hesabın var mı? giriş yap

  • trafikteki sürpriz noktalara mayın konulmasıdır. böylece hem nüfus azalacak, hem de trafik çözüme kavuşacaktır. insanlar korkudan arabalara binemeyecek. trafik rahatlar böylece. başka bir çözüm yok.

  • evliliği bırak daha doğru dürüst ilişkisi olmamış adamların verdikleri normal detaylardır.

    kokudan bahseden arkadaşım, sevgilinin teninin kokusunu sevmiyorsan neden evlenesin ki? veya regl olmasından tiksiniyorsan neden bir kadınla birliktesin? kadın'ın tanımında regl var, git o zaman erkeklerle birlikte ol. biriniz tuvaletteyken diğeri banyoya girmek zorunda da değil, rahatsız oluyorsa böyle şeylerden sırasını bekleyebilir. ayrıca sevgilisinin kendisinin yanında gaz çıkarmasını yakınlık göstergesi olarak görüp mutlu olan insanlar da var. çünkü iş sevgide bitiyor arkadaşlar. eğer seviyorsanız üstünüze kussa bile tiksinmeniz mümkün değil.

  • -öncelikle alacağınız kitapları yayınevlerine göre listeliyoruz.
    -ardından kitapları internet üzerinden kitap satışı yapan sitelerden bulup yapılan indirime ve kargo ücretine bakarak bir hmm çekiyoruz.
    - sıra en önemli kısım olan hangi yayınevinin satış yerinin nerede olduğunu bulmaya ve kendi kitaplarında ne kadar indirim yaptıklarını öğrenmeye geliyor ki, bu işi burada ben üstlenerek sıralıyorum:

    iletişim yayınları:
    cağaoğlunda, s. ahmet durağında indikten sonra beyazıt yönüne doğru çıkarken adliyenin paralelinde uzayan yokuştan yukarı çıkıyoruz ve karşımıza bir park çıkıyor. parka girip tam karşımızdaki çıkıştan değil de sol taraftaki çıkıştan çıkınca karşımıza iletişim han'da bulunan iletişim yayınevi çıkıyor.
    indirim: %35 - defolu kitaparda % 50

    ithaki yayınları:
    cağaloğlundan gülhaneye inerken yurtiçi kargonun olduğu sokaktan aşağıya doğru sol kaldırımdan yürüyerek iz yayınlarını geçiyoruz, hemen sonraki binada karşımıza çıkan hana girip 3. kata çıkıyoruz. aynı zamanda ilk nokta adıyla da satış yapan ithakinin satış yerini bulduk.
    indirim: %35

    ayrıntı yayınları:
    bab-ı ali, diğer adıyla cağaloğlu yokuşundan (iran konsolosluğunun aradan fıydırarak) sol kaldırımdan aşağıya doğru devam ederken göreceğimiz ilk ya da ikinci sokağın köşesinde bulunan ayrıntı yayınlarının esas yeri karşımıza çıkıyor.
    indirim: % 35 ile kimi zaman 50'ye kadar çıkabilir. hatta çok iyi ve yardımsever sahibi sayesinde bazı kitapları ücretsiz bile alabilirsiniz.

    yapı kredi yayınları (yky):
    eh bunu bilmeyen yoktur zaten, istiklal caddesinde galatasaray lisesi'nin karşısında.
    indirim: % 25

    ötüken yayınları:
    istiklal caddesine gelmişken galatasaray'dan taksim meydana doğru caddenin sağ tarafından gidiyoruz. benetton'a kadar gelince hemen sağımızda (yerini tam hatırlamadığım ama kime sorsan söyleyecek olan) ötüken yayınlarını görüyoruz. zaten tabelamsı bir şeyi de var.
    indirim: % 35 -40

    kabalcı yayınevi:
    beşiktaştaki şubesi zaten kocaman ve ortada duruyor ama gene de bilmeyenler için: ıhlamurdere caddesinin girişinde garanti bankasının yanında, ya da alkım kitabevinin hemen çaprazında, 2. noterin tam karşısında.
    bakırköy şubesi için: capacity'nin bulunduğu cadde üzerinde.
    indirim: kendi yayınlarında % 50

    imge yayınları:
    gene cağaloğlundaki cağalolu yokuşundan değilde hemen paralelindeki ankara caddesi üzerinden aşağıya inerken hemen solda.
    indirim: bunlar cimriler en fazla % 20

    yordam kitap:
    ithaki yayınlarının bulunduğu sokağın en üst kısmında sol kaldırımda. kafayı yukarı kaldırırsanız anında görürsünüz.
    indirim: %35, kapital (marx) için ise cilti versiyonda en son % 50 indirim yapıyorlardı.

    can yayınları:
    istiklalde aslıhana giderken, yani nevizadeye bağlanan sokaktan bir önceki sokakta sol kaldırımda.
    indirim: bu kendini biraz fazla beğenmiş yayınevinin indirimleri pek işe yarar değil. yok denecek kadar az.

    sosyal yayınlar:
    cağaloğlu anadolu lisesi'nin tam karşısında.
    indirim: kendi yayınlarında % 50. mükemmel çevirilerle hazırlanmış kitapları klasikler için çok iyi bir kaynak oluşturur. öneririm.

    dergah kitabevi:
    cağaloğlu anadolu lisesi'nin karşısında bulunan köfteci ramiz'in bulunduğu sokağa giriyoruz. dümdüz ilerleyince zaten karşımıza çıkacak.
    indirim: kendi yayınları ya da başka yayınlar farketmeksizin % 20 - 35 arası süper indirimler yapıyorlar. eğer ki istediğiniz kitabevinin yayınevine uzaksanız buradan alabilirsiniz.

    -eh şimdi sıra gidip kitapları internette % 15 - 20 gibi saçma indirimlerle satan sitelerden değil de çok daha hesaplı olan yayınevlerinin kendi yerlerinden almaya geliyor, ki üzerine cebinizde kalan paralarla yayınevlerinin bulunduğu genelde gezilesi olan s. ahmet, taksim, cağaloğlu gibi yerlerde bir güzel çayımızı kahvemizi içerken kitaplarımızı kurcalıyor ve mutlu oluyoruz.
    bonus: nerede kaldı bu kargo vs. gibi sinir bozucu durumlarla uğraşmadan, anında ve kitabı inceleyerek satın alma güzelliği.

    not: aklıma geldikçe yeni entryler ile yeni yayınevleri ve yaptıkları indirimlere ilişkin bilgiler vereceğim. ayrıca ders kitapları nereden alınır nasıl ucuza getirilir gibi ipuçlarından da bahsederek günümüz öğrencilerinin bütçesini dengeye sokabileceğimi düşünüyorum.
    not 2: benim yazdıklarım istanbul için geçerlidir. diğer şehirlerde bulunan yazarlar da kendi şehirleri ile ilgili yardımda bulunurlarsa herkese büyük faydaları dokunacaktır.

    (bkz: kişisel kitap festivali)
    (bkz: paramızı kaptırmıyoruz)

  • yeni yetme yazarlar için olsun, amatörler için olsun, yazacak ya da yazılmış herhangi bir şeyi olan herkes için son derece faydalı olabilecek bir fırsattır. dünyanın çoğu yerinde benzer oluşumlar var ve ben bu konuda ilk atılımı amazon'un türkiye'ye gelişinde yapacağını umut ediyordum. sonuçta kindle direct publishing çok büyük bir olay ve bunu kullanmak isteyeceklerdir, diyordum. olmadı. piyasa cinius gibi matbaadan bozma küçük esnafa kalmıştı maalesef.

    yazarlık hevesi olan birinin bu piyasaya yalnızca yeteneğiyle girmesi oldukça zordur. elinizde dünyanın en değerli eseri de olsa, sizi tanımayan bir yayınevine başvuru yaptığınızda, yalnızca o gün yayınevine gelen onlarca başvurudan biri olursunuz ve zaten işi başından aşkın olan ya da tek derdi mesai doldurup ortamlara akmak olan, yeni eserlerin incelenmesinden sorumlu kişi/kişiler, sizin en az aylarca uğraştığınız eserinize on dakikadan fazla vakit ayırmaz. bunun için ilgili kişileri tanımalı, onlar tarafından tanınmalı ya da onlara size ayıracakları fazladan zaman için bir karşılık sunmalısınız. kısacası daha önce bir yerde bir eseriniz çıkmadıysa, torpil ya da rüşvet haricinde pek şansınız yoktur.
    bu tarz "özel basım üreticileri" genelde umut tacirliğinin ötesine geçmezler. genelde mottoları "bana para ver, istediğini basarım" ayarındadır. biraz para verebilirseniz basmayacakları şey yoktur. bu kurum ve kişilerin bastığı eserlerde de para haricinde hiçbir kıstaslarının olmaması, onlardan çıkması muhtemel güzel eserlerin de ezici çoğunluğu oluşturan vasat eserlerin arasında kaybolacağı anlamına gelmektedir maalesef.
    doğrudan yayıncılık olayının farkı, en azından bu durum için sizden -çok fazla- para istenmemesidir. başka türlü yayınlanma şansı bulamayacak eserleriniz bu sayede en azından okuyucuya ulaşma imkanı bulur ve küçük esnaf tarafından çok dolandırılmamış olursunuz.

    ben ilk kitabımı basacak bir yayınevi bulmak için 10 yıl bekledim. ikinci kitabım birinci yılını doldurmadan yayınevi buldu; üçüncü kitabım daha yazılmaktayken onay aldı. eğer böyle bir imkanım on üç yıl önce olsaydı, bugün farklı bir yerde olurdum. daha iyi mi daha kötü mü olacağı konusuysa beni hep düşündürür. çünkü ilk romanımı bastıramadığım 10 yıl boyunca bazen parça parça bazen baştan sona değiştirdim; 10 yıl sonunda üç defa baştan yazılmış ve en az kırk defa elden geçmişti. şimdi okumaya utandığım ilk halini o gün bastırsaydım, belki o kadar ağır eleştirilerle karşılaşacaktım ki bir daha yazmaya cesaret dahi edemeyecektim. diğer yandan, belki de on yıldan fazla beklemem gerekecekti ve artık aramaktan yılmış olacaktım. bu da bir ihtimal.

    özetle, efendim, bu başlığa girdiyseniz muhtemelen uzun zamandır bastırmak istediğiniz bir kitabınız var ve bu hizmetin uygun bir alternatif olup olmadığını düşünüyorsunuzdur. haddim olmayarak tavsiyem, eğer gerçekten kitabınızın beğenileceğinden eminseniz, ve bildiğiniz tüm yayınevlerine eserinizi uygun biçimde teslim edip olumlu cevap alamadıysanız, dünya gözüyle eserinizin basıldığını görmek için bu hizmeti düşünebilirsiniz. ama benim tavsiyem eseriniz üzerinde biraz daha çalışmak, onu sizi acımasızca eleştirecek kişilere sunup sizi yerden yere vurmalarını beklemek, bu sayede gelişerek daha iyi bir eser elde etmeye çalışmak yönünde olacaktır. ben iyi bir yazar olduğumu iddia edemem, sadece şanslı bir ana denk geldim. siz benim kadar şanslı olmayabilirsiniz. bunu çabalayarak telafi etmek durumunda kalmanız kuvvetle muhtemeldir, maalesef.

    edit: çok mesaj geldiği için yazıyorum; ilk kitabım "düş cambazı", ikincisi "dost a.ş." çıkmak üzere olan da "marslı rahipler" olacak.

  • sene 2008 istanbulda makine mühendisliği okuyorum. okuyanlar bilir makine bölümüne dişi hoca bile sokmazlar. öldürülme tehlikesi var çünkü. abazanlıktan üretebildiğimiz tek şey kaldırgaçlar. askeriyeden farkı yok ortamın, yemeklere şap atsalar yeri yani. okul apışarası kokuyor. ama arkadaş ortamında bir sıkıyorum allahım sanırsın okumaya pavyona gelmişim. derslerde filan yanımıza kons oturtuyoruz. öyle ortamlar var.
    uzatmayalım, bir gün dayımla konuşuyorum, paso yalan atıyorum tabi. karı kız alkol uyuşturucu ben sıktıkça dayım tekbir getiriyor telefonda. bizim ki buna inanıp; olm bir yunan misafirim var iş alacağım, onunla gelelim ortama filan sokalım alalım işi dedi. ulan elin yunanı istanbul ortdıbını ne yapsın amk demedim tabi, getir dayı getir buralar fena dedim. yolunacak kaz bulmuşum bırakır mıyım? ben hiç ciddiye almadım ama bu iki hafta sonra aradı, yeğen cuma akşamı oradayız hazırlan. hazırlan dediği de cigara ex karı kız vs vs. dedim ki dayı hazırım, bundan daha hazır olamam, gelin. bir iki de yunanca kelime ezberledim adama şirinlik olsun diye. neyse geldiler, ben tabi ooo adelfos kalosorisma filan ne dediğimi bile bilmiyorum adamı yağlıyorum adam demesin mi ne diyon amk? hoaydaa. meğer bunun yunan dediği izmirde doğmuş büyümüş adı da beşir. dedim yunanistan'ın neresindensin gardaş? hoşgeldin, diye sarıldık yunana. neyse yemek filan yendi birer bira verdim bunlara dedim yavaştan başlayın ortamlar fena, sağlam kafayla çekilmez. sarhoş etmem lazım ki pavyonu gece kulübü diye yedirebileyim. sohbet muhabbet derken bizim yunan, kanka cigara yok mu ya dedi? olmaz mı ya yeter ki isteyin amk müptezelleri diye malı hazırladım. bunlar dayımla mevlana gibi dönmeye başladı cigarayı. plan süper işliyor birer kadehte viski dayadım arkasından. bir yandan hadi hadi viskileri çekin çıkalım diye acele ettiriyorum bir yandan da allahım inşallah ölmezler diye dua ediyorum. 15 dakika sonra kafalar oldu roket, tak diyorum kahkaha atıyorlar. bunlar bana nasıl teşekkür ediyor, olm mal harikaymış, ne kafası varmış zart zurt. dedim siz durun daha hatunlara gidicez o zaman görün.
    neyse bunları bindirdim arabaya, sanırım burada ki her istanbullunun bileceği bir mekana geldik.
    mekan cıvıl cıvıl. istanbulda ne kadar 40 yaş üstü alkolik varsa orada. tam aranan ortam. masamıza doğru yürüyoruz. oturduk, bir solist var allah günah yazmasın dilberay ondan daha güzel. hoşgeldiniz beyler diye selamladı bizi. dayım diyor ki vay bin solisti de mi tanıyorsun? gibtin mi lan doğru söyle? estağfurullah dayı dedim bize yakışmaz. garson geldi, dedim reyis bunların kafa roket sen masayı doldur.
    beş dakikada ne kadar ölüm riski taşıyan meze varsa masaya doldurdular. masada keyifler yerinde ben de kendi halimde eğleniyorum filan masaya bi döndüm, yunan cigaranın etkisiyle masada ne varsa silip süpürüyor. inşallah dedim zehirlenmez. bunlar deliler gibi eğleniyor tam istedikleri ortamı sağladım kendimle gurur duyuyorum, dayım işi alıcak neyse abi bizim yunan tuvalete gitti geldi, dayıma dönüp; erkan abi bir ishal olmuşum allah seni inandırsın zütten işedim. konslar şok. bizim beşir masaya oturdu ardından mekanın güvenlikleri patara kütere bizim yunana bir giriştiler, atatürk böyle zulmetmemiştir yunana. vurmayın herif yunan ülkeyi kötü tanıtıyorsunuz filan bağırıyorum ama kimse duymuyor. olay duruldu abi ne oldu dedim; amk çocuğu pisuvara sıçmış dediler. utançtan yerin dibine girdim, yunan gülüyor.
    tabi dayım o arada korkudan ayılmış. durumu, ortamı, rezaleti fark edince; ulan şerefsiz senin getireceğin mekanı gibiyim bu karılar ne lan
    diye bağırınca güvenlik bu kez dayıma girişti. ne olmuş lan karılara diyip
    dövüyorlar. dedim bari iyi dövün de beni dövecek gücü kalmasın aq
    neyse hesabı filan ödetip bizi attılar dışarı. dayım dayağı yiyince ayılmış, kafası yerinde ama yunan hala pert. ölümden ilk kez korktum. bindik arabaya kimse konuşmuyor. arada bir yunanın osuruk sesleri harici çıt yok. abi acil tuvalet bulun dedi bizim beşir. aha dedim sıçtık.
    arabayı durdurdum dedim in aşağı amk arabaya sıçma seni denize dökerim. bu kahkaha atayım derken zütü tutamıyor zart zurt bırakıyor.
    neyse bunu indirdik ayakta duramıyor dayaktan anası gibilmiş hala gülüyor. sapa bir köşeye çektim dedim şu bahçeye gir duvarın dibine sıç.
    dayım arabada kımıldamadan oturuyor, beni nasıl öldüreceğinin planlarını yapıyor bende arabaya yaslanmış beşir'in sıçmasını bekliyorum. 10 dakka 15 dakka derken beşir'den ses yok. dedim bakayım öldü mü bin. bahçeye yaklaştıkça osurma sesleri geliyor. iyi dedim ölmemiş. kafayı bi uzattım bu baya tuvalete oturur gibi oturmuş ama pantolon filan üzerinde. dünyam başıma yıkıldı. geri zekalının kafa nasıl gidikse donu filan sıyırmadan oturup sıçmaya başlamış. kanka hala var da sıçamıyorum diyor. dedim pantolon dolmuş, bi ayağa kalk yer açılsın. dayı dedim beşir böyle böyle yapmış. dayım dedi ki beşir kalkarken pantolonu çorabın içine sok dökülmesin. böyle sükunet olamaz.
    beşir kalktı pantolon çorabın içinde şıpıdık şıpıdık yürüyor. ceket meket ne bulduysam serdim koltuğa beşir'i oturttum. arabada bir koku var sanırsın beşir insan yemiş. polis filan çevirse kokudan 50 sene yeriz. bütün camlar açık, öğüre öğüre geldik eve.
    nihayetinde beşir işi dayıma verdi

    sistem33

    edit : okuyun ama şukulamayın rica ediyorum, en beğenilen entry'm olacak yoksa

  • tam olarak ne istendiğine bağlı olarak değişecek olan karşılaştırma.

    aslında 2 seçenek değil, 3 seçenek bulunmaktadır:

    1-betonarme: bildiğiniz betonarme evdir.

    pozitif yönleri: kullanıcı açısından neredeyse yok gibidir.

    negatif yönleri:

    -çabuk ısınır, çabuk soğur; yazın yanarsın, kışın donarsın.
    -binayı yaptırmak aylar sürer, gider gelirsin, o ustası bu ustası derken kafayı yersin.
    -bu tip zaman kayıplı gitme gelmeler betonarme maliyetine eklenmediğinden, betonarme fiyatı çok da pahalı değilmiş gibi gelir.
    -ayrıca yapılamadığı için hala kullanamıyor olman da ekstra bir maliyettir.
    -deprem konusunda son derece tehlikelidir; deprem öldürmez, bina öldürür.

    2-prefabrik ev:

    pozitif yönleri:

    -maliyet bakımından son derece uygundur.
    -doğru biçimde inşa edilirse betonarmeye nazaran ciddi bir yalıtım değeri vardır.
    -zaman bakımından kesinlikle avantajlıdır, iki haftada içine yerleşmiş olursunuz.
    -depremde size zarar vermesi söz konusu değildir.

    negatif yönleri:

    -doğru inşa edilmedi ise ses ve ısı yalıtımı sıkıntıları olur.
    -2 katlı versiyonlarda bina üst katlarında yaylanma, sallanma hissi olur.
    -duvarlara bir şey asamazsınız (eğer sandwich panelse)
    -duvar kalınlığı 6cm/10cm aralığındadır. 10 cm olan piyasada yapıştırma panel denen, içi eps dolgulu iki tarafı 8mm fibercement duvarlardır. bu duvar içi köpükler gaz basılarak sağlandığı için, zaman içerisinde bu gazlar salınır, eps dolgu küçülerek fibercement plakadan ayrılır, binada yalıtım filan kalmaz.
    -elektrik ve mekanik (su tesisatı vs) işler sıva üstü yapılma zorunluluğu vardır. yani elektrik kablolama ve sıcak/soğuk su borulama + kalorifer sistemi duvar üstlerinden gider. elektrik kabloları kablo kanalları ile kapatılır, borular öyle kalır.
    -beton yapıya göre soyulma riskiniz biraz daha fazladır.
    -en gıcık negatif yön geliyor: modüler bir yapı sayıldığından iskan, tapu filan alamazsınız. "ne var lan, alamazsak alamayız" dediğinizi duyar gibiyim. fakat iskan vs olmadan kapı numarası alamazsınız, kapı numarası olmadan da elektrik, su, doğalgaz aboneliği alamazsınız. dolayısıyla sıkıntı olur bu iş. çözüm yolu yok da değil; binayı şantiye binası olarak gösterirsiniz, her sene uzatmaya çalışırsınız. biraz pahalı olur elektrik, su filan ama olur. köy yerine, kırsala filan yapılacaksa sorun olmaz, köy evi dersiniz, muhtar bey amca halleder bütün işlerinizi.

    3- hafif çelik konstrüksiyon ev:

    -bu üçüncü tercih halkımız tarafından yine prefabrik ev şeklinde tanımlanmaktadır. oysa prefabricated, yani fabrikada hazırlanmış bir yapı değildir.

    pozitif yönleri:

    -kullanılan çelik karkas size ciddi bir deprem dayanımı sunar.
    -karkas üzeri istenen malzeme ile kaplanabilir, ( osb, fibercement vs)
    -dış kaplama duvarı üzeri mantolanabilir, veya american siding yapılabilir, yapay veya doğal taş kaplanabilir. sıvanabilir, tamamen tercihseldir.
    -iç duvarlar 15cm, bina dış duvarlar 23 cm olur. bu kalınlık betonarme yapı ile neredeyse aynıdır.
    -bina ses ve ısı yalıtımı çok üstündür. cam yünü, taş yünü veya kaya yünü kullanılarak yalıtılır; bina dışı mantolama da yapılırsa, gerçekten ısınma maliyetleri en az %50 azalacaktır.
    -çelik sistem kalınlığı size tüm elektrik ve mekanik kablolama/borulamaları tıpkı betonarme yapıda olduğu gibi sıva altı yapmaya imkan sunar.
    -hafif çelik yapı, taşıyıcı çelik sistem dışında, betonarme yapı ile aynı malzemeler ile kaplanır. aynı şekilde kalıcı konut sınıfındadır. 200 m2 aşan projelerde yapı denetim zorunluluğu bulunmaktadır; yani iskan ve tapu alınabilmektedir. tüm süreç betonarme bir villa ile aynıdır.
    -20 günde inşaat tamamlanır; daha kapsamlı işlerde değişiklik gösterebilir.
    -üst kat geçiş şaseleri, yalıtım şilteleri, kullanılan lvl ahşap levha üzeri ıslak zeminlerde 3cm şap; kuru zeminlerde ses yalıtım şiltesi + zemin ahşap kaplaması ile ses sorunu çözülür. prefabrik ev gibi yaylanma olmaz.
    -betonarme sisteme göre %40 daha ekonomiktir.

    negatif yönleri:

    -gelenekçi betonarmeciler gelir kafanızın etini yerler, "lan yanlış mı yaptım acaba" der durursunuz, işin her aşamasında ayrı ayrı sıkıntı basar. ama ev bitince ve özellikle ilk kışı evinizde betonarme evlere nazaran %50 yakıt ile sıcacık geçirince, "o ye man, o ye" dersiniz.
    başkaca kötü bir özelliği yoktur.

    amerika birleşik devletleri'nde, en kuzeyden, en güneye kadar bir tane bile betonarme villa, ev filan göremezsiniz. evler ya ahşap ya da çelik konstrüksiyondur. o amerikan filmlerinde gördüğünüz yeşil bahçeli, bilmem bişili villalar bu biçimde yapılır.

    onlar yapıyor diye iyi bir şey mi? hayır, kastım o değil. adamlar bir kıta resmen ve her türlü soğuk ve sıcak iklimde bu evleri yapıyorlar. yani evet, kışın ısınır. ve evet, yazın daha az enerji kullanarak buz gibi yapar oturursunuz villanızda serin serin.