hesabın var mı? giriş yap

  • hanımın gallinari'ye;

    "aaa ne güzel yüzlü çocukmuş, türk mü bu?"

    demesinden sonra evde küçük çaplı bir kriz yaşandığını söyleyebilirim.

    tribimi yaptım hemen, şeftali soymuş getirmiş, yemiyorum.

    öyle bir maç.

  • 2023 model çağan ırmak prodüksiyonu.

    önce; (bkz: frankenstein/@justin mcleod) (bkz: mary shelley/@justin mcleod)

    1815 yılında yazılmış bir edebiyat eserinin uyarlamasına ''sıkıcı'' diyen, klişe diyen kültürel engellileri geçip konuya dönersek...
    (herif cidden 200 yıllık hikâyeye klişe demiş ya)

    (bkz: spoiler)

    "hakikat..? hakikat, insanın kalbinin çirkinliğidir. dışarısı, yani bu dünya âlem bize yalandır. bizim gibilerin tek hakikati budur yavrum... bizim gibiler hakikati birbirlerinde bulurlar. bizim toprağımız birbirimizin kalbi kadardır... ne kadar anlatsak birbirimizi, o kadar genişler topraklarımız"
    s1e6

    yapım daha başında size bir uyarlama olduğunu belirtiyor.

    çevresinden dolaşıp konuya gelecek olursak yapım ekibi muhteşem iş çıkartmış. müthiş bir 19.yy osmanlı istanbul'u ve bursa'sı kurulmuş. her detay incelikle seçilmiş. akıl almaz ölçekte setler kurulmuş.. o3 yapım masrafa acımamış.

    hele hele beşinci bölüm ile frankenstein ile carnivale dizisinin iç içe geçmesi müthiş bir fikir..
    burada sirk /gezici tiyatro olarak işlenen konu ana kaynak eserde yerleşik tiyatrodur. fakat ucubeler sirki / gezici tiyatro çok yaratıcı olmuş.

    her bir diyalog eski türkçe'ye olabildiğince sadık kalınarak yazılmış ve oyuncular bu dile özen göstermiş.

    eğer frankenstein aynı dönemlerde bir türk yazar tarafından yazılmış olsaydı tam olarak böyle bir eser ortaya çıkardı.

    tiyatro, sinema ve dizi sektörlerinde yapılmış 100'ü aşkın frankenstein uyarlamasında es geçilen ama frankenstein karakterinin yapı taşını oluşturan detaylar burada tane tane anlatılmış.

    mesela; ölüme ve sonrasına saplantılı olmasının nedeninin annesinin ölümü ile alakalı olması ve bu ölümü kabullenememesi... bunu yalnızca frankenstein (1994) filminde ve penny dreadful dizisinde görmüştük.
    penny dreadful/@justin mcleod

    yaratılanın (the monster) ilk kez insan içine çıktığı sahne diğer frankenstein uyarlamalarında es geçilir, danny boyle uyarlamasında ve penny dreadful dizisinde romantize edilirken burada olayın etkilerinin üzerinde durumuş... ki bu da yaratılanın kişiliğini oluşturan olayların en önemlilerindan biridir.

    kitabın yazıldığı dönemin değil de tanzimat dönemi sonrası osmanlısı üzerinden anlatılıyor olması da ayrı bir lezzet katmış.

    fransızcanın saray çevresi ve osmanlı halkı üzerindeki etkisinden bilim ve sanata doğru yönelen bir aydınlanma hareketine kadar.

    özellikle sokakların elektrik ile aydınlatılıyor olmasına vurgu gerçekten çok zekice çünkü penny dreadful dizisinde de abd - avrupa arasındaki kültür ve bilim farkını vurgulamak için özellikle bu konuya dikkat çekmişlerdi.

    dönemin osmanlısında ve özellikle yaşanan suni islam, mary shelley kitabında geçen ve mary shelley'nin tüm hayatınca savaş verdiği katolik bakış açısının yerine çok güzel bir biçimde oturtulmuş.

    hikâyenin orijinalinde geçen tıbben sorgulanması yasak olan detayların bu uyarlamada ibni sina üzerinden eleştirilmesi yine güzel detaylardan biri.

    avrupa'da 1900'lerin ilk yarısı bile karşı çıkılan bilimsel/tıbbi hareketlerden bahsederken ''yuh yahu, tanzimat zamanı serbest bırakıldı bunlar'' denmesi kahkaha attırdı. çünkü doğru detaylar...

    diyaloglara william shakespeare ve yunus emre detayları yerleştirilmesi kimin aklına geldi bilmiyorum ama hoş olmuş.

    çağan ırmak her ne kadar ülkemizde romantik komedi/dram filmleri ile biliniyor olsa da korku sineması konusunda kabuslar evi serisi ve açılışını montreal'de açtığı karanlıktakiler gibi filmleri ile bu türde daha önce de başarılı işler yapmıştı.

    dizide yer alan tüm oyuncular rollerini canlandırdıkları karakterlerin gerektiği şekilde yerine getirmiş.

    ps: bu diziyi iyi bir ses sisteminde izlemeniz gerek çünkü dolby atmos sistemin her bir kanalı akıllıca kullanılmış. her ses her detay muhteşem bir şekilde kaydedilmiş, ki zaten bu eserin en önemli yardımcı anlatıcısı da ses.
    (bkz: dolby atmos/@justin mcleod)

    ps 2: bu tarz netflix ile dünyaya satışı yapılan işler batılıların kafasındaki ve yüz yıldır tv/sinemada kasten yarattıkları türk/osmanlı algısının kırılması için önemlidir.

    geç mi kaldık... evet!
    ama bir yerlerden başlamalı.

    ps 3: çağan ırmak dramatizmi size tanıdık gelebilir ama şunu unutmayın, netflix için yapılan yerli yapımlar size yapılmıyor. tüm dünyaya satılıyor.

  • teknolojiyi bir yerden yakalaması ama hâlâ rakamları yazamamasına ve şöyle mesajlar almanıza sebep olabilir:
    -ekmek ekmek. söylediğim kadar ekmek al.

  • futbolla hiç ilgilenmeyen birisi olarak heyecanla beklediğim eser. beşiktaş taraftarını tebrik edeceğim cidden gerçekleştirebilirlerse. güzel birlik olmak lazım. duyurulabildiği kadar duyurulsun. ülkede güzel şeyler de oluyor arada sırada. helal olsun

  • tabi aq. erkeği kızdırmayın her şeyi yapar. kafaya bak ya.

    bu piç gibi düşünenler yüzünden oluyor bütün bu cinayetler. erkeği kızdırmayın. o istediğini yapsın ama ses çıkarmayın. ne ala memleket.

    böyle yetişen erkeğin de, böyle yetiştirenlerin de allah belasını versin.

  • benim bu. üniversite yıllarıma kadar makarna ve menemen dışında pek bir becerim yok idi. kahvaltıda yağda sucuk kavurmaktan başka bir becerisi olmayan iki adamla eve çıkınca birden oktay usta'ya bağladım azizim. sabah kalkıyorum sucuk, akşam eve geliyorum menemen... 15 günün sonunda bakmışım 2 kg vermişim. yok dedim bu böyle olmayacak, bu iki andavalın şu ev menüsünde bir sik geliştireceği yok . gittim marketten yarım kg fasülye aldım. annemden görmüştüm, o bir gece önceden ıslatıyordu. gece yatmadan önce çocuk gibi heyecanlanarak suya koydum onları. okuldan gelmem ile birlikte heyecan ile mutfağa attım kendimi. bir yandan odaya gidip internetten tarifine bakıyorum, diğer yandan mutfağa koşup uyguluyorum. lan 45 dakika oldu, tüp harıl harıl yanıyor fasülye bana mısın demiyor. hala daha taş gibi. aradan bir 45 dakika daha geçti ve sonunda kuru fasülye halini almaya başladı. ilk deneme olmasından dolayı biraz kötü yapmışım ama sonraki denemelerimde muhteşem bir fasulyeci oldum ben. ilerleyen günlerde yanına pilav yapmaya falan da başladım, sonra mercimek çorbası, türlü, patates yemeği derken bir baktım annem gibi olmuşum.(tamamen abartı)

    yalnız dikkatimi çeken birşey oldu. alt tarafı bir fasülye yapacaz 90 dakikada ancak pişiyor. milangazın tanesi olmuş 55 lira. buna ne gaz dayanır, ne bütçe. meğersem bunun da teknolojisi varmış. tabi ne bilelim, aradım valideyi sordum. yav dedi o öyle zor pişer, sana evde kullanmadığımız düdüklü tencereyi yollayım daha kısa sürede pişirirsin. hah dedim anacım elini ayağını öpeyim yolla. düdüklü tencere teknolojisini öğrenene kadar 15 günde bir tüp bitiriyoruz. beşiktaş, milangaz patronu demirören zamanı o dört portekizli yıldızı türkiye'ye getirdi ya; hah işte o benim kuru fasülye yapmaya başladığım günlere tekabül eder.

  • devamlı dalga geçercesine konuşur, seni salak gibi hissettirmeye çalışırlar. suratlarında hep aynı aşağılayıcı gülümseme vardır. bunda o kadar başarılı olurlar ki, kendini salak hissetmeye başlarsın. derken hüüüp gitti enerji.