hesabın var mı? giriş yap

  • doğum gününden bir gün önce ablanın evine gidilir, yaş 33.

    abla 8 yıl önce sıradan bir adamla evlenmiştir, kız kardeş anlam verememiştir bu duruma, dünya da bu kadar yakışıklı karizmatik erkek varken neden bu adam diye...
    o sıralarda kendisi çok parlak bir adamla çıkıyordur, ve arka planda onunla sevgili olmak isteyen başka erkeklerde vardır. (kızımız güzel sonuçta)
    halihazırda sevgilisi olan adam kıza evlenme teklif eder, ama kızımız maymun iştahlıdır, sonuçta bir ömür geçirilecek ya ötekiler daha iyiyse...
    yıllar böylece geçiverir daha iyisi daha iyisi derken.

    bir gün kızımız bakar etrafında parlak, karizmatik, yakışıklı erkekler dolaşmaz olmuş, insanlar onu birileriyle tanıştırmaya başlamış kendi yeteneğini kaybetmiş gibi…

    “şöyle bir adam var, ama boşanmış, ama çocuklu” vs. laflarını duymaya başlar kızımız. inanmak istemez duyduklarına, tamam yaş ilerlemiş olabilir ama hala güzeldir, hala ruhu herkesin peşinde koştuğu o kızın ruhunu taşımaktadır.

    gece olur, abla enişte ve iki sevimli çocuk yatak odasına uyumaya giderler, içeriden sohbet ve gülüşme sesleri gelir, sıcacık bir yuvanın gülüşme sesleri...
    kızımız koca salonun kanepesinde gözlerini tavana dikmiş uyumaya çalışmaktadır. daha önce kendini hiç bu kadar yalnız hissetmemiştir.

    gözlerini kapatır, sabah olduğunda geçmişteki güzel günlerine uyanabilmek umuduyla,

    sabah olur, gözlerini açar güzel kızımız; yaş 34.

    edit: güzel kızımız şuan evli ve çocukludur. boş yere ümitlendirdiği için kızanlar olmuş :)

  • bütün giritliler yalancıdır..

    burda gözden kaçırılan ve yıllarca matematikçilere yanlış hesaplamalar yaptıran küçük bir püf noktası vardır ve o da şudur:

    -"bütün giritliler yalancıdır" önermesinin tersi
    -"bütün giritliler doğrucudur" değildir. doğrusu
    -"en az bir giritli vardır ki, doğrucudur" olması gerekmektedir

    her kelimesinin tersinin en az bir cümlesi olduğunun keşfinden sonra matematikdeki bu tıkanıklık aşılmış, ve aslında epimenides paradoksunun gerçekte bir paradoks olmadığı ortaya çıkmıştır.

    bu bilgi ışığında değerlendirdiğimizde, "bütün giritliler yalancıdır" önermesi yanlışsa, "en az bir giritli doğru söyler" önermesi doğrudurya şundadır ya bunda. bunlardan birinin epimenides olması mümkün olduğundan, paradoks ortadan kalkar.

  • zil çalmış, hoca sınıfa girmiştir, arkadaş geç de olsa sınıfa dalar...
    -nerdesin olm sen?
    -şeyy hocam tuvaletteydim
    -zili duymadın mı be!
    -duydum hocam
    -eee nie gelmiyosun kaç saat oldu bıdıbıdı
    -e hocam yarım mı bıraksaydım!
    -!?**?!*

  • nuri bilge ceylan'la ne alıp veremediği olduğu meselesi üzerinden kral ve ben'in şu bölümündeki tespitine katılmadığım hoca. (11. dakikanın sonrasında başlıyor, "temel itirazım" diyor)

    bir zamanlar anadoluda için "anadolu insanı böyle değildir, neşelidir" diyor. fena halde yanıldığını söylemek zorundayım. durduk yere ercan kesal'ın muhtar rolünde rahatsız rahatsız kıpırdanmıyoruz izlerken. çünkü gerçek. köyün mülki idari başı olarak muhtar tam da budur bozkırda. kendi kültürünü dipten bir kibirle sahiplenip zengin sofrasını yer sofrası olarak kuran ama yine de "biz de cahil değiliz" kaygısıyla çocuklarının şehirli başarılarını savcıya anlatan muhtar. orta anadolu budur.

    savcıya geleyim. taner birsel'in canlandırdığı taşra memuru/bürokratı tam olarak budur. polislerin gerçekten komik buldukları esprilerine güldükleri, gülerken çıkan kaz ayaklarına kadar, kendi statüsüne yakın bulduğu için muhabbet etmeye çalıştığı doktora yine bildik bir kibirle yanaşan savcı ancak bu kadar aktarılabilir.

    türkiye insanı (özellikle orta anadolu) asla neşeli değildir. mutsuzdur ve yoğun bir temelsiz kibir taşır. bunu o toprağa ayağını bastığın anda anlarsın. boğucu, kaçamayacağın bir mutsuzluk, kendinden olmayanı yok etmek için ilk fırsatı kaçırmayacak ama sorsan hoşgörülüyüm diyen bir kibir. ceylan bunu varoluş problemi ile bir miktar istediği yöne çekiyor, farklı olarak. ama anadolu insanını iyi tanıyor. o toprakta iş yapan herkes ne yapıyorum ben burada diye sorar sıklıkla kendine ki bu da doktor karakterini gerçekçi kılıyor.

    korkarım ki yanlış tanıyor anadolu'yu canikligil. kasaba ailesi mensubu olmak, tabii olduğu toplumu yerinde okumak için yeterli bir referans olmasa gerek. zira, türkiye tam olarak budur.

    benim sinemaya çocukluktan bu yana ancak amatör bir ilgim var. kendisinin videolarını yoğun bir ilgiyle izliyorum. izlediğim kadarıyla bir filmde gerçeklik falan aramak, okumasını iyi yapamamış seyircilerin işi. işte bu noktada çelişiyor kendiyle. temel itirazım dediği nokta nbc hikayelerinin gerçekçi olmaması?

    kanımca bir zamanlar anadoluda en iyi filmi nuri bilgi ceylan'ın. hâlâ.

  • passaparola yarışma programından:
    -c harfiyle başlayan, akdeniz kıyılarında da görülebilen bir köpekbalığı cinsi (doğru yanıt: camgöz)
    -cavs !!!

  • sgk müfettişlerinin bu açık ihbarı değerlendirmesi gerekir. burada çalışan garsonlar sigortalı mı, öyleyse kazançları 8400 tl net üzerinden mi beyan ediliyor yoksa asgari ücretten gösterip sahtekarlık mı yapıyorlar ortaya çıkarmalılar.

    kadıköy işkur'a uğrayan işsiz kardeşlerim de doğrudan buraya başvuru yapabilir. nasıl olsa kimse iş beğenmiyormuş.