hesabın var mı? giriş yap

  • muzun kilosu 1 euro
    portakal 2 euro
    çilek bahçesinden gidip toplayabilirsin kilosu 3 yada 4 euro ( bahçede yemek serbest )
    kiraz bahçesinden gidip toplayabilirsin 4 euro kilosu ( bahçede yemek serbest )
    şeftali kilosu 2 euro
    armut 2-3 euro arası.
    kavun 2.5 euro tane
    karpuz 2-4 euro arasi tane
    üzüm kilo 3 euro
    egzotik meyve olan avakado tane 1 euro

    avrupa halkı parası yetmediği için değil, kendisine yetecek olan neyse onu alıyor. isteyen kasayla alıyor, kimseye engel olmuyorlar. adam tek başına yaşıyor, 2 portakal bir muz alıyor. bizim türkler gibi, 7 nüfus bir evde yaşamıyorlar. avrupa'da yaşayan türklerin dolapları doludur. derin dondurucuları et, tavuk vs doludur. kilerleri var burdaki evlerin genelde ve kilerlerde bakliyat, atistirmalik vs doludur.

    avrupa halkında böyle eve gıda stoklama olayı yok biz türkler gibi. adamlar hem israf etmiyor, hem ihtiyacı kadar alıp taze tüketiyor. markette 10 tane ekmek alınca sizin yabancı olduğunuzu anlıyorlar avrupa ülkelerinde. adamlar markette yarım ve çeyrek kavun, karpuz satıyorlar ve tek yaşayan insanlar bunu alıyor ve koca karpuzu alıp, çürütüp çöpe atmıyor.

    maalesef bizim çomarlar, ömür boyu çomar kalmaya devam edecekler. bu çomar tayfasını en iyi anlatan söz budur;

    insanoğlu nâziktir, ağır sözü kaldırmaz, eşek dersin kızar da, bin sırtına aldırmaz!

    edit: malın biri "türkiyeden daha pahalı. kuru çevirince pahalıya geliyor" yazdı. yukarıda bu çomarlar, ömür boyu çomar kalacak demiştim dimi.

  • olayın travmatik olduğu ortada ve kimse böyle bir olay yaşamak istemez. ancak haberden anladığımız kadarıyla doktor bebeğin ters geldiğini görüp erken doğumun risklerini hesaba katıp sezaryen ameliyat önermiş, aile kabul etmeyip normal doğum istemiş. normal doğum sırasında da bebek ölü doğduğu için gerekli manevralar yapılarak bebeğin kafası kesilip içeride bırakılmış ve sonra ameliyatla alınmış. çünkü bebeğin ölü olduğu anlaşıldığı anda öncelik tamamen annenin sağlığını korumaya yöneltilir.

    annenin o sırada bebeği çırpınıyor görmesi anlaşılabilir bir yanılgı olabilir. böyle riskler bütün doğumlarda malesef vardır ve bu durum otomatikman birilerini suçlu yapmaz.
    burada gördüğüm tek suçlu üç beş tık fazla almak için soruşturmalardan aklanmış olmalarına rağmen doktoru ve hastaneyi karalayan habercilerdir. öyle bir anlatmışlar ki okuyanlar lego parçası gibi kafanın löp diye yanlışlıkla kopuverdiğini düşünecek.

    bu gibi haberlerde "habercilerin" yapması gereken iki tarafı da dinleyip objektif bir şekilde bilgileri sunmaktır. etik olan yaklaşım budur.

  • yapılması zaman alan bir uygulamadır.

    manikür pedikür sonrası tırnak yüzeyi yağdan ve kirden arındırılmak için özel bir solüsyon ile silinir. sonra iki ayrı yapıştırıcı oje sürülür. ardından iki kat shellac vb marka kalıcı oje sürülür ve kalıcılığı sağlamak için sabitleyici sürülür. her işlemden sonra 2 dakika ultraviyole ışığa maruz bırakılır. ellerde 2 hafta, ayaklarda 4 hafta rahatlıkla kullanabilirsiniz. çıkartma işlemi için aseton ve etil alkol karışımı bir solüsyon pamuğa dökülüp, tırnaklarınız alüminyum folyo ile sarılıp bekletilir. hafiften bir yanma hissedersiniz ama dayanılmaz değildir. sonrasında tırnak yüzeyinden kabarmış olan boya hafif tırnak darbeleri ile sökülür. eğer sökülmeyen oje kaldıysa tekrardan aynı solüsyon ile sarılması gerekir yoksa tırnağınıza zarar verir. çoğu kişinin dediği ve yazdığı tırnaklarımı söktüler lafı bundan kaynaklanıyor. ikinci defa oje çıkartıcısını beklemek istemeyen manikürcü zorlayarak sökmeye çalışıyor ve tırnak zarar görüyor. zarar vermeden çıkartanlarda da biraz üst katman kalkıyor ama kesinlikle çok önemli bir hasar değil bu.

    deneyimlerime gelince; benim ellerimde 6 tırnağım, ayaklarımda 8 tırnağım kırılmış veya yarılmıştı. hani şu katman katman ayrılır ya tırnak aynen öyle. kalıcı oje yaptırdım ve kalkan yerler hem yapıştı hem de ayrılması durdu. zaten ojen sürdüğümüzde nasıl tırnak kalınlaşıyor, öyle bir kalınlaşma oldu ve ne takılma problemi ne de kırılma problemi kaldı. 2 hafta eller süperdi. 3. hafta manikürüm çok gelmese de tırnak uzadığı için diplerde boyasız tırnak görünmeye başladı. 3. haftayı üstüne oje sürerek idare ettim. ama bu sefer de tırnaklar çok uzadı, rahat edemedim. ayaklar hep süperdi. aynı parlaklık ve hoşlukta. en korktuğum ise ojeyi çıkartma aşamasıydı. ne olacaktı??? ablamın ve burdaki yazarların dediği gibi tırnağımı söküp atacaklar mıydı???? hayır tabii ki. her aşamasını dikkatlice izledim. çıkartıcı solüsyonun az geldiği parmaklardaki ojelerin çıkartılması zaman aldı. 2-3 defa beklemek gerekti. jel kalıcı oje daha kalıcı ve çıkartılması için öncesinde ojenin törpülenmesi gerekiyor. ondan sonra da shellactan daha uzun sürede çıkıyor. alta sürülmüş olan parlak kısım için çok zararlı olmayan tırnak yüzey törpüsü kullanılıyor. benim kırık tırnaklarım tamamen uzadı ve temizlendi ve sağlıklı ve sert haline geri döndüler. yeni kırık oluşmadı. kalıcı ojede benim tercihim açık renkler. çünkü üzerine başka ojeler kullanabiliyorsunuz ve tırnağınızın yağına maruz kalmadığı için normal ojeler süper uzun süre dayanabiliyor. kalıcı ojeden sonra eğer koyu renk oje kullanırsanız törpü yapılmış yerlere oje girip, oje asetonla çıkartıldığı zaman çirkin bir görüntü oluşabilir. bu nedenle kalıcı ojeden sonra açık renk oje kullanmanızı öneririm. hatta en iyisi altına koruyucu kullanmak sanırım.

    sonuçta, kesinlikle zaman alan, çok iyi kalite malzemelerle profesyonelleşmiş ellerde yapılması gereken bir uygulamadır. zincir olup her yere mağaza açmış, tek derdi para olan ve saat başı yeni müşteri al diye zorlayan müesseseler çok da güvenilir değil diye düşünüyorum.

  • izmir'de askerlik yapanlar genelde tepeciği görüp geldiği için dikkate almadığım önermedir. neden tepecik diye soracak olursanız, izmirliler anlamıştır asker-tepecik ilişkisini.

  • o zamanlar 19 yaşındayım. zeytinli rock festivali var gündemimde. çok güzel sanatçılar geliyor. kesin gitmek lazım. kesin değil de gitmek lazım işte. zaten yapacak bişey de yok, boş geziyorum. ama etrafımda da kimse yok eşlik edecek. var da öyle kafa dengi değil. dedim ki hadi olum erik iş başa düştü. gittim tek başıma. annem, "oğlum bak şu parayı da al çorabının içine sakla, iç içe geçir çorapları kimse bulamaz bişey olsa bile"

    ulen kadın hissetti mi noldu bilmiyorum 3.günün sabahında uyandıktan sonra duş almaya gittim bi 5 dk sürdü sürmedi, döndüm kiiii benim çadıra giren hırsız allah yarattı demeden telefon, tişört, cüzdan, terlik çalmış gitmiş. zaten ne ara zılgıtlar çektim, ateş yakıp üzerinde hopladım hatırlamıyorum.

    arda kalan bikaç parça eşya ve birkaç çorap ,)

    o çoraptaki parayla eve döndüm bir şekilde.

    telefonu kendi simkartıma ayarlamıştım ilk aldığımda. telefona başka bir simkart takılırsa benim numaraya mesaj geliyordu. hemen gittim bi tane kendi numarama ait simkart çıkarttım. yedek mi oluyomuş neymiş. bi baktım numaralar geliyo. avea mıydı neydi aradım işte ismini verdiler. facebooktan bi arattırırsın ki 3 gün boyunca beraber takıldığım eleman çalmış. hayır bir de piç benle beraber hırsız aradı ahahah. hepsini verdiğim adrese göndermek zorunda kaldı. bi de mahkemeye verdim iti.

  • a: "down sendromlu bir çocuğa hamile olsaydım ne yapardım bilmiyorum. tam bir ahlaki ikilem."
    b: "aldırırsın ve tekrar denersin. seçeneğin varsa, çocuğu dünyaya getirmek ahlak dışı olur."
    c: "down sendromlular ölsün diyorsun yani?"

    bu diyalogdaki gerizekalıyı bulunuz.

  • tarafları dinlemeye gerek yok arkadaş, neyini dinleyeceğim. birisi müşteri, diğeri hizmeti veren. müşterisinin kafasında sandalye kıran mekana gidilir mi? hesap 850 gelmiş, kişi başı normalmiş. peki bu içmedikleri şalgam suyunun parasını almayı haklı gösterir mi? hayır.

    55 yıllık aile işletmesiymiş, yok adını arkasındaki koy'dan almış. bunlardan kime ne, bize ne. hesapta olmayan bir şeyi, hesaba eklemiş bu mekan. sonra da, müşteri ne kadar bağırır çağırırsa (ki haklı), alttan almak yerine , sen de efelen, sonra kavga çıksın ve 7 kişinin üstüne (bayanlar da var sanırım), 20 kişi çullan.

    ayıp kardeşim ayıp. 55 yıllık aile işletmesinin düştüğü durum bu işte. bu işletmeyi savunan arkadaş da, biz seviyoruz gelseniz de gelmeseniz de demiş. bence merak etmeyin, sizde bu yaklaşım devam ettiği sürece zaten yavaş yavaş kimse gitmez o sizin adanıza. evet sizin adanız ya orası, memleketin bir adası değil, sizlerin adası. sonradan şöhreti bulmuş, ne oldum delisi restoranların milleti kazıkladığı sizin adanız, sizde kalsın.

    tanım ; adalıların çok sevdiği 55 yıllık aile işletmesi ama müşteri dövüyorlar.