hesabın var mı? giriş yap

  • bu eyleme engel olamıyorum ben. televizyonda ne olduğu mühim değil. o an japon televizyonu olsa kitlenirim.

    siparişimi veririm sonra bakkal amca siparişimi yerine getirmek için hareketlenir. o, büyük plastik kaşığıyla 100 gram fıstığımı koyarken ben ekrana kitlenirim. ki genelde televizyon, tezgahın tam karşısında tepede durduğu için boynumu geri geri giden şöför gibi yapıp öyle bakarım. bakkal isteğimi verdikten sonra ben televizyona bakarak parayı uzatırım, bakkal da parayı alırken bir yandan televizyona bakar. ikimizin de dünya umrunda değildir.. öyle televizyona bakarız. hatta bakkalda yancı bir üçüncü var ise bu eylem üç kişilik bir şenliğe dönüşür. bakkalın dışından gören üç tane adamın yukarıdaki bir noktaya mal mal baktığını görüp adımlarını hızlandırır. çünkü nöbet onundur. o da alışverişini yapana dek tvye kitlenecek ve bu ulvi görevi diğer arkadaşına devredecektir.

  • kendisi istanbul içerisinde mecidiyeköy'den ümraniye'ye 2 saatte giderse şükreden bir yazar tarafından küçümsenen teknoloji.

    lan trafiği var, regülasyonu var da var bu işin. uzaylıya haraç yedirmeden olmuyor işler öyle kolay.

  • durup dururken aklıma gelen durum.
    kesinlikle kafası dumanlı bir karakterdir.
    dikkat ederseniz ağzından küçük bir ot parçasını hiç eksik etmezdi.

    - köpekle(rin tin tin) hayali konuşmalar.
    - atla(düldül) hayali konuşmalar.
    - gözler devamlı yumuk yumuk.
    - kendi gölgesini vurmaya çalışmak.
    - kızılderililerle içli dışlı bir yaşam. sanırım ot tedarik etmek için.
    - bir kişiyi birden fazla görüyor. hem de boy boy. tam 4 tane.

    bence bunlar yeter

  • facia olayın gelişimi şu şekildedir:

    hindistan çok büyük bir ülkedir ve çok fazla insan yaşamaktadır ve haliyle bu insanların beslenmesi gerekmektedir. mevcut tarım kapasitesi yeterli olmadığı için amerikalılar "hindistan'a gidelim, tarım üretimini artırmak için zirai ilaç üretelim ve satalım" derler. hindistan'da zirai ilaç fabrikasını kurduktan sonra birşeyin farkına varırlar: hindistan nüfusu fakirdir ve zirai ilaca verecek paraları yoktur. ürettiklerini satamayan amerikalılar tüm sistemleri kapatıp, fabrikayı ve tesisleri de olduğu gibi bırakıp ülkelerine dönerler. zirai ilaç üretiminde mic * (bkz: metil izosiyanat) kimyasalı kullanılmaktadır. üretim yapmadıkları için hammadde olarak depoladıkları 55 ton kadar mic'i de bırakıp giderler. mic, soğutulması gereken bir kimyasal olduğu için sisteme bir soğutucu bağlıdır. ama tabi herşeyi kapatıp gittikleri için soğutucu da görev yapmamaktadır. depo tanklarından birinin içine, su ile yol temizliği yapılırken su sızmıştır. mic ile suyun egzotermik reaksiyonu ile depo tankı içerisindeki sıcaklık artmıştır. soğutucu çalışmadığı için sıcaklık kontrolsüzce yükselmiştir. diğer bir önlem de gaz yıkama ünitesidir (bkz: scrubber). depo tankı içerisindeki basınçlı gazı yıkayıp doğaya zarar vermeden atabilecek bu gaz yıkama ünitesi de kapatılıp bırakıldığından, sıcak ve basınçlı gaz depo tankı içerisinde kalmaya ve sıcaklığı yükseltmeye devam etmiştir. üçüncü ve son bir önlem olan yakma ünitesine giden hat ise bakım nedeniyle söküldüğünden, depo içerisindeki egzotermik reaksiyon sonucunda patlama olmuştur.

    resmi kayıtlara göre: kazanın olduğu gece 3800 kişi ölmüştür. sonrasında 10000 kişi daha ölmüştür.
    1989 şubatında hindistan yüksek mahkemesi, union carbide'ı 470 milyon dolar ödemeye mahkum etmiştir. union carbide bu parayı ödemiştir ancak bu para felaket sonrası acıların dindirilmesi için kullanılmamıştır; zaten parası olanların cebine girip onların zenginliklerine zenginlik katmıştır.

  • dolarla maaş alıyordum ve her gün dolar düşüyordu. 1.6lardan 1.1e kadar geldi ve bu böyle gitmez, maaşımızı tlye çevirin diye isyan çıkardık.

    ve başardık, 1.1den tl ye sabitledik maaşı.
    çalışma hayatımda istediğimin olduğu tek olay budur.

    dua: allah kimseyi vizyonsuz yaratmasın

  • - ücret beklentiniz ne?
    * siz ikea'ya gittiniz mi?
    - ?? evet gittim
    * bütün mobilyaların üstünde fiyat etiketi var değil mi?
    - evet
    * peki hiç mudo'ya gittiniz mi?
    - evet
    * mudo'da bir ağaç var üzerindeki fiyat etiketini gördünüz mü?
    - evet
    * işte o ağaç benim.

    dur lan sonucu yazmayı unutmuşum: bir, dayak nedir? iki, neden atılır?

  • dün yayınlanan masterchef türkiye isimli yarışmada acun ılıcalı'nın gerçekleştirdiği eylemdir.

    yarışmacı yemeği bitirmiş ve jüriler tadım yapıyorken kapı açıldı ve patron acun ılıcalı şort, tişört ve plaj terlikleriyle yayına girdi. lakayıt tavırlarla konuşmaya başladı ve kendisine "siz" diye hitap eden diğer kişilere "sen" ile başlayan cümlelerle hitap ederek geyiğine devam etti.

    tam bir "anadolu şehirlerinde bulunan 20 kişilik kobi patronu" ukalalığı ve şımarıklığı!

  • ron artest'in yaptigi faul'u ben kardesime, babama yaparim da ses cikmaz. ama ben wallace denilen insan bozmasi yaratik artes'tin ustune yurumus, boynuna dogru inanilmaz sert bir yumruk atmistir.

    ardindan ron artest kenarda dinlenirken, densiz seyircinin biri, yatan adamin kafasina ici dolu bir bardak birayi firlatmistir (ne kadar yukseklikten atildigina gore siddetini kestirmek mumkun), bunun ustune cosan artest seyircilerin arasina dalmis, o birayi atan adamin tabiri caizse agzina sicmistir. ordan hic sebebi yokken stephen jackson da seyirciye dalmistir.

    ancak bunlarin hepsini gectim, ulan indiana'li oyuncular sahadan cikarken ustlerine halen sivi + kati ellerine ne gecerse atmanin manasi nedir. nba tarihinin gordugu en rezalet taraftar bu olsa gerek. herhangi bir aciklamasi yok, stern'in detroit'e inanilmaz bir para cezasinin yani sira, ev maclarinin bence bu sezon icin tumunu disarda oynatmasi gerekir.

    edit: tum sezon cezasi geldi, geldi ama artest'e geldi. cok agir bir ceza gibi duruyor. ayrica ben wallace'ye de 6 mac az olmus, hos bir wallace yokken bile charlotte bobcats'e yenilen detroit'in sonu ne olacak bakalim.