hesabın var mı? giriş yap

  • çomaristanda yine boktan bir olay..

    “bu çocuğa el kaldıramazsın” diyen arkadaşın/abinin tepkisi gerçekten takdire şayan.. helal olsun..

  • nadya'nın bir çubuğu tek eliyle sokmuşken ikinci eliyle destek vererek karşı takıma poanı altın tepsiyle sunduğunda sesi soluğu çıkmayan ağzı bozuk bozok'un, yine dolduruşlara gelip böğürdüğü yarışma.. ayrıca nadya '' çocuğunu bir daha göremeyeceksin, bir daha sultan'ı göremeyeceksin, bir daha annemi, babamı göremeyeceğim'' falan diyerek milleti karşı grubun üzerine püskürttü resmen.. sanırsın sadece kazanana yaşam hakkı veriyorlar, eleneni konseyden sonra vuruyorlar..

  • akp hukumeti'nin basbakan yardimcisi bulent arinc'in fikri.
    kendisine gore anayasa'daki değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri nitelikli çoğunluk ile degistirmek mümkün olmali.

    konsensus kelimesini duysa eli silahina giden bu ulkenin nitelikli çoğunluktan anladigi sey de, meclis'te 367 tane sandalye ve onlarin uzerinde oturanlardir.

    değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeler arasinda ulkenin demokratik, laik bir hukuk devleti oldugu, insan haklarina saygili oldugu gibi temel ifadeler var.
    sayin arinc'a gore 367 tane el oyle isterse bunlari degistirmek mumkun.

    mesela yarin obur gun teror azarsa "bu insan haklari nanesi de cok ayak bagi oluyor" diyerek insan haklari kavrami tamamen anayasa'dan silinebilir.
    367 tane elin kalkmasi yeter.
    "bu zindiklar yuzunden hepimiz cehennemlik olucaz" diyerek islam'a aykiri kanun yapilmasi yasaklanabilir.
    367 tane elin kalkmasi yeter.
    "hukuk devleti de nedir ulan; hakliyi haksizi halkin sectigi meclis belirler" diyerek yargiclar savcilar dogrudan meclise baglanabilir.
    367 tane elin kalkmasi yeter.

    ki bu secim sisteminde, o 367 tane eli secmek icin, secmenlerin yalnizca %35'inin oy vermesi dahi yetecektir!

    "cogunlugun tahakkumu nasil kurgulanir" filmini rusya'da ortadogu'da vizyondayken goremediyseniz, gec kalmadiniz!
    trt ekranlarindan canli yayinlaniyor su siralarda.

  • ben de burada atıp tutanlar gibi düşünüyordum. gerekirse işi gücü bırakır annemle ilgilenirim diyordum. önce teyzem destek oldu, 4 ay evinde ilgilendi ama annem orada çok mutsuz oldu. sürekli evine gitmek istedi. evi farklı bir şehirde. yanına bir yardımcı buldum, evine yerleştirdim, her haftasonu uzun yol yapmayı da, tek maaşla iki ev geçindirmeyi de göze aldım ama annem yine mutsuz.

    kendi hayatının kontrolünü elinde tutmaya alışkın, hep özgür yaşamış, asla tahakküm altına girmeyecek eski bir bankacı ve ticaret kadını. ilk ay kızı kovdu, azarladı, sürekli bağırıp çağırdı, ağlattı… yalnız kalamayacağını idrak edince bu kez kötü davranmayı bıraktı ama sürekli şikayet etmeye başladı. 3 gündür yemek yemiyor mesela, protesto ediyor kendince ki beslenme onun için ilaçtan bile daha mühim şu an.

    2 hafta önce bir epilepsi nöbeti geçirdi, tekrar etme ihtimali yüksek. sol gözünün üzeri morarmış, konuşamadığı için ne olduğunu söyleyemiyor, sadece düşmediğini veya bir yere vurmadığını, canının da acımadığını söylüyor. yani sorunca 'yok yok' diyor sadece.

    nezle oldu, sürekli uyuyor dedi kız, doktora gitmesi lazım ama asla ikna edilemiyor. gerek yok diyor. hayır istemiyorum diyor.

    kişisel hijyenini yeteri kadar sağlayamıyor ve benden başka kimsenin de yardımcı olmasına izin vermiyor.

    istanbul'da yaşıyorum ben. iyi ve huzurlu olduğum bir işim, kendimle mutlu olduğum bir hayatım, ilgilendiğim hayvanlarım var. her şeyi bırakıp yanına gitsem yine mutlu olmayacak artık bunu biliyorum. onun istediği eski düzen ve özgürlüğü ama bu mümkün değil artık. bunu idrak edemiyor, etse de kabul edemiyor. kaldı ki sadece onun maaşıyla geçinmemiz gerekecek. bu da mümkün değil, sadece aç kalmamamıza yeter, o da belki.

    yanıma alsam, gündüz işteyim yine eve biri lazım. istanbul'da bakıcılar 600 dolardan kapı açıyor. bütün hayatımı ona endekslemem, kendimden tamamen vazgeçmem gerekiyor benim ki ona rağmen her şeye yetebilmem mümkün değil. hijyenini nasıl takip edeceğim? her gün çeşit çeşit yemeğini nasıl hazırlayacağım? evde düşse, bir nöbet geçirse nasıl hastaneye yetiştireceğim?

    işi bıraksam, annem 72 yaşında, kardeşim falan yok. 20 sene her şeyi bırakıp kendimi ona adasam o gittiğinde ben 57 yaşında olacağım. emekli olamamış, bir geliri olmayan, ödemesi gereken bir ev kirası, faturaları olan yalnız bir insan olarak ben ne yapacağım o gün geldiğinde? hayırsızlık denen bu rasyonel düşünme şekliyse kendimle yüzleşip hayırsızlığımı kabul etmem lazım demek ki.

    basit şekilde, acaba düştü mü, yemeğini yedi mi, bir yeri ağrıyor/acıyor mu, pedini değiştirebildi mi… 6 aydır bunları düşünmeden geçen tek bir günüm, uykusuz ve bitkin şekilde uzun yol yapmadığım tek bir hafta sonum olmadı. şimdi onun güvende olacağı ve ihtiyaçlarının karşılandığından emin olacağım bir hayatı onun için yaratmak mı hayırsızlık yoksa şu an yapmaya çalıştığım mı?

    hayırlı evlatların fikirlerini, çözüm önerilerini duymayı samimi olarak çok isterim.

    debe editi: ben bunu yazdıktan 2 saat sonra yardımcımız valizini topladı gitti. :) hafta içi 4 gün 08:00-19:00 annemle ilgilenecek ve evin işlerini halledecek, büyük ırk köpeğimden de korkmayacak birini arıyorum. böyle bir çevresi/tanıdığı olan varsa benimle iletişime geçebilir mi? lokasyon istanbul. teşekkürler.

  • evde eski bir kitabın arasından düşen mektuptur. gece gece efsane yarmıştır hakkaten. okuma yazmayı söktüğüm yıllar çalışan anne-babanın çocuğu olarak onlara notlar mektuplar yazardım. neden yazdım bunu, olay ne, nolmuş hatırlamıyorum ama çocukluğumu sevesim geldi yeminle sözlük.

    http://i.hizliresim.com/vvddmj.jpg

  • bu iddiada doğruluk payı varsa iki ihtimal var:

    1 - ülkenin başbakanının onlarca askerinin ve tabur komutanının öldürüldüğünden haberi yok.
    2 - ülkenin başbakanı, onlarca askerinin ve tabur komutanının öldüğünden haberdar bir halde milli maçta etrafa, önünde şehit çocuğu varken gülücükler dağıtıyor.

    hangisi daha az korkunç, daha az acı, daha az sinir bozucu geliyorsa onu seçin. ben birini seçemedim.

  • dünyanın gelecekte yüzleşeceği en önemli problemlerden biri.

    1950 yılından 2018 yılına kadar üretilen plastik miktarı 6.300.000.000 ton (6,3 milyar ton). bunun yaklaşık yüzde 9'unun geri dönüştürüldüğü, yaklaşık yüzde 12'sinin yakılarak yok edildiği tahmin ediliyor. günümüzde yılda ortalama 400 milyon ton plastik üretiliyor.

    2050 yılında okyanuslardaki plastiklerin toplam ağırlığının balıkların toplam ağırlığını geçeceği tahmin ediliyor.

    plastik bardak ile çay kahve su içip bardağı çöpe atıyoruz, o bardak 50 yıl doğada kalıyor. bebek bezi bile 500 yıl doğada kalıyor. bir şişe su alıyoruz mesela, o tek kullanımlık plastik şişenin doğada çözünmesi için 500 yıl gerekiyor.

    plastikler doğada yüzyıllar içinde çözünmeleri sorununun yanında çözünürken bisphenol a gibi birçok kanserojen maddelerin yayılmasına sebep oluyor.

    2017'de yapılan bir araştırmada dünyadaki içme sularının yüzde 83'ünde plastik partikülleri bulunmuş. plastik ile kontamine içme suyu oranı yüzde 94 ile en çok amerika'da görülmüş. ingiltere, almanya ve fransa plastik ile en az kontamine olmuş içme sularına sahip bulunmuş ama onlarda bile plastikle kontamine içme suyu oranı yüzde 72 civarında. insanların içme suyu ile yılda ortalama 3500 plastik parçası yuttuğu tahmin ediliyor.

    dünyada plastik kirliliğine en çok sebep olan ülkeler sıralamasında çin yüzde 27.7 ile birinci sırada. türkiye 14. sırada, amerika 20. sırada. bütün avrupa birliği ülkelerinin toplamı hesaplandığında 18. sırada oluyormuş. türkiye tek başına tüm avrupa'nın toplamından daha çok plastik kirliliğine neden oluyor.

    çözüm geri dönüşüm değil tüketimin azaltılması.
    bu konuda 20 dakikalık bir belgesel

    devletlerin bu konularda adımlar atması gerektiğini, bireysel olarak daha az plastik kullanmak dışında fazla yapabileceğimiz bir şey olmadığını düşünüyorum.
    yine de çocuklarımızı bilinçlendirip daha az plastik kullanarak bir çaba gösterebiliriz.

    what goes in the ocean goes in you

    https://encrypted-tbn0.gstatic.com/…xjlm_05yqrd21ag

    https://encrypted-tbn0.gstatic.com/…jxpxvliwiymlnty

    https://encrypted-tbn0.gstatic.com/…cjvzkvahdo9a4nt

    https://encrypted-tbn0.gstatic.com/…spmqirebcqascqn

    https://encrypted-tbn0.gstatic.com/…3d0hdjyztqglpfh

  • ülkenin melihçi misin, eraycı mısın şeklinde ikiye bölünmesi. şimdi şöyle bir geçmişe bakıyorum, yıl m.ö 40 civarı. batı-doğu hun diye bölünmüştü türkler. o günden sonra en büyük bölünmedir türk tarihindeki. belki bir batı hunlu, doğu hunlu'yu severdi ama, bir eraycı asla bir melihçi'yi sevmezdi. eğer bugünlerde bu kadar ayrıştırysak, aha sebebi bi iki elemandır. çok yaşlandım lan :/