettiriyorsun. bilmeden yapıyorsun ama o görüyor, biliyor. ve bir süre sonra kendini değersiz hissetmek dayanılmaz bir hal alıyor. o en samimi haliyle çekip gidiyor işte. sen yine sevdiğini biliyorsun. bu gidişine anlam veremiyorsun belki ama gidiyor işte. ve öyle "ayrılayım da akıllansın, geri dönerim." gitmelerinden değil bu. dönmüyor. akıllansan da dönmüyor artık.