hesabın var mı? giriş yap

  • filmlerdeki zengin taifesinin evlatlarına özel bir trip. onlar içün üretilmiş. normal insanda sakil durur, yakışmaz. babayı da daha bi' sinirlendirir hem. adrenalinin sınırları yeniden çizilir o vakit. aksiyona değdirilip kaçılır.

    filmlerin gerçek olmadığını henüz bilmediğim yaşlarda sikimsonik sebeplerden yer sofrasını -fakirdik- terk edip mutfağa -kendi odam yoktu aybalam- kaçmışlığım vardır 1-2 defa. beklediğim neticeleri doğurmadı, orası ayrı. ama tadına baktım o tribin. tuzlu biraz -gözyaşlarımın katkısı da olabilir bunda-. tavsiye etmem. zira filmde;

    + hayır dedim küçük bey, bu akşam partiye gidemezsin, ders çalışman gerekiyor!
    - lanet olsun!
    * john hemen masaya dön, john sana söylüyorum! gitti.. (masada figürandan öteye geçemeyen samimiyetsiz, ağlak anne tribi).

    şeklinde cereyan eden diyalog her nedense bizim evde;

    + ne maçı lan bu saatte? otur dersini çalış eşşoleşşek, ilk dönem getirdiğin zayıfları düzelt! ama sen duurr, onlar bi düzelmesin ben o zaman yapıcam senle maçı.
    - lanet olsun!
    + aha lanet olsun dedi, gel buraya lan! nasıl konuşuyon babanla sen it?
    * vurma dur! ay kulağını ısırıyo çocuğun, dur dedim bey! komşular adam öldürüyolar yetişin, ay komşulaaar! küçük tüple vurma bari bebeye zalım! (fedakar ama çaresiz anne tribi)

    tarzında yaşanıyordu. sülalem sikildi yediğim dayaklardan. tek kulağım 17 öbürü 11 santim. burnum desen ege haritası gibi. eciş bücüş.

    hep bu masa terk etme sevdasından işte. yapmayın o yüzden :((

  • abim avustralya'da iki senede iki araba aldı, birisi suv. ilkini satmaya bile uğraşmadı. garajda duruyor. benim iki senede biriktirdiğim parayla ancak üç tane iphone alınıyor. ama çok şükür namaz kılan yöneticilerimiz var.

  • çin’in en uzun nehri.

    genişliği istanbul boğazı’ndan daha geniş olup, bir nevi gemi otoyolu gibidir. hem nehir boyunca hem de karşılıklı kıyılar arasında küçük büyük gemi trafiği akmaktadır.

    2011 yılında bu nehir üzerinde bulunan taizhou ve nanjing limanlarına uğramıştık. o zaman gördüğüm nehir boyunca neredeyse hiç boşluk yoktu, tüm kıyılar fabrika, tersane ve limanlar ile doluydu.

    çin’in dünya ekonomisini nasıl etkilediğinin bir resmiydi ve bu sadece benim görebildiğim kıyılarda olanlardı. bunun daha iç kesimleri başka kıyı kesimleri de var. bu manzarayı görünce çin’i ekonomik olarak alt etmek imkansız diye düşünüyor insan.

    ayrıca 2020’nin yıldızı wuhan şehri de bu nehrin kıyısında kuruludur.

  • zürafagiller üyesidir.

    zürafagiller diyince aklınıza çeşit çeşit hayvandan oluşan dev bir familya gelmesin, zira bu elit kulübün sadece iki üyesi var: biri bildiğimiz zürafa, biri de okapi denilen gizemli ve güzel canlı. kendisi, zürafanın bilinen tek akrabası. bilimsel adı da okapia johnstoni.

    uzaktan baktığınızda gerçekten atı andıran bir görüntüsü ve zebra bacakları olmasına rağmen dediğimiz gibi bir zürafagildir. orman zürafası veya kısa boyunlu zürafa denildiği de oluyor bu nedenlere göre.

    postu bitter çikolata renginde ve ışıkta bazen parlıyor, arka bacaklarının tümü ve ön bacaklarının bir kısmında zebralardakine benzer çizgiler var. bacakları zürafa kadar olmasa da uzundur. erkekleri boynuzlu, dişileri boynuzsuzdur. dilleri de ilginç bir şekilde mavi.

    dünyada sadece tek bir yerde yaşıyorlar: demokratik kongo cumhuriyeti. ülkenin kuzeyi ve doğusunu kaplayan ıturi yağmurormanı'nda varlıklarını sürdürmekteler. sayıları da bunun üzerine tahmin edebileceğiniz gibi, oldukça az. toplamda yalnızca 15-20.000 okapi yaşıyor. dolayısıyla soyları tükenme tehlikesiyle karşı karşıya.

    otçullar kendileri; gündüzleri aktif olan ve ot, meyve ve mantar yiyerek geçimlerini sağlayan bu yavrucakların hemen hemen hepsi birer ıssız adamdır. yalnız yaşıyorlar ve genelde sabit bölge ve patikalarda geziniyorlar. bayağı bayağı karizmatik ve gizemliler anlayacağınız. hem de kimseye zararları yok.

    umarım ilerleyen zamanlarda soyları tamamen tükenmez ve dünya böyle bir güzellikten mahrum kalmaz. adeta bir tek boynuzlu at* statüsündeler gözümde.

  • şok etkisi yaratır.

    üniversite 2 yıl uzayınca, eh artık çalışmanın vakti geldi dedim. oturdum çalıştım. 1 yıl daha uzadı amk. ilginç.

  • benim.
    yıllarca kolejde çalıştım.öğrencilerle arkadaş gibi de oldum hep,çoğuyla hala görüşürüm zaten yaşlarımız çok yakın.bir yerlerde buluştuğumuzda öğrenci -öğretmen olduğumuz anlaşılmaz. yani sizin bahsettiğiniz o 'evde bekleyen,dershanede üç kuruş maaşla sürünen, idealist,arkadaş tipte' vs öğretmen de benim aynı zamanda. ayrıca belirtmek isterim ki alan sınavım sayesinde atanabildim. çünkü ben diğer alanlarda pek bir şey bilmiyorum.
    şimdi geldiğim okulda ise can güvenliği olmayan bir kadın öğretmenim. gözlerini korkutmak için ufak çapta fiziksel müdahalede bulunuyorum arada ,fazlasını yapmam, yapamam da zaten tehditler havalarda uçuşuyor ,evime tek başıma yürüyemiyorum,kadın olmanın utanılacak bir şey olduğu bir yerdeyim. ki büyük bir şehrin büyük bir ilçesindeyim. ama bu "büyük"lükler insanların kafalarındaki örümcek ağlarının yanında maalesef hiç kalıyor.
    korku içindeyim,ayaklarım geri geri gidiyor. sınıfta" bana bugün napıcaklar acaba ?" düşüncesiyle dakikaları saatmiş gibi yaşıyorum.bu sadece bir kısmı tabii.
    biliyorum sizin için hayaller "ölü ozanlar derneği, her çocuk özeldir,koro"filmleri tadında.hayatlar için (bkz: ben)

    bir yıldan fazla süre sonra edit: bütün yıl boyunca emek verdim o öğrencilerime. dövdüm de sövdüm de ... ama sevgilerini kazanmayı başardım en sonunda. artık beni benimsemişler, sahiplenmişlerdi.sonra koruyup kollamaya başladılar. doğumgünümde 1'er lira toplayıp pasta alıp bana sürpriz yaptılar. hediyeler aldılar,utanıp veremeyip başka arkadaşlarıyla yolladılar. sene sonu geldiğinda artık evladım olmuşlardı çoktan.şimdi başka bir ile ggeldim,çocuklarımı özler oldum. nereden nereye işte. verdiğim tüm emekleri hatta daha fazlasını hak etmişler bilememişim.

  • 20 yıl önce tuğla gibi büyük, hesap makinesi gibi tuşlu cep telefonları vardı, bugün iphone 13 var, samsung s21 var.

    süpürmek için açması 5 dk süren bordo süpürgeler vardı, bugün dyson v11 var.

    100 km’de 15 litre yakan atmosferik motorlu arabalar vardı, bugün yarı hibrid 4.5 litre yakan araçlar var.

    20 yıl önce fatih terim vardı, bugün hala fatih terim var. yetmedi mi artık mınakoyum!