hesabın var mı? giriş yap

  • kalktım allah, indir beni
    nur içine uçur beni
    can bedenden çıkmadıkça
    imanla ulaştır beni

    taktım kemerimi, oturdum koltuğuma
    hostesler şahit olsun dinime imanıma

    yedi melek sağıma, yedi melek soluma
    bismillah diyerek, süzülürüm fezada
    duamı ederek, indim havalimanına
    hostesler şahit olsun dinime imanıma

  • kaç perdelikse bir türlü bitmiyor dedirten genelgedir..
    cumhuriyeti cumhuriyet yapan günlere bu kadar deger verilmedi be yazıklar olsun.

  • kupa da sana çok meraklıydı sanki.

    gündemden kendine pay çıkarmaya çalışanlardan birisinin beyanı.. daha fazlası değil.

  • tam karşımda oturuyor şu an.

    aramızda bir haftadır evin orta sahasını parselleyen bilmem kaç bin parçalık bir yapboz var. "la palette bistro" diye küçük bir lokanta manzaralı. bitiremedik. her gün usul usul ekledi parçaları, sabırla. küçük karton parçalarını sanki sever gibi birbirine ekledi. ama bitiremedik. yapbozun kalan son parçası eksik çıktı. üzüntüden öyle bıraktı olduğu yerde, toplamadı. "sevmek", salonun orta yerinde terk edilmiş boş bir "dükkan"ın arkasında duruyor şu an.

    elinde bir kitap var, "marifetler". onu okuyor. kitap okumasına o kadar alışığım ki. insanlar sevdiğine çiçek alır, ben yeni kitap kokusu hediye ediyorum ona. öyle bir gülüyor seviniyor ki. şu an elindeki kitabı okurken mesela, hayata dair bütün soru işaretleri siliniyor aklımdan. ona bakıyorum: huzurlu. sadece, geçen trenlerin sesine dönüp bakıyor arada bir, çocuklar gibi.

    "koltuğun altında yapbozun o son parçasını bulamayınca dönüp bana baktığın yüz ifadeni özlüyorum."

    tam bu cümleyi yazmayı bitirirken kalktı geldi yanıma: "ne yapıyorsun?". iş maillerimi açıp, gereksiz bir şeyler gösterdim. yaptığım işin belki de en güzel yanı bu; meraklısı olmayanın ilgisini dağıtacak sayısız malzemem var. hafif geri çekildi, defansta derinliğin kaybolduğu bu andan faydalanıp "belim ağrıyor" bahanesiyle yönümü değiştirdim, rahat yazabilmek için. sırf sana çaktırmadan, gönül rahatlığı ile şu yazıyı bitirebilmek için:

    aramızda sadece bitmemiş bir yapboz kadar mesafe varken bile yine anladım.

    seni her an özlüyorum ve seviyorum.

  • japonum demez belki ama eline silah alıp da fuji dağında da tsubakuro dagında da konaklamaz.

    debe editi : soklardayim sayin sozluk. su entrynin debe'ye girmesi beni gercekten sasirtti. yazarken bile ulan ne klise laf ettim falan demistim.
    ne bileyim cok daha tatlisko cok daha bilgi iceren entrylerim vardi. hatta iclerinde ulan ne komik yazmisim dediklerim bile vardi.

    neyse kisfmet bunaymis. ehehe sukela veren elleriniz bal tutsun, bal tutan parmaklarinizi yalayanlariniz da cok olsun ^^

  • bunu yapan kişiler genelde dosyanın kısayolunu yollayıp: "aa bende çalışıyordu" derler.

  • isveç yerine isviçre de yazabiliriz. hem de daha absürt olanlarını yaşadım. neredeyse her gün evimize bir sürü çocuk doluşurdu, bizim çocuklar misafirperver, herkese buyrun gelin diye teklif ederlerdi. bol yemek yaptığımız için herkese yeterdi. kimse de yadırgamazdı. ama bizim çocuklar genelde aç dönerdi. paylaşmayı, ikram etmeyi, misafire hizmet etmeyi pek bilmezler. kendi çocuğundan kira ve yemek parası alan, buzdolabını ayıran “aileler” tanıyorum. kim ne aldıysa üstüne postit yapıştırıyor… bi de aşırı açık sözlüler, artık iyi mi kötü mü bilemem. eşimin çocukluk arkadaşını ziyarete gittik, haftalar öncesinden randevu aldık, on yıl falan görüşmemişler, meksika’da yaşamış tekrar geri dönmüş. eh biraz insanlık öğrenmiştir diyordum ki… yemek aşırı lezzetsiz, zorla yiyorum demez mi “iyi ki geldiniz de bunları yiyorsunuz, kaç gündür duruyordu, food waste olacaktı…” artık sadece akdeniz veya latin, asya kültürü olan ailelerle takılıyoruz. kuru misafirlik çekilmiyor.

  • yüzüklerin efendisi serisi isimlerinin geçirdikleri bir evrim süreci varmış.

    yüzüklerin efendisi kitaplarını çıkartacak yayınevi kitapların her birine farklı isimler vermenin daha cazip olacağını düşünüyor. tolkien’den fikir istiyorlar. tolkien de 24 mart 1953’te yayınevi sahibine yazdığı mektupta fikirlerini belirtiyor:

    -the ring sets out and the ring goes south;
    (cilt 1 – yüzük ortaya çıkar ve yüzük güneye gider)
    -the treason of ısengard and the ring goes east;
    (cilt 2 – ısengard’ın ihaneti ve yüzük doğuya gider)
    -the war of the ring and the end of the third
    (cilt 3 – yüzük savaşı ve üçüncü çağın sonu)

    aynı mektubun devamında aşağıdaki başlıkları da yazıyor ve bunlardan daha iyisini bulamadığını söylüyor:

    - the shadow grows (cilt 1 – gölge büyüyor)
    - the ring in the shadow (cilt 2 – gölgedeki yüzük)
    - the war of the ring or the return of the king (cilt 3 – yüzük savaşı veya kralın dönüşü)

    daha sonra tolkien, 8 ağustos 1953’te yayınevi sahibi rayner unwin’e yazdığı mektupta ise daha uygun başlıklar olabileceğini ifade ediyor ve serinin isminin the lord of the rings (yüzüklerin efendisi) olmasının uygun olacağını düşünüyor:

    -the lord of the rings ı the return of the shadow
    (yüzüklerin efendisi ı: gölgenin dönüşü)
    -the lord of the rings ıı the shadow lengthens
    (yüzüklerin efendisi ıı: gölge uzuyor)
    -the lord of the rings ııı the return of the king
    (yüzüklerin efendisi ııı: kralın dönüşü)

    17 ağustos 1953’te yazdığı mektupta ise başlıklar son şeklini alıyor fakat son kitabın başlığını rayner unwin’in seçimine bırakıyor.

    the lord of the rings: vol. ı the fellowship of the ring
    (yüzüklerin efendisi cilt ı – yüzük kardeşliği)
    the lord of the rings: vol. ıı the two towers
    (yüzüklerin efendisi cilt ıı – iki kule)
    the lord of the rings: vol. ııı the war of the ring or the return of the king
    (yüzüklerin efendisi cilt ııı – yüzük savaşı veya kralın dönüşü)

    teşekkürler tolkien..

    kaynak: the letters of j.r.r. tolkien kitabında yer alan mektuplar.

  • ''öküzüm büyük olsun da varsın çekmesin'' mantığıyla yapılmış bir havalimanıdır.

    şark kafası işte işlevine bakmadan her şeyin en büyüğünü istiyor ve en büyüğün en iyi olacağını düşünüyor.

    yazık.