hesabın var mı? giriş yap

  • anlatılmaz bir his, ama deneyeceğim.

    mezarına girdiğimde, kefenini ellerimle toprağa bıraktığımda doğmasına çok az kalan oğlumun da beni o toprağa bırakacağı anı düşündüm. 67 sinde öldü dedem. 65 inde babam. içimden 63 ümde ölür müyüm acaba diye geçirdim. 33 yaşındayım. oğlumun 30 unu görür müyüm dedim. dedem beni görmüştü. babam torununu göremedi. sağlığında en çok torun sevmek istediğini söylerdi. kısmet değilmiş. en çok ona üzülüyor insan. 2 ay daha dayansaydın be baba.

    bir arkadaşımın fikri rahatlattı sonra, belki de hepinizden önce gördü oğlunu, belki şimdi birlikteler dedi bana. umarım öyledir be sözlük. umarım.

  • metal elitistlerini inanılmaz kudurtan japon grup. "gerçek metal" olup olmadığı tabii ki tartışılabilir. şahsi kanaatime göre piyanolu çellolu senfonik metal "gerçek metal" sayılıyorsa j-pop soslu metalin metal sayılmaması için bir sebep göremiyorum. metalci arkadaşların da kendince mantıklı açıklamaları var. benim uyuz olduğum konu zaten bu değil; hater metalci ergen kitle çok kanser. bir de babymetal'e antipati duyan bu metalciler sadece dinleyici kesim ile sınırlı.* metal müziği direkt icra eden büyük reisler ise bu kızlarımızı direkt çatır çatır destekliyor.

  • turkcede esasinda kullanilan bi karsiligi yok bu tabirin sanirsam.. amerikada graphic novel ile kastedilen sey kitap boyutlarina getirilmis, birkac sayidan olusan derlemeler genelde.. tabi birseyleri derlemeyip direk 200 sayfalik graphic novel halinde cikartmak da mumkun.. misal sandman'in tum serisi sanirsam herbiri 7-8 sayi iceren 8-9 graphic novel seklinde de piyasaya surulmus.. ama sonucta sandmane yine comics diye hitap edilir.. nitekim cogu seri boyle, belli bi zaman gectikten sonra yavas yavas ciltlenip bu sekle giriyor..

  • saatleri ayarlama enstitüsü, usta edebiyatçımız ahmed hamdi tanpınar’ın 1961 yılında yayımlanan ünlü romanıdır. kitap, cumhuriyet’in ilanı öncesi dönemin muhafazakâr yapısını ve cumhuriyet sonrası batılılaşma çabalarının ironi dolu resmini çizer. ağır bir dili vardır ama akıcı üslubu sayesinde kendini rahatça okutmayı başarır.

    saatleri ayarlama enstitüsü’nün teması

    saatleri ayarlama enstitüsü’nde, hayri irdal’ın hikayesini okuruz. yabancılaşan toplumda kendi konumunu sorgulayan irdal, ailesi dahil herkesin farklılaşan davranışlarının ve başkalaşan arzularının arasında kalmıştır. kafası karışan irdal, toplumun geçirdiği keskin dönüşüme ayak uydurmakta zorlanmaktadır. o ne kadar zorlansa da tüm çevresi bu trene binmiştir bir kere. o da daha fazla kendini bu ivmelenmeden sakınamaz ve istemsizce akıntıya kapılır. onun yaşadıklarını, alaycı, mizahi ve kimi yerde karikatürize bir dille anlatan tanpınar, türk edebiyatı’ndan az görülen grotesk (grotesk tiyatrodan gelen anlatım tekniğinde trajik bir olay komedi ve hiciv unsurları üzerinden işlenir) anlatımı tercih eder. şiirlerinde bulunan melankolik ve simgesel hava ile oldukça zıt olan grotesk dil, tanpınar’ın doğal yazım yeteneğinin ispatıdır.

    biz okurlar, hayri irdal’ın başından geçenleri okurken kendimizi yer yer “bu kadar da olmaz ki canım?” derken buluruz. ama bu hissiyatımız kalıcı olmaz. tanpınar’ın bu gibi yerlerde hikâyenin dizginlerini eline alıp okuyucuya nefes alacak aralığı verdiğini fark ederiz. uyku ile uyanıklık, rüya ile gerçek arasındaki ince çizgide tam da tanpınar’ın istediği şekilde gidip geliriz.

    saatleri ayarlama enstitüsü, geçtiği dönemi en ince ayrıntısına kadar bizlere yansıtır. kendimizi yüz yıl öncesini anlatan bir filmin içinde gibi hissederiz. biz okuyucular, hayri irdal’ın maceralarını yanı başından takip eder, olan bitenlere tanık oluruz. buradan anlayabileceğiniz gibi 1961 yılında yayımlanmış bir kitap için oldukça sinematografik bir anlatım vardır.

    tanpınar ve psikanaliz

    tanpınar’ın psikanalize duyduğu ilginin yansımaları kitapta genişçe yer bulur. sigmund freud‘dan etkilendiğini bildiğimiz tanpınar, hayri irdal’ın düşünceleri ve diğer karakterlerin konuşmaları üzerinden psikanalitik değerlendirmelerde bulunur. bunu yaparken hikâye akışını bozmamaya özen gösterir. romanın sürükleyiciliği sekteye uğramaz. belki de saatleri ayarlama enstitüsü’nün başarısı da burada yatar. tanpınar, bizi düş ile gerçek arasında zamanını dahi kestiremediğimiz bir yolculuğa çıkarır ve bunu yaparken birbirinden farklı noktalara parmak basar ama okuyucunun ilgisini daima elinde tutar.

    her bölümü farklı bir tiyatro perdesidir saatleri ayarlama enstitüsü’nün. bundan dolayı tiyatroya, radyo tiyatrosuna ve sinema filmine uyarlanması pratikte kolay bir eserdir ve çok sayıda uyarlaması mevcuttur. günümüz televizyon dizilerinin tercih ettiği konuları ve hikayeleri düşününce, saatleri ayarlama enstitüsü’nün neden yeniden uyarlanmadığını anlamakta güçlük çektiğimi söylemeliyim.

    son dönemde insanın hayal gücünün gerçek hayat ile iç içe geçtiği eserlere ilgi duyduğumdan, saatleri ayarlama enstitüsü’nün, grotesk anlatımı cumhuriyet’in kuruluş dönemine yedirmesinden oldukça keyif aldım. ben de hayri irdal’la insanların davranışlarına hayret ettim, onun olaylara verdiği tepkiler benim tepkilerim oldu. bundan 55 yıl önce yayımlanmış bir eserin bugün bile bu şekilde değerlendirilebiliyor oluşu tanpınar’ın yeteneğini gözler önüne sermekle kalmıyor, takdir edilmeyi sonuna kadar hak ediyor.

    elbette tanpınar’ın bu farklı ve hiciv dolu üslubu, bazı okurları yorup, onların kafalarını karıştırabilir. ağdalı türkçesi, sık kullandığı alaycı, absürt dili kimisi için çekici gelmeyebilir. absürt olayların, tarihsel bir dekor önünde anlatılıyor oluşu bazı okuyucuların kitabın içine girmesini zorlaştırabilir.

    kimilerine kitabı okumayı bitirmeden elinden bıraktıracak kadar sıkıntı yaratabilecek bu noktaları göz ardı etmiyorum. buna rağmen, saatleri ayarlama enstitüsü, her kitapseverin mutlaka eserlerini okuması gereken tanpınar’ın türk edebiyatı için ne kadar eşsiz bir değer olduğunu göstermesi açısından önemlidir. cumhuriyet dönemi yaşanan toplumsal değişime tuttuğu ışık ile de özeldir.

    günümüz türk edebiyatı denilince aklınıza gelen bir çok yazara yol göstermiş olan tanpınar, saatleri ayarlama enstitüsü ile farkını bir kez daha ortaya koymayı başarıyor.

    kitaptan alıntılar

    kitabı okurken o kadar çok yerin altını çizmişim ki, hepsini buraya koymaya kalkarsam zaten uzun olan yazı çarşaftan hallice bir noktaya gelecekti. o yüzden aralarından seçtiğim pasajları buraya bırakacağım.

    * “samimiyet tek başına olan iş değildir.”

    * “eski bir şapkadan ve ayakkabıdan sahibinin bütün huyunu, alışkanlıklarını, hayatındaki aksaklıkları, hatta ıstıraplarının çeşidini görmek mümkündür.”

    * “yumuşak ve uysal, merhametli, sefaleti tatmış tabiatım ikide bir işe karışıyor, lafımı kesiyor, kararlarımı değiştiriyordu.”

    * “diyebilirim ki, bizzat iyilik dahi, ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir.”

    * “politikadaki hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin anahtarı veya ardına kadar açık duran kapısıdır.”

    * “günde beş vakit namaz, ramazanlarda iftar, sahur, her türlü ibadet saatle idi. saat allah’ı bulmanın en sağlam çaresi idi ve bu sıfatla eskilerin hayatını idare ederdi.”

    * “saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… bu da gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur!”

    notlarımın tamamı ve kaynak için: http://duslerdengercege.com/…rin-ufuk-acici-romani/

    kitabı satın alabileceğiniz bir kaç adres:

    d&r

    kitap yurdu

    ıdefix

  • öncelikle allah belamı versin ki ben de böyle başlık açtım. ama böyle leş başlık açana değil açtırana bak. örneklemim +40 teyzeler. ve hatta utanarak türbanlı teyzeler bu gözlemimde başı çekiyorlar.
    bir değil iki değil artık içimde tutamıyorum. yol verirsin yüzüne küfretmişsin gibi bakar, yer verirsin bakar. yere markette bir şey düşürür onun yerine sen koyarsın rafa, o sadece bakar. kapı tutarsın, bakar. öküz gibi bakar.kasada senin önüne geçer. hastanede önüne atılır, sıra falan neymiş asla, sallamaz.

    yeter yeter. sen kimsin? terbiyesizliğini geçtik, nezaket görünce bir ağzından teşekkür ederim çıksın.