hesabın var mı? giriş yap

  • efem bu tipler bakkalı arayıp pirinç varmı diye soracak olsalar,önce ben avukat buyum, ben doktor kemalim, ben profesör moronum çabuk yanıt ver baskısı kurmaya çalışırlar. gereksizdirler.

    -danyal markettt.. dinliyorum
    -market mi? evet ben doktor baturum, kaşar var mı?
    -doktor mu?
    -evet doktor batur önalp iç hastalıkları mütehasısı
    -kardiolog mu yani?
    -onu da kapsar ama uzmanı değilim..
    -neden doktor bey kalp de içimizde bir organ..
    -o uzmanlık ister.. aslında benim hanım kardiolog..bilgilerinden oldukça yararlanıyorum..
    -çok şanlısınız doktor vakur bey..
    -vakur değil doktor batur..
    -ooo çok özür dilerim doktor batur bey..
    -neyse önemli değil iyigünler bakkal..
    -iyi günler efem..

  • rahmetli sabancı diyordu ki; "malın istedigin kadar iyi olsun. onu pazarlayamadıktan sonra hiç bir işe yaramaz."
    istanbul'daki belki yüzlerce çiğköfteci arasında ali usta'nın bilinir olması pazarlama dehasında gizli. hafifte uçarı kaçarı biri olmasınında bunda payı yok degil aslında. mekanın yeri zaten başlı başına absurd. insan "yahu orda çiğköfte mi olur" diye düşünüyor. ali usta çiğköfte haricinde her şeyi yapıyor ortamda. sırada gördüğü kızlı erkekli çiftlere takılıyor. rastgele isimler takıyor. ögrenci oldugu her halinden belli olan genclerden para bile almıyor bazen. abi borcumuz dedigin zaman "çekin gidin lan burdan" cevabını alırsanız şaşırmayın. velhasıl ali usta çiğköfteyi degil kendini bir marka olarak pazarlıyor. hareketleriyle müşterilerin beynine kazınıyor. dışarı çıktıklarında müşteriler ayaklı birer reklam panosu görevi görüyor.
    ayrıca semt esnafı kendisinin hoşgörüsünden faydalanıp, çiğköftedeki et-bulgur oranına gönderme yaparak ona "bulgurcu ali usta" diyor. gidip de yanına "bulgurcu ali usta naber hehehe" demeyin pehlivan gibi adam çiğköfte diye sizi yogurur allahıma..

  • uyanmaması gereken saatte uyananın başına gelir. insan uykusu bittiği için uyanmalı bence. şahsen elde çorap, elde çalar saat, saç tokası ya da el boş vaziyette binlerce kez yaşadım bu durumu. uyku daha bitmemiş, bünye niye uyandığını anlamıyor. iş güç ders, yok anlamıyor. gözler yarıaçık cezaevi, alında bir "loading... %68" yazısı. yazık yaa.

    insanın en zavallı hallerinden biri.

  • okurken bile midemi bulandıran, bazen erkek olduğum için şanslı olduğumu hatırlatan günlüktür.

    bir erkek olarak çoğu zaman etek veya kısa kollu giymiş kadınlar otobüse bindiğinde insanların yüzlerine bakıyorum. çoğunluk erkeklerin yüzleri. kadınları kesen onları baştan aşağı süzen lanet gözleri görüyorum. midemi bulandırıyor. bir seviyeden sonra otomatikleşiyorum. kadınlar yerine erkeklere bakıyorum. ortamda bakımlı, farklı giyinen kadını gördüğüm anda gözlerin etrafta geziniyor. insanlığın ne kadar berbat olduğunu her seferinde fark ediyorum. eğer adam çok yakınımdaysa gidip sadece suratına odaklanıyorum. dibinde suratına bakıyorum. ama o gözler beni değil de farklı şeyleri arıyor. suratına baktığımı fark etmiyorlar çoğu zaman. eğer beyni biraz farkındalık sağlıyorsa ve yaptığı eylemin lanetliğini anlıyorlarsa kafalarını çeviriyorlar, bir daha bakmıyorlar. psikolojik savaş böyle olur lanet herif..

    her zaman olduğu gibi buraya saçma sapan entryler yazacak erkek yazarların bu gerçekleştirdiğim eylemi gerçekleştirmelerini istiyorum. birkaç kez bu eylemi yapınca insan şurada şu entryi okuyunca hissettiği hislerin katbekatını hissedecektir. eylem her zaman okumadan öndedir.

  • açık ve net konuşmak gerekiyor; anayasa değişikliğinin ardından yeni hsyk'nın göreve başlaması ile türk yargı dünyası ve onlarca yıllık uygulamaları hallaç pamuğu gibi atılıyor. birazdan dinci kardeşlerimiz buraya gelip ağlamaya başlayacak yargının içindeki derin devleti bitirdik, yargı artık halkın hizmetinde, belirli bir elitin değil, kahrolsun ergenekon diye; sakın kanmayın, kazın ayağı böyle değil.

    allah'ın bildiğini kuldan saklamanın gereği yok; özel yetkili cumhuriyet savcılıkları ve özel yetkili ağır ceza mahkemeleri, herkesin bildiği gibi, belirli bir görüşün egemen olduğu yerler; bunların gücünün önünde hiçbir şeyin durması da mümkün değil. sorun şu ki bu yapı, bu eşsiz gücünü, örgütlü suçlar ile müdadele için değil, mensup olduğu düşünce yapısına karşı muhalif gördüğü her kesimi ezmek için kullanıyor. bu durum önce ergenekon davası ile başladı, ardından balyoz davası ile devam etti, bunu oda tv davası izledi, aynı anda istanbul ve şimdi izmir'de devam eden askeri casusluk davaları ile sürüyor; kck davaları da aynı yapının eseri. işte şimdi gün geldi bu sefer aynı gücü muhalif sol dernekler üzerinde kullanıyorlar.

    arkadaşlar; dünyanın her yerinde kabul edilmiş temel ilkedir: yargı, üçlü bir sac ayağı üzerine oturur; savcı itham eder, tezi sunar; avukat savunur, anti tezi sunar; hakim de yargıya ulaşır, sentez yapar. bu nedenle her üç kurum hem birbirinden ayrı hem de birbirine saygılı hareket eder. modern toplumlarda, savunmayı temsil eden avukatlar son derece saygın olduğu gibi, kendilerine dokunulması da son derece sınırlı durumlarda mümkün olur; hele ki takip ettikleri davalar nedeniyle sanki o davanın bir parçasıymış gibi yargılanmaları kabul edilemez.

    yeni hsyk ile birlikte, bu saydığım davalar kapsamında, her seferinde avukatlık büroları basıldı, avukatlar göz altına alındı, tutuklandı, savunma gizliliği ihlal edildi; bugün artık geldiğimiz nokta korkunç; bahsettiğim yapı, özellikle sol kesime yönelik davalarda büyük etki gösteren avukatları bu sefer hedef almış gözüküyor; sabaha karşı onlarca avukatın bürolarının basılıp, kendilerinin yaka paça göz altına alınmalarının, faşist rejimler dışında, dünyada hiç bir örneği yoktur.

    bugün artık çok tehlikeli bir noktadayız; görüşlerini beğenin, beğenmeyin, avukatlık kurumu; sizi haksızlıklara karşı koruyabilecek son kaledir; eğer bu kale yıkılırsa yarın hiç birimizin ne olacağının garantisi yoktur.

    kendileri ile aynı görüşleri çoğu zaman paylaşmasam da, göz altındaki meslektaşlarıma dayanma gücü diliyorum; umarım bu soruşturmadan başı dik çıkarlar.