ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yalnızlığın anlaşıldığı anlar
-
birazcık ilgi gösteren biri çıktığında kafanızın karıştığı andır.
gıda fiyatlarının çıldırması
-
markete giriyorum bi kahvaltılık alıp çıkayım diyorum sütüyle yumurtasıyla, salamsız sosissiz sucuksuz 200 tl. marketten çıkıyorum yürüyerek eve gidiyorum önümden cipler, son model arabalar gırla geçiyor. kafelerin, restoranların önünden geçiyorum dipdibe masalarda iğne atsan yere düşmez. bi elimdeki küçük torbaya, bi bunlara bakıyorum aklım almıyor. nasıl oluyor bu işler yani?
andımız tamam sıra türkçe ezanda
-
inandıkları allah'ın kendilerine söylediği şeyleri anlayacağız diye korkan kitleye siyasal islamcı denir.
edit: siyasal islam tam da işte budur. ben ateist bile değilim üstelik!!!
22.5-67.5-90 üçgeni
lüks mağazada kendini bir şey sanan tezgahtar
-
bu tür arkadaşlara her lüks mağazada rastlamak mümkündür. çok cüzi paralara çalışmalarına rağmen sanki babasının dükkanında gibi gelen müşterilere alaycı, müstehzi, hatta küstah tutumları vardır.
yemeksepeti'nin joker sipariş üçkağıdı
-
rezalet anlatımı: 8
rezalet boyutu: 5
hak arama: 8
beslenme alışkanlığı: 1
hamza yerlikaya'nın sahte diploma kullanması
-
adamın ünvanları şu;
* cumhurbaşkanı başdanışmanı,
* gençlik ve spor bakan yardımcısı,
* vakıfbank yönetim kurulu başkan yardımcısı
ve bunları ortaokulu diplomasi ile başardı bir de güreşerek. komedi filmi icin böyle bir senaryo yazsak "absürt komedinin de bokunu çıkarmayın" derler.
eğer inandığınız cennet/cehennem varsa çok fena yanacaksiniz benden demesi.
sait faik abasıyanık
-
bana belki de binlerce kitaptan ve binlerce hayattan daha fazlasını birkaç satırla öğretmiş adam.
''küçük şeyleri unutamayanlar,
en geri hatıraları da unutamayanlardır.
hafızalarının bu bahtsız kuvveti karşısında
hiçbir memleket, hiçbir vatan tutamadan,
her yeri, her şeyi severek öleceklerdir.''
belki de bu dizelerdir içimdeki bu saçma sapan boşluğu dolduracak olan. nereye gitsem, nerede olsam; hep içimde olan o bilinmeyen bir yere geri dönme isteğini, bir yere ait olma ihtiyacını dindirecek olan, belki de bu sözlerdir.
hiçbir memleket, hiçbir vatan tutamadan. her yeri, her şeyi severek ölecek olmamdandır.
the office
-
muhtemelen defalarca söylenmiştir ama yine de biraz detaylı olarak açıklayayım: the office'in amerikan versiyonunun ilk sezonu size tırt geliyorsa bunu görmezden gelmenizi tavsiye ederim çünkü ilk sezon tamamen ingiliz versiyonundan uyarlamadır.
michael scott'ın ingiliz karşılığı olan david brent'i oynayan ricky gervais; işinde kötü olan, çalışanlarına da kötü davranan, başkasının yerine utanma isteği doğuracak espriler ve hareketler yapan birini çok iyi canlandırmış olsa da nedense bu konseptteki bir insanı ya steve carell iyi oynayamadı ya da bir ingiliz üzerinde doğal duran bu rol bir amerikalı üzerinde eğreti durdu.
neyse dizinin berbat geçen ilk sezonunun ardından steve carell, the 40 year old virgin filmi ile sempatik bir salağı çok iyi oynadığı için ve film de amerikada o dönemde iyi anlamda patladığı için dizinin yazarlarından olan greg daniels, michael scott'ı da ikinci sezonda uyuz olunan bir tipten sempatik bir salağa dönüştürme kararı alıyor. ki bu kararına diğer senaristler karşı çıksa da son söz greg abimizde olduğu için diğerleri de paşa paşa bu karara uymak zorunda kalmışlar.
işte bu karar sayesinde the office'i ilk kez izleyen çoğu kişi "ilk sezonu izledim ama beğenmedim" diyerek diziyi bırakıp bir efsaneden mahrum kalıyor. birinci sezonda diziyi bırakan birilerine denk geldiğinizde onlara şefkat gösterin.
edit: "ilk sezonu izlemeden ikinci sezona başlayayım mı?" gibilerinden neredeyse yirmiden fazla mesaj aldım. 1 bölümü 20 dakika olan 6 bölümlük ilk sezonu izleyemeyecek kadar vaktiniz değerliyse zaten hiç başlamayın. anime fillerı izlemiyorsunuz sonuçta, size "bu bölümleri atlayın" diyecek halimiz yok. bu yüzden artık "ilk sezonu izlemesem olar mığ?" gibilerinden komik sorular sormayın, tşk. kaldı ki ilk sezon da iyidir ama dizinin reyting olarak istenen seviyeye gelmediği ve neredeyse iptal aşamasına gelindiği için "berbat" ve "tırt" terimlerini kullandım.
1884 yılında istanbul'da çekilen kebapçı fotoğrafı
-
görsel
polycarpe joaillier tarafından çekilmiş olan fotoğraftır.
orijinal link: http://i.imgur.com/oweufid.jpg
bekçinin çamaşırları toplayın ıslanmasın demesi
-
antik yunan inanışındaki çamaşır tanrısının yolladığı don melekleridir, sana bekçi şeklinde görünmüşler.
futbol kulüplerinin borçlarını tbb üstlenecek
-
kendi vatandaşının cebine bu kadar düşman bir iktidar dünya insanlık tarihinde görülmemiş olabilir.