hesabın var mı? giriş yap

  • 1970'li yılların başında kaliforniya'da 13 cinayet işlemiş seri katil.

    ikinci dünya savaşı gazisi babası tarafından küçük yaşta silahlar konusunda eğitim görerek yetişmiş. lise yıllarında çok saygın ve sınıf arkadaşları tarafından ilerde başarılı olmasına kesin gözüyle bakılan birisiyken en yakın arkadaşını bir trafik kazasında kaybetmesiyle kaçıklığı tetiklenmiştir. 21 yaşında çeşitli akıl hastahanelerinde yatmaya başlamadan önce bile garip davranışlar sergilemiştir. bunlardan en belirgin olanı kendi kendine konuşması ve derisinde sigara söndürmesidir.

    25 yaşında ailesinin yanına kaliforniya'ya dönmüş ve eyaleti büyük bir depremden cinayetlerle kurtarabileceği fikrine kapılmıştır. bu garip kanının kaynağıysa kafasındaki seslerdir. sonra yunus'un (jonah) "beni öldür böylece insanları kurtar" dediğini iddia ederek bir evsiz adamı beyzbol sopasıyla ölümüne dövmüştür. otostopla arabasına bindiği birini ve günah çıkarmak için gittiği kilisede rahibi de öldürdükten sonra orduya katılmaya karar vermiş; testleri geçip, kaydında bulunan ufak çaplı suçlar nedeniyle geri çevrilmiştir. (cinayetleri bilen yok daha) bunun üzerine komple teorisyeni zihni bunun arkasında hippilerin olduğunu düşünmeye başlamıştır.

    sonra kendine ot (cannabis) satan lise arkadaşını öldürmeye karar verip gittiği evde arkadaşının taşındığını öğrenmiştir. buradaki hanımdan yeni adresi öğrenerek gitmiş eski arkadaşını ve onun eşini önce tabancayla vurmuş; sonra da cesetlerini bıçaklamıştır. geri dönüp arkadaşının eski evindeki kadını ve 6 ve 9 yaşlarındaki iki çocuğunu da öldürmüştür. zira buradaki bayanın kocası da bir uyuşturucu satıcısıdır. ama ilginç olan cinayetleri akli dengesini yitirdiği için işleyen katilin, geri dönüp kendisi hakkında konuşabilecek tanıkları öldürmesidir.

    bütün bu cinayetlerden yakalanmadan kaliforniya santa cruz'daki henry cowell redwoods state park'da dolaşırken gördüğü kamp yapan 4 genci vurmuş; 3 gün sonra da yolda giderken, yol kenarında ekinlerini biçen yaşlı bir adamı vurup arabasına binip yoluna devam etmiştir. tabi son cinayeti güpegündüz işleyince yakalanmıştır.

    cinayetleri bir depremi engellemek için işlediğini savunmuştur kendisi. doğumgünü de 18 nisan yani 1906 san fransisco depremi'nin yıldönümündedir zaten. savunmasında yakın zamanlarda deprem olmamasını kendi çabasının ürünü olarak açıklamıştır. 4 ay içinde 13 cinayet işlemiş bu katil müebbet hapiste ve hala hayatta.

  • babandır. babanın psikolojik sorunlarıdır. babaanne ve dede ile yaşamaktır. annenin, baban ve ailesi tarafından ezilmesi ve senin o küçük aklınla hiç bir şey yapamamandır. aile kavramının olmamasıdır. baba rolünün olmamasıdır. yani en büyük etken ailedir.

  • 11 yıl olmuş burada yazmaya başlayalı. birçok insanla tanıştım, çok yazdım, çok okudum ve en önemlisi çok şey öğrendim.

    bence öğrendiğim en önemli şey özetle şu: "el sikini görmeyen kendindekini keser sapı zannedermiş."

    bir konuda çok heyecanlandığımda, o konuyu bir tek kendim bildiğimi ya da en iyi bildiğimi sandığımda ekşi sözlük'e bakıp boyumun ölçüsünü aldım. benim bilmediklerimi bilen, bildiğimin farklı yönlerini bilen ya da konuyu hiç anlamadığımı hissettiren o kadar çok entry gördüm ki. rahatladım artık, keser sapımı çıkarıp çıkarıp göstermiyorum.

    bu rahatlığa da alıştım üstelik. biri saçma sapan bir şeyler yazdığında, nasılsa daha çok bilen, daha doğrusunu bilen, bunu daha düzgün anlatan birinin gelip düzelteceğinden, uyaracağından, doğrusunu yazacağından (ya da belki çoktan yazdığından) o kadar eminim ki, sallamadan geçiyorum. bu da güzel bir şey.

    gel gör ki bu günlük hayatıma da yansıdı. bu aralar kafamı yoran bu. yeni insanlarla, hele de ekşi sözlük dışından insanlarla diyaloga girmekte zorlanabiliyorum bazen.

    misal biri heyecanla bir şey anlatmaya başlıyor. bi şey öğrenmiş, bi şey fark etmiş ve çok emin ortamdakilerin bilmediğinden. hani bakıyorsun, troll de değil. bütün içtenliğiyle anlatıyor. uzun metrajlı çaylak entrisi gibi. bitmiyor da. konuşuyor, konuşuyor, sonra birileri katılıyor, konuşuyorlar, konuşuyorlar... kimse gelip gazlarını da almıyor. o aslında öyle değil ya da onun bu boyutu da var diyen kimse çıkmıyor. alışmışım ya, bekliyorum ben de. sonra dinlemeyi de bırakıyorum.

    yaşın ilerlemesinden kaynaklanabileceğini de düşünüyorum bazen, ama yok. o bahsettiğim ortamlardaki insanlar da aynı yaşta. eee?

    üstüne bir konuda bir şey anlatma heyecanıyla dolduğumda, bunu hemen buraya yazıp rahatladığım gerçeği de var. fıldır fıldır dolanmıyorum, kimi yakalasam da kime anlatsam diye. ben burada anlatıyorum. anlattığım birinin ilgisini çekerse okuyor, çok ilgisini çekerse mesaj atıyor da üstüne konuşuyoruz. hiç ilgisini çekmeyen bakmadan geçiyor. sırf bir şeyi anlatmak için yanıp tutuşuyorum diye kimsenin zamanını almıyorum, kimseyi bıktırmıyorum... ama gel gör ki artık kimseye de bir şey anlatmıyorum.

    bir sonuca vararak bu entriyi bitirmeyi çok isterdim. ama açıkçası ben de sonucu bilmiyorum.

    e onu yapamadıysam başka türlü bitireyim: bunca zamanda farklı birçok konuda keser saplarını buraya koymuş ve gazımı almış herkese teşekkür ederim.

  • abartılı ifadeler kullanmak istemem ama çok başarılı, hakkının yıllar sonra daha da ziyadesiyle teslim edileceğine inandığım, kendi alanında henüz daha iyisini izlemediğim bir film.

    adeta aksiyon böyle çekilir dersi veren tek plan çekimleri, genel anlamda görüntüleri, dini göndermeleri, büyük ülkelerin günümüzde uyguladığı mülteci politikalarının neredeyse aynısının ustalıkla aktarılması, senaryosu, kurduğu distopik ama gerçekçi dünya, verdiği siyasi-politik mesajlar, müzikleri ve michael caine'i ile çok özel bir yerde duran bir film children of men.

    zizek tabii daha iyi anlatacaktır, ona göre kabaca filmi bu kadar unutulmaz yapan; insanlığı kurtaran bir anti-kahraman hikayesini başarılı bir şekilde anlatması değil, ana hikaye akarken, arkaplanda aynısını bugün yaşadığımız ve dolayısıyla rahatlıkla özdeşlik kurabileceğimiz muazzam bir günümüz kapitalizmi tablosu sunmasıdır. filmde olay örgüsü ilerlerken; göç, savaş, aşırı akımlar, terör, baskı gibi neredeyse gündelik hayatımızın bir parçası haline gelen olgulara dair sahneler izleriz arkaplanda. bir distopya izlediğimizi varsayarız ama gördüklerimiz hep yaşadığımız dünyaya dairdir. işte filmi bu kadar başarılı yapan tam da bu arkaplandır.

    children of men bir aksiyon filmi değil, 2020'lerde yaşayacağımız günlerin 2006'da çekilmiş, usta işi bir habercisidir.