hesabın var mı? giriş yap

  • - sevgilim aylardır bu anı bekliyordum
    + ah bende sevgilim.. ama sana söylemem gereken bi şi var..
    - yaw boş ver şimdi gel şööle kolları...
    + yaw muhittin bi dinle anlatıyorum bak..
    - eee? ne ?
    + muhittin... bak.. ben daha küçükken.. eeee... tecavüze uğradım..
    - uhmm... şey.. hmm... ya neyse hayatım.. üzüldüm tabi.. ama... sen kendini şimdi iy hissediyosan... yani.. çokta önemli değil...

    (5-10 saniye sessizlik)

    - hmm.. akraba filanmıy dı ?
    + yok ya.. bizim mahallede bi bakkal vardı... böyle renkli şekerle , çukulatalar felan satardı.. bi gün sokakta oynarken bana.. ' sedat bi aşşağıya depoya gelsene sen' dedi...
    - sedat kim lan ?
    + yaw muhittin bi dinle anlatıyorum bak..

    (bkz: bi dur bi sus bi dinle)

  • 100 etmez. ama araplar ve ruslar piyasayı böyle yoğurdu. e real madridin de gücü var. istedikten sonra alır. aldıktan sonra da 2 ay içinde çıkartır parasını. benim paramla 60 mio eder. he cebinde kaç para var diye sorarsan, 6.5 liram var. ama yarın maaşlar yatıyor akıllı olun lan. adam olun.

  • kelime başına ücret mi alıyorlar nedir.. mesela:

    “ya rab! şu anda şu mekanda şu yerde şu mübarek camide seni anmak, seni zikr etmek için toplandık, bir araya geldik, evlerimizden işlerimizden ayrıldık, çocuklarımızdan ayrıldık, buraya geldik, huzurunda hazır nazır olduk, dua ediyoruz, sana el açıyoruz ya rab! ellerimizi şuna buna değil, sana kaldırıyoruz, sana yalvarıyoruz, içimizi sana döküyor ve senin için deşarj oluyoruz.”

    özet: “şimdi buradayız ve dua ediyoruz.”

    bir başka örnek: “demek ki neymiş efenim, maddi imkanı el veren, yeterince parası olan, ekonomik durumu iyi olan kimseler için hacca gitmek artık bir vecibedir, bir görevdir, boynunun borcudur ve bu borç ancak ve ancak bizzat ve bilfiil hacca giderek ödenir, yerine getirilmiş olur. eğer bu kişi, bu tuzu kuru şahıs hacca gitmezse (şimdi hepsini ters çevir) bu vecibeyi ifa etmemiş, görevini savsaklamış, boynunun borcunu ödememiş ve dolayısıyla ne yapmış olur, yapması gereken bir şeyi yapmamış olur (kişi hacdan geldi bu arada cümle bitene kadar).”

    özet: zenginsen hacca gitmen şart.

    biri buna dur diyecek mi, yoksa “dur yapma, etme eyleme” şeklinde eş anlamlı kelimeler mi kullanmamız gerekiyor?

    lâhika edit ilave ek: 500 yıl öncesinden gelen giri özetini de buraya koyalım:

    koyup tesbih-i mercânı* seni kim dinler ey vaiz
    mufassal kıssa başlarsın, garîb efsane söylersin
    bâkî

    ayrıca: bu ortak duygumuzun desteklerinizle gündeme gelmesinden mutlu mesut ve bahtiyar oldum. allah cümlenize sağlık, sıhhat ve afiyet (3in1) versin, bakın benim cümleme verdi bile!

  • hayal kırıklığına uğrayanlar ne bekliyordu merak ediyorum. londra veya amsterdam gibi bir yer mi bekliyordunuz da hayal kırıklığına uğradınız, şehir ruhsuz çıktı ya da “italya’nın kayseri’si” oldu.

    kısıtlı zamanı olan ve ayaklarına güvenenler için klasik rotaların dışında kalan tavsiyeler:

    gezi kısmı

    basilica di sant’ambrogio’dan başlayın. sonra castello sforzesco’ya gidin. sonra duomo ve çevresi. oradan santuario di san bernardino alle ossa. bu kilisede yakındaki hastanede vefat edenlerin kafataslarıyla dolu bir kısım var, mutlaka görülmeli. oradan da porta venezia taraflarına geçersiniz. casa galimberti gibi çok güzel yapılarla dolu. akşam olduğunda da navigli kısımları görülebilir.

    başka gezilecek görülecek yerler de vardır elbet de bir gün içerisinde max bu kadar olur.

    yeme kısmı

    pizzayı piz veya gino sorbillo’da yiyin. ikisi de çok iyidir ama benim tercihim ikincisinden yana. piz’deki pizzanın benzerini istanbul’da nappo’da da yiyebilirsiniz ama gino sorbillo’nun benzeri yok. margherita piz’de 8 euro gino sorbillo’da 9.40 euro (ama piz’e göre daha büyük).

    luini’den panzerotti yiyin, 3-4 euro civarı.

    kahve için nowhere, cafezal ve orsonero. nowhere kendi kahvesini kavurur, harikadır. orsonero da gardelli kahvelerini kullanır, o da iyidir. yok bana o kadar fark etmiyor kahveden fazla anlamam diyorsanız duomo’nun oradaki lavazza’ya falan gidin.

    bir de starbucks reserve var. hemen “starbucks’a mı gidilir amk” demeyin. orada başka hiçbir starbucks’ta bulunmayan değişik çeşit içecekler var. tatlılarını da princi diye çok meşhur bir yerden alıyorlar, ayrıca princi’ye gitmeyecekseniz sırf tatlılardan yemek için bile buraya gidilir.

    dondurmayı gelateria la romana’da yiyin. kahvaltı için de pavé, nowhere veya gelsomina tavsiye ederim.

  • başardınız tebrik ediyorum!
    hile hurdayla nerdeyse bütün büyükşehirleri kaybetmenize rağmen zorla ülkeye diktatörlüğü getirdiniz.

    ve şimdi işinize gelince aklınıza kardeşlik geldi öyle mi?

    kardeş mardeş değiliz, hiçbir zamanda olmadık.

    haydi şimdi başka kapıya!

  • kısa yanıt verme özelliklerinin olmaması.
    22 yaşındayım, şu ana kadar annemin evet ya da hayır diyerek cevap verdiği tek cümle duymadım bilmiyorum.

    *anne ebru beni aradı mı?
    -aradı. duşta dedim. tamam teyzecim çıkınca beni arasın olur mu dedi. ben de tamam kızım ben söylerim arar o dedim. o da sağol teyzecim iyi akşamlar dedi. sen sağol kızım dedim.

    *anne hava soğuk mu?
    - ne soğuk ne sıcak. kaban alma terlersin. hırka da az gelir. şal al bi de yanına. takma şalı istersen çantanda dursun üşürşen sarınırsın.

    *anne botlarımı gördün mü?
    - gördüm tabi. atmışsın yine birini bi yere birini bi yere. aldım temizledim gazete sepetinin üzerine koydum. oradadır. sen nereye bıraktığını bile hatırlamazsın tabi. kaç yaşına geldin...

  • müstakbel eşimle evlenmek için yanına taşındığımda içinde bir adet eş kişisi, çift kişilik yatak, kablolu tv bağlanmış bir adet antika bilgisayar ve üç çatalla gelen evdi bizimkisi. bir de dışarda yeme artık demem sebebiyle bir yıl kadar önce aldığı ve hiç kullanmadığı uyduruk tencere tava seti vardı ki ben ciddi bir ev aşçısıyım. alet edevat lazım diye çemkirmedim. öyle evlendik, bir yandan tayin bekleyerek.

    garaj üstü, buralarda kaynana dairesi denen bir artı bir minnicik bir evimsi. bazan o da yeter, en azından ihtiyaçlarınız netleşene kadar. yani bir kere evleniyorum diyerek sanki bir daha hiç vaktiniz, naktiniz olmayacakmış gibi ihtiyacım var mı yok mu diye düşünmeden her bir şeyi alıp kendinize yüklenmeyin. mühim olan sizsiniz ve sizin içinde bulunduğunuz şartlar. bana kendi çevremden manyakmısın diyenler de çıktı, hiç canımı sıkmadım. kendileri " eviniz mülk, çıkar kiracıyı otur. bahçedeki bit kadar evin neresine sığacaksınız. bir kere gelin oluyorsun, ne istiyorsan aldır ilerde nazın geçmez. hem yarın çocuğunuz olacak, bık bık vıdı " diye rengarenk yumurtalar yumurtladılar, aldırmadım. tayin gelse, başka yere taşınsak eve zurt diye kiracıyı kim bulacak. altı üstü iki kişi olan bizim için alınmış kervanlar dolusu eşyayı taşıma derdine kim düşecek. ne güzel içinde oturanı var zaten, biz ufak yerden ve gerekirse sadece birbirimizle başlarız ortak hayatımıza diye düşündüm.

    şimdi bakıyorum, iyi ki öyle alel acele ev dayayıp döşememişim. tayin olmadı ama çok daha güzel bir ev bulduk burda. knik arm ve karlı dağları yuva bilmiş insanların ışıkları uzaktan göz kırpıyor bu uğurlu eve. kapalı havalarda bulutlar altımızda kalıyor ve güneş altın başını gösterdiğinde öyle güzel süzülüyor ki ışıklar. kocaman pencerelerden yıldızları izleyerek battaniyelerin altında dürüm yapıyoruz kendimizi uzun kış gecelerinde. yeni taşındık, küçük evde geçen süre zarfında ihtiyaçlar oldukça listeledim ve çoğunu sakin zamanda, çok daha uygun fiyatlara alıp kutularında muhafaza ettim. buna rağmen hala televizyonumuz yok, salonda ışıl ışıl bir noel ağacı ve tombik bir kanepe var sadece. bu sadelik çok hoşuma gidiyor. yeniden evlenmiş gibiyiz. minik evimizi boyadım, şimdi kiraya vereceğiz. onu bunu, hemen şimdi istemek yerine mali kaynaklarımızı düzenlemişim iyi ki.

    yani evlenirken onca telaş arasında güzel huzurunuzu bozmayın, maddi manevi kendinizi cendereye sokmayın. yuva kuruyorsunuz ve madem ömürlük bir yol, uzunca zamanınız var ihtiyaçlarınızı temin etmek için.

    o yüzden eşya derdine düşmeden önce iki gönül bir olun, samanlığı seyran edin gitsin. gerisi kendiliğinden gelir.

  • türkiye cumhuriyeti'nin polis devletine dönüştüğüne başka bir örnek. "biraz insancıl olun, bu millet ödüyor sizin maaşlarınızi" diyen bir kadına bağırmak, terbiyesiz diye hakaret etmek düpedüz umursamazliktir, görevini kötüye kullanmaktır. umarım insanların aklı başına çok geç olmadan gelir.

  • oyuncak tavşanının boncuk gözlerini ısırıp kopartmış, yutup yutmadığını anlamaya çalışıyorum:

    - ılgın nerede bu tavşancığın gözleri?
    - ben onları ısırıp koparttım!
    - ama yutmadın, di mi?
    - (eyvah yakalandık bakışı) yere attım.
    - eğer yuttuysan altını değiştirirken kakanda görürüm biliyorsun değil mi?

    bu yeni bilgiyle ufku iki katına çıkan kızım birkaç dakika sonra yanıma geliyor ve:

    - baba ben artık kakamı tuvalette kendi başıma yapmak istiyorum. sen gelme. ben yaparım.

  • kendisini ribery ve robben desteklerken rvp'yi kariyeri boyunca hollanda, arsenal ve manu'da mehmet yozgatlı ve niyazi güney desteklemiştir.