hesabın var mı? giriş yap

  • pekmezli simide alışmak demektir. hatta 2 simide bir ayranı yetiştirmek. hele baharsa mevsimlerden, kızılday'dan bulvara vurup kendini soluğu meclis parkında almak. hiçbir şeyin olmadığı o parkta gelip geçeni izlemek.

    hayat boyu kullanmadığın sokak isimlerine alışmak demek ankara'da öğrenci olmak.

    + sevgilim burası neresiydi?
    - karanfil
    + peki burası?
    - burası da yüksel
    + şurayı biliyorum konurdu değil mi?
    - evet orası konur. peki dostun olduğu sokak neydi?
    + hangi dost? şaşırtmalı soru bu : )

    ezberlemeye çalışırsınız sokakların adlarını. buluşma yerleriniz kısıtlanır ankara'da. ya karanfil sokakta dost'un önünde buluşursunuz arkadaşlarınızla ya da ziya gökalp'te gima'nın önünde. her seferinde gima'nın hangi tarafı çelişkisini yaşarsınız. hoş gima falan da kalmadı ya artık.

    paranın geldiği gün sokaklara atarsınız kendinizi. kızılay'dan tunalı'ya kadar yürür, kıtır'da oturup bir kumpir yer, üstüne 2 de bira içersiniz. bazen kuğulu parkta kuğulara simit atarsınız. banklarda kuşlar üzerime pisleyecek diye korkup oturamaz, sonra oradan esat'a, oradan da kurtuluş'a eve kadar yürürsünüz.

    limon'a gidip manga, gölge'ye gidip raindog* dinlersiniz. ssk'da dolanıp çıkışta midye dolma yemek şarttır. sonra belki bir taksiyle esat. soluğu aspava'da alıp 1 dürüm döner, soslu olsun! dersiniz. yemeği yerken ayılıp, sonraki gün girilecek vizeyi hatırlar, boşver deyip kahkahalarla gülmeye devam edersiniz.

    odtü'lü değilseniz odtü şenliklerine özenirsiniz. giriş yasak diye yolun ortasında inip dolmuştan, tanımadığınız arabalara otostop çekersiniz. beytepe'de rektör kar küreme makinası almış geyiği yapar, gülersiniz. olgunlardan kitap alır, güven park'ta otobüs ararsınız. dolmuşların tek fiyat uyguladığını öğrenir ve alışmaya çalışırsınız.

    kış geldiğinde atkı kullanmaya alışırsınız ankara'da. soğuktan ciğerleriniz yanar, hatta sürekli tekrarlayacak bir hastalık kaparsınız. ellerdeki çatlaklara alışırsınız bir süre sonra. birbirini ısıtmayı öğrenir insanlar ankara'da. tek çift eldiveni paylaşır ve saçları kısa olan bereyi takar.

    ankara'da öğrenci olmak hayatta hiç unutamayacağın bir deneyim yaşamak demek. ve ne kadar geçerse geçsin, bahsi her geçtiğinde gözlerinin dolması demek...

  • belki de ben bu filmin derinliğine varamadım ama acaip bayik bir film... filmin ilk 5 dakkasında sadece karanlık ve müzik olduğunu da tekrar edeyim, sinema ortamında süper etkileyici atmosfer yaratıcı olabilir {ki bundan şüphe ediyorum} ama evde insanın o bölümleri geçesi geliyor ve hatta geçiyor {ben geçtim mesela} ayrıca acaip temposuz bir film, mesela uzay gemisinin süzüle süzüle on dakikada yere konduğu sahne de aynı şekilde fast forward kurbanı olmuştur... belki ayıyım ama mutlu bir ayıyım...

  • lisede aşık olduğum kız biraz şımarık ve dobraydı. bir gün sınıfta bunun yanında bi arkadaşım sadece kibarlık olsun diye sen de yakisiklisin ha dedi. bu kız bunu duyunca ahahaha bu mu yakışıklı ahahaha falan dedi . o an biraz üzülmüştüm açıkçası.

    üzerinden yıllar geçti . büyüdüm, yüz hatlarım daha erkeksi bir hal aldı . epey yakışıklı , görenin dönüp bir daha baktığı erkek oldum . ınstagram hesabim da herkese açık, bu kız bir kaç hafta önce beni takip etmiş. sürekli storylere alev atıyor, mesaj atıp flört etmeye çalışıyor falan. demeyi çok isterdim ama liseden beri tipim pek değişmedi ,yine çirkinim sanırım. sadece biraz serpildim o kadar . geçen bu kıza denk gelince takip isteği attım, hemen engeli basmış . yani bence doğru bir önerme

  • fırından alınan mis gibi bir ekmeğin yerinden oynatılmadan 4 ay boyunca aynı yerde kalmasıyla ekmekten bir adet kedi oluşması.. bayağı tüylü sevimli bişey haline gelmişti ekmek.. beslemek istedik ama yemedi bişey, attık sonra.

  • aaa hem de bizimki gibi demokratik bir ülkede. ne şaşırtıcı. tabi canım akpnin politikalarını eleştirmek vatan hainliği zaten.

  • en büyük ayıbı allah yapmış aslında nasıl iki farklı cinsiyet yaratabilir ya böyle bir şey nasıl olabilir acilen duyarı kasılmalı

  • bu platformda gördüğüm en büyük rezalet olabilir.
    10/10
    haysiyetsiz opet
    biz neden bu kadar sahipsiziz ya?
    kul hakkı zırt hakkı zurt hakkı deyince mangalda kül bırakmayan esnaf ve türk firmaları tuttuğunu seviyor.
    allah'ın belaları.

  • neden şikayet ediyoruz? şikayet etmek, başkalarıyla ilişki kurmanın bir yoludur.

    modern toplum, izolasyon ve güçsüzlük duyguları üretir. şikayet, bu koşullara bir cevaptır. geleneksel ve sosyal medyanın kamusal alandaki tehlike ve olumsuz haberlerinin ardından yaşanan tedirginlik duygusu ve ardından gelen yeni tehdit dozları bir kültürel yönelim bozukluğuna yol açmaktadır. bu kıyamet döngüsü, özellikle diğer bilgi kaynaklarından ve sosyal ilişkilerden yoksun olan izleyicilerdeki güven duygusunu yıpratmaktadır. gittikçe içine kapanan insanlar için engellenmiş, çaresiz, açıkta kalmış, mağdur ve yalıtılmış hissetmek kolaydır. neşeyi bulmaları gereken yerde korkuyu görürler ve şaşkınlık yerine şok yaşarlar. kronik olarak şikayet eden bu hoşnutsuzlar için panzehir bir şekilde hayatının kontrolünü ele geçirmektir.

    neyi şikayet ediyoruz? genellikle, kontrol etmekte kendimizi güçsüz hissettiğimiz ve gerçekten değişmesini beklemediğimiz durumlardan şikayet ederiz: artan fiyatlar, hava durumunu, genel kurallar ve diğer insanların araba sürüşü gibi. listeye günlük talihsiz olayları da ekleyin. ayrıca bedensel ve zihinsel rahatsızlıklar ile çeşitli acı ve sızılarımızı da dahil edin. tipik olarak, bu konuları doğrudan çözmek yerine bu konulardan bahsederiz. ilkini yapmak, şikayet etmekten eleştirmeye ve hatta düzeltmeye geçmek anlamına gelir. şikayet etmek ise daha güvenli, daha az efor gerektiren ve daha az sonuç doğuran stratejidir.

    şikayetler, memnuniyetsizlik ifadelerinden çok, stratejik etkileşim ve insanların ilişkilerde kendilerini konumlandırma biçimleridir. bugün insanların olumlu yorumlardan ziyade olumsuz yorumları ifade ederken kendilerini daha özgür hissettikleri bir şikayet kültürü içinde yaşıyoruz. çoğunlukla, homurdanmamızın dinleyicimizden aktif bir teşvik almasını ya da bu olmazsa pasif teselliyi (“biliyorum!”) bekliyoruz. bunun bir tür duygusal dışavurum olduğu ve dolayısıyla kendi yolunda yararlı olduğu iddia edilebilir. ancak bunun etkileri, sınırlı ve kısa ömürlüdür. neredeyse anında, kişi kasvet ve kıyamete döner.

    şikayet, ritüel, oyun, iş ve paylaşım biçimlerini alabilir. her birinin belirli işlevleri vardır. şikayetler, basit duygusal patlamalar gibi görünse de aynı şekilde, diğerlerinin standartlarımızı bilmesini sağladığımız bir sosyal etkileşim biçimidir. şikayet etmenin dört işlevini incelersek:
    1- ritüel olarak şikayet etmek: “hala buradayım”: seyircimiz genellikle işte yine yapıyorsun diye düşünür. çok az yanıt alınıyor veya hiç yanıt alamıyorken endişelerimizi yeniden dile getiriyoruz. bu türden şikayet etmek, kim olduğumuzu ve neyi temsil ettiğimizi yeniden onaylama amacına sahiptir. başkalarının başarısızlıklarını kınayarak, bir şekilde güçlenmiş hissediyoruz. direnme, gördüğümüz gibi, teslim olmaktan iyidir. yarın aynı şeyleri, aynı insanlara ve kendimize söyleyeceğiz.
    2- oyun olarak şikayet etmek: “hadi ortalığı hareketlendirelim”: bazen şikayet, şakalaşma ve hafif bir çatışma biçimini alır. karşılıklı şikayetler ortaya çıkar, savaş kızışır, sonunda enerji atılır ve karşılıklı şikayetler kabul görür.
    3- iş olarak şikayet etmek: “hadi bir şeyleri değiştirelim”: birçok şikayet oldukça amaçlıdır. örneğin partnerler, davranış değişikliğini gerçekten istedikleri ve bekledikleri için birbirlerine dırdır ederler. dırdır duymak hoş değildir. kırgınlıklara neden olabilir. ama aynı zamanda eylem için bir motivasyondur.
    4- paylaşım olarak şikayet etmek: “bu işte beraberiz”: kişinin küçük fiziksel ve psikolojik endişeleri veya durumsal stresleri hakkında konuşması, ilişkide duyguları paylaşmanın veya açık olmanın bir yolu olabilir. ideal olarak, bu paylaşım alıcıdan benzer bir açıklığa yol açar. aynı zamanda şikayet, kişinin kendi başarısızlıklarına ve eksikliklerine odaklıdır. bu kendi kendine eleştiri, bir destek talebi gibi görünebilir.

    sonuç olarak, şikayet etme yöntemlerimizin hoşnutsuzluk ifadelerinden çok çevremizdeki insanlarla ilişkiler kurma biçimleri olduğunu kabul edersek şikayetleri de daha farklı bir gözle değerlendirip birbirimizi anlama yolunda bir aşama daha ileri gidebiliriz.

    kaynak:
    https://www.psychologytoday.com/…08/why-we-complain