hesabın var mı? giriş yap

  • bizim köpeğin kafasındaki oyun sevgisi ve oyuncak sevgisi eşit. en sevdiği oyun "çekiştirme". yani o ağzında bir şey tutsun sen çek, o da çeksin. oh bayılır. hırıl hırıl. ama öte yandan en sevmediği şey de "oyuncağını kaybetmek". oyuncağını eskaza sen önce eline alıp saklarsan geri istemek için yapmayacağı şey yok. hatta artık sen bir şey istemeden peşin peşin pati veriyor oyuncağını almak için. alıyorsun hemen patisiyle kolunu tutuyor. ortaya çıkan manzara daha çok "bak dostum istersen güzellikle ver" tarzı ama içinde fırtınalar kopuyor aslında. oyuncağı verdin mi de alıp kaçıyor yarım saat vermiyor.

    o yüzden ağzına oyuncak kemiğini alıp çekiştirme oynamak istediğinde yanıma yaklaşıyor. istediği şey benim onu çekmem. ama hamle yaparsan da anında geri çekiliyor. çünkü kaybetme korkusu devreye giriyor. başlarda böyle "kaptım kapamadım", "aldım alamadım", deyip koşturmacalı bir macera yaşıyorduk. e ben de zamanla öğreniyorum bazı şeyleri. ben de artık hamle yapmıyorum. nasılsa kaçacak diye.

    o yüzden istanbul'da bir apartman dairesinde zaman zaman şöyle bir manzara yaşanıyor: bir adam ve ağzında oyunca kemik olan bir köpek karşı karşıya kımıldamadan birbirlerine bakıyorlar. köpeğin ağzında kemik. arada hızlıca sağa sola göz atıyorlar sonra yeniden birbirlerine bakmaya devam ediyorlar. iki taraf da hamle yapmanın en kötü hamle olduğunun farkında. öyle karşılıklı gergin bir bekleyiş. bu şekilde gün batıyor.

    iki kişiyle meksika açmazı olmaz diye düşünürdüm ama oluyormuş meğer.

  • house'un hastane içerisindeki bir hemşire ve bir doktor ile aşk üçgenine sıkışıp uzun uzun bakışmasıyla ve bir dönem mafyayla başının belaya girmesiyle geçecek bir dizi olacaktır.

  • ikisinin de karnı aç olan, bir aslan’la bir tilki birlikte ava çıkmışlar.
    çayırlıkta sakin sakin otlayan bir eşek görmüşler,
    tam dişlerine göre...
    aslan eşeğin baş tarafına geçmiş, tilki arka tarafına…
    bunun üzerine otlamaya biraz ara veren eşek:
    - "anladım beyler", demiş, "beni yiyeceksiniz. ama beni yerseniz padişah’la başınız derde girer."
    - "niyeymiş o?" diye sormuş aslan...
    - ben “padişah’tan fermanlı eşek”im de ondan.
    - hadi canım, demiş aslan. hani fermanın nerde?
    - "arka sağ ayağımın altındaki nala kazılı vaziyette", demiş eşek.
    aslan uzaktan tilki’ye işaret ederek:
    - "okuyuver lan şunu, demiş, bakalım doğru muymuş?"
    tilki uyanık...
    - "valla benim okumam yazmam yok", demiş.
    - "iyi lan, iyi" demiş aslan öfkeyle, çekil kenara, ben kendim okurum.
    tabii aslan, eşeğin arka ayağındaki fermanı okumaya çalışırken, eşek öyle bir çifte patlatmış ki...
    aslan 10 metre geriye savrulmuş, bütün kemikleri kırılmış.
    bunun üzerine, eşekle tek başına baş edemeyeceğini bilen
    tilki hızla uzaklaşırken kendi kendine söyleniyormuş:
    *ulan bu devirde okumak da başa belâ...*

    edit: debe için teşekkür ederim...

  • kolay ve lezzetli bir tarif de benden gelsin:

    -öncelikle spagettinizi haşlamaya bırakın

    - kum midyelerini (2 kişi için 500 gr kadar yeterli) ılık suya ıslayın. 30-40 dk sonra aralandıklarını göreceksiniz. güzelce durulayın. keza bu kısmı es geçerseniz yerken dişlerinize sürekli kumlar gelir ve yediğinize-yiyeceğinize pişman olursunuz

    - wok içerisinde önce zeytinyağında sarımsakları öldürün (ben 2-3 dişin bir kısmını püre yapıyorum bir kısmını ince kıyıyorum ki hafif ağza gelsin). bu aşamada isteğe göre chilli biber de eklenebilir (tabi ince kıyılmış). ben ayrıca en son aşamada kullanacağım maydonozların saplarını da ekliyorum.

    -sarmısaklar 2-3 dk sotelendikten sonra süzülmüş midyeler ve beyaz şarap (1 su bardağı kadar) ile biraz da deniz tuzu eklenir ve 3-5 dk yüksek ateşte sotelenir.

    -bu esnada spagetti pişmiştir. spagettinizi süzüp direk wok içerisine boca edin ve bir güzel karıştırın.

    - üzerine bol maydonoz serpiştirip servis yapabilirsiniz

    hadi afiyet olsun..

  • annemin kankası olan ayten teyze oğlu nişanlıyken müstakbel gelininin annesinin evde çocuk bakmasına kafayı takmıştı. müstakbel gelinin annesi ücret karşılığı, yarım günlüğüne 6-7 yaşlarındaki çocuğa kendi evinde bakıcılık ediyormuş. bunu da ek gelir olsun diye yapıyormuş. ayten teyze "vay efendim benim dünürüm nasıl çocuk bakar" diye kafayı takmış bi kere. sonunda ayten teyze oğlunun başının etini yiyerek "nişanlına söyle annen kaç para alıyorsa çocuk bakmak için, biz kendi maaşımızdan ona veririz de" diye beyin yıkama yapıyor. oğlan da nişanlısına bu cümleyi kurunca kız da küçük görüldüğünü anlayıp düğüne günler kala nişanı atıyor. ayrıca kızcağızın ilk küçük görülmesi değilmiş. birikmişlik varmış. her neyse ayten teyzenin oğlu şu an başka bi kızla evlendi. yeni kızın babası iflas ettiği için kız yıllardır babasının borcunu ödüyormüş. ayten teyzenin yıllar önce küçük gördüğü ailenin borcu harcı yoktu. ayağını yorganına göre uzatan bi aileydi. biraz ilahi adalet oldu sanki bu durum. *

  • bu hatun muhteşem yüzyıl polemiği ile ilgili başbakana öyle bir ayar vermiş ki helal olsun dedirten cinsten: "memlekette bu kadar sorun varken , bunu gündeme getirmek niye anlamadım" ... "bu anlatılanların gerçeği yansıttığına inanmıyorsa ellerinde çok büyük imkanlar var, bildikleri gibi bir dizi çeksinler biz de izleyelim". herkesin iktidarı yaladığı bu günlerde ferahlatıcı bir ayar bu. yılmaz güneyle zamanında niye evlendiğini anlamış bulunduk.

  • "dance now!!!!
    move onto the dance floor!!! right now!!!!!!"

    çeşit çeşit, tür tür şarkının içindeler. bazen hiphop oluyor bu, bazen rnb, bazen elektronik. müzik farklı, tarz farklı, hatta bazen dil bile farklı, ama dans edilmesini emreden zenci aşağı yukarı aynı. böyle hafif kaba, küstah, hoyratça bir ifade tarzı var. "dükkanın önünü kapamayın hadi hadi hadi!!!" diye kışkışlayan esnaf havasında.

    apartmanının park girişinin önüne park etmişim sanki adamın, emrediyor direkt:

    "şimdi dans etçeksin!!!" diyor, "şimdi gidip oynayacaksın, sallayacaksın, kıvırtacaksın!!!! hemen şimdi!!!! şimdi diyorum!!!" (ne acelen var pezevenk???)

    hayır bir de bu sesi öyle bir seçiyorlar ki, insan aldığı komutu uygulamak zorunda hissediyor. karşımda sanki mr eko var, sanki simon adebisi var... hafif bir ürkme geliyor içimden, "peki abi dans edelim artik ne yapalim" gibi düşünüyorum. o adamın minyon olma ihtimali yok yani, tut ki zaten zenci.

    bu şarkılara ancak gündüz arabadayken radyoda filan rastlıyorum, o anda bile etkisi oluyor. demek ki bu adam karşıma barda filan çıksa, arka planda hotel california filan çalıyor bile olsa, "dans et! şimdi hemennnn!!! right nowww!!!" tarzı bir diretmeyle karşılaşsam tın tın tın başımı önüme eğip gideceğim, hoplayıp zıplayacağım.

    ...eşi dostu ne yapar bu sesin sahibinin, bir de onun merakı içindeyim. "yemek saati gelmeden evde olacaksın demedim mi eşşek herif? right nooow!!! hava karardı!!! yeaaah!!!" diye kızsa evladına, o çocuğun itiraz edebilme olasılığını aklımdan dahi geçiremiyorum.

  • ibreye doğru eğildiğinde oluşan aerodinamikle dengeye ulaşan motor, salağın doğrulmasıyla tamamen bozuluyor ardından kontrolü kaybediyor. bunlar hep fizik. fizik, aerodinamik bilmiyorsan o hızları yapmayacaksın. gerçi o hızları hiç bir türlü yapmayacaksın da işte, ne diyelim doğal seçilim.