hesabın var mı? giriş yap

  • nacizane az cok fikrimizin oldugu bu konu hakkinda ben o kadar da olumsuz dusunmuyorum. paris anlasmasinin en buyuk artisi, dunyadaki nerdeyse tum ulkelerin tek bir metin uzerinde anlasmis olmasiydi. bu acidan insanlik icin de muhim tabii. ancak, en buyuk devlet antlasmadan cikinca ortada buyik bir kaos oluyor.

    aslinda bakilacak pek cok aci var, su anda kiyameti de en cok enerji ekonimistleri kopariyor tabii. fakat isin aslinda, benim dusunceme gore degisen pek bir durum soz konusu degil.

    paris iklim anlasmasi (pia) nin en buyuk odak noktasi, dunyadaki en buyuk fosil yakit tercihi olan komurun gelecek yillarda dramatik olarak azaltilmasi diyebiliriz. komur tuketiminin dramatik azaltilmasi ayni zamanda enerji kaynagi tercihlerinde de dramatik degisikler ortaya cikaracagindan yeni enerji-ekonomi modelleri de hizla hayata koyulmasi gereken sey olarak karsimizda duruyor. daha uzun da bahsedebiliriz ama ozetle, "circular economy" denen bir model var ve bu modelde "atik" diye bir sey yok. her atik yeni bir urun. "linear economy" dedigimiz ise klasik model, bir atik var ve o hep atik. ondan faydalanirsaniz da atiktan faydalanma olarak gecer. pia, circular economy modelini de saglam temeller uzerine oturtmustu. trump bu anlasmayi bozarak da circular economy modelini biraz oteledi.

    simdi pratik olarak baktiginizda, anlasmaya imza atmasina ragmen ben buyuk komur tuketimleri olan hicbir ulkenin anlasmayi sallayacagini dusunmuyorum. dunya o kadar durust bir yer degil. anlasma okundu mu bilmem ama anlasmada soyle birsey de var mesela "seffaflik ve hesap verilebilirlik" tabii muhasebe acisindan hesap verilebilirlik diyor. herkes "cin bile imza atti yav" diyor ama beni kimse cin'in komur tuketimini hem azaltip hem bu seffafliga uyacagina ikna edemez. mesela turkiye de imza atti. komur tercihlerinde de seffaflik konusunda da gelisme olacagini dusunmuyorum mesela:)

    zaten fosil yakitlarin birincil musterileri abd, cin ve oecd ulkeleri. zaten dunyada abd ve avrupa devletleri haricinda (ki onlardaki de tartisilir) seffaflik muallak olan bir sey. yani ozetle, herkes imza atti ama kimse bu anlasmayi sallamayacakti.

    anlasmanin en buyuk artisi avrupa birligineydi. yani avrupa ulkeleri. anlasmanin bozulmasi da en cok onlari etkileyecek. avrupa ulkelerinde zaten uc buyuk ulke disinda adam gibi bir nufus yok, demografik yapi cok ilginc hal almis durumda. yenilenebilir enerji kaynaklari kullaniliyor cunku nufus ve gelismislik izin veriyor. mesela, ben de youtube'dan isvec'in bilmem ne bolgesindeki yenilenebilir enerji operasyonunu hayranlikla izliyorum, ama ancak isvec, norvec, danimarka, almanya'nin bir bolgesi vs. de olabilecek seyler bunlar, ticari acidan uygulanabilirlik ile baktigimizda. mesela yine cin ornegini verelim, cin'deki sartlar altinda avrupa'nin hayata gecirdigi sey cin'de sadece model olarak kalir, kaliyor.

    trump biraz da kita avrupasina kil oldugundan reddediyor anlasmayi. ki bu dedigim gibi kita avrupasinin politikalarini az da olsa etkileyebilir. kita avrupasi ozetle soyle diyor: ben, gelismis, seffaf, hesap verebilir ve nufusu az bir bolgeyim. o yuzden fosil yakit tuketimim de az, yenilenebilir enerji uygulamalarim da mantikli, teknolojim de yuksek. ama bu gelismeleri yaparken, guncel yonetmelikler, yurutmelikler beni zorluyor. baska ulkeler cok daha kirli emisyonlarla uretim yapiyor, ben daha temiz uretim yapiyorum, ama benim urettigim malin birim fiyati bu yuzden pahali oluyor. piyasada kar elde edemiyorum. o yuzden bu anlasmayi uygularsak pazarimi en azindan korurum.

    simdi diger ulkelerde, ozetle "yav he he" diyerek imzayi atiyor ama soyle dusunuyor: "sen gelismis ve nufusu bu bahsettigin yontemler icin cok uygun bir bolgesin ama sen gelisirken neler yaptigini da biliyoruz, biz de bunlari yaparsak gelisecegiz, evet dunya kirleniyor ama gelismezsek de tepemize biniyorsunuz, ben imzami atarim ama el altindan isime de bakarim, sen zamaninda en ekonomik diye hangi metodlari denemedin ki? ben de en ekonomik metodlarla gelisecegim" tabii gelisme derken ekonomik buyumeden bahsediyorum. bu arada sunu da soyleyeyim, cin'in bu anlasmaya uymayacagini tum dunya biliyor. cunku cin bu anlasmaya uyarsa ekonomik buyumesi yavaslayacak. cin'in ekonomik buyimesinin yavaslamasi demek global ekonomik kriz demek.

    trump da sunu soyluyor: ulan benim en buyuk rakibim cin. ımza atacak ama uygulamayacak, zaten komunist parti, tek parti rejimi ve denetim mekanizmasi les. uymus gibi yapacak, uymayacak, yine mali en ucuza uretecek. ben imza attigimda esek gibi denetim mekanizmalari var, beni bu mekanizmalar engelleyecek. ben yine istedigim fiyattan pahaliya uretmek zorunda kalacagim. o yuzden cekilirim daha iyi.

    durum ozet olarak bu. he tabii trump'in cekilmesindeki en buyuk problem, abd'nin yenilenebilir enerji ve kuresel isinma konusundaki arastirma projelerine butce ayirmamasi olur, ki oyle olacak saniyorum. ama ne kadar butce kisarlar, onu bilmem.

    tabii guzel haberler de var, cin dahil butun dunya zaten komuru terk etmenin pesinde. ama anlasmanin istedigi hizda degil de kendi uygun gordukleri sekilde yapmak istiyorlar. zaten 2040 gibi dogal gazin komuru gececegi soyleniyor ki gercekten oyle gozukuyor. bir suser arkadasim "shale gas(kaya gazi) sektorune soz verdigi icin cekildi" demis ama zaten kaya gazi kirli bir metod degil ki, cok mantikli ve uygulanabilirligi mumkun, ekonomik ve dogal gaza yakin cevreci bir sey.

    son olarak, eger bu dunyayi yenilenebilir enerji kurtaracak diyorsaniz, yaniliyorsunuz. yenilenebilir enerji fosil yakitlara hicbir zaman alternatif olamayacak. dunya fosil yakitlara alternatif olarak nukleeri, ve hatta eger basarirlarsa-ki basarmak zorundalar medeniyet seviyemizi arttirmak icin- soguk fuzyonu tercih etme pesinde. gercekten bu iki metod ancak fosil yakitlari bitirir.

    edit: imla

  • dün değil evvelsi gün bizim ufaklık cebinde telefonla denize girip düşürmüş, 1 gün sonra bendeniz şnorkel ve deniz gözlüğü ekipmanlarımla dalıp enkaz aramaya başladım, nihayet yaklaşık 1,5 mt derinlikte, üzeri hafif kumlanmış vaziyette enkaza ulaştım.

    tuzlu sudan çıkarıp tatlı suyla şöyle bi üzerinden geçip temizledik. pirinç dolu kâsede 1 gün beklettik, az önce telefonu açtık, hiç ümidim yoktu ama çalıştı.

    öğlen 3’ten ertesi gün sabah 10’a kadar denizin dibinde yatan telefon çalışıyor. teşekkürler apple.

    edit: çocuğa pahalı telefon mu verilir şeklinde mesajlar alıyorum, bizim ufaklık dediğim benim yeğen olur çocuğum değil, (evli de değilim:) kaldı ki çocuk da olsa param varsa alırım size mi soracağım amk.

  • son iki senedir turizme açılmış ada. ancak sadece ufak bir kısmını ziyaret edebiliyorsunuz, ardından gemiyle etrafında tam bir tur döndürüyorlar sizi. nagasaki'de ohato limanından git, gez, dön üç saate yakın bir zaman tutuyor. fiyatı ise 4.800 yen (4.300 de olabilir, şimdi hatırlayamadım).

    adaya gitmek için yapılacak iş, nagasaki tren istasyonundan tramvay'a binmek, ohato'da inmek ve saat 9'da kalkan feribota yetişmek için en azından 8.40 civarında bileti almış olmak. gün itibarıyla 7 numaralı perondan (?) kalkıyor feribot.

    adada 19. yüzyılda kömür madeni keşfedilmesi üzerine önce yerel lord tarafından bir süre işletiliyor. ardından japonya'nın devasa şirketlerinden mitsubishi tarafından ada satın alınıyor. deniz seviyesinin 1.100 metre altına inen toplam 4 ayrı kuyuda çalışan işçiler, aileleri, şirket çalışanları ve aileleri, hastane, okul, sinema vs personeli derken topu topu 130'a 450 metre civarında ebatları olan bu adada daimi (evi barkı adada olan) nüfus 5.300'ü buluyor.

    japonya'nın ilk betonarme apartmanına sahip adada ilk ve orta okul, sinema, oyun salonu, tapınak, hastane, ana okulu, yüzme havuzu, ada sakinleri için toplantı merkezi, pazar gibi tesisler kuruluyor. ilk başlarda deniz suyu damıtılarak elde edilen içme suyu, daha sonra anakara'dan borularla getiriliyor. elektrik ise adadaki jenaratör'den sağlanıyor, bu jenaratör ada'ya hat çekildiğinde dahi korunuyor.

    gelgelelim petrolün enerji pazarına tam hakimiyeti ada'daki kömür madeninin de sonunu getiriyor. mitsubishi, madeni kapatıyor. ardından bir yıl içerisinde tüm ada halkı, iş olmaması sebebi ile, adayı terkediyor. 1973 yazında ada nüfusu sıfıra (rakamla 0) iniyor.

    bir kaç yıl öncesine kadar mitsubishi firmasının özel mülkiyeti olan ada, 38 yıl atıl kaldıktan sonra nagasaki şehrine (belediye?) devrediliyor. ardından unesco kültür mirası listesine alınma çalışmaları başlıyor ve turizme açılıyor.

    ada sanıldığı gibi okyanusun ortasında değil. nagasaki tarafından kıyıya 3 km kadar uzaklıkta ve rahatlıkla kıyıdaki yerleşim yerlerini ve apartman bloklarını görebiliyorsunuz. ara ara adaya gelip tsunami duvarları üzerinde dolanıp avlanan yerel balıkçıları görmeniz de mümkün.

    muhtemelen adaya giden ilk türk olarak gururla sundum efenim.*

  • böyle insanlar tarafından yapılan paylaşımlar değil, bunlar hakkında başlık açılması ne zaman son bulacak, en çok merak ettiğim konulardan biri bu.

  • yılmaz güney'dir. şöyle bir hikâye var, ne kadar doğrudur bilmiyorum.

    "bir gün nereli olduğumu sordular.

    - babam sivereklidir dedim.
    siverek adına şaştılar, hiç duymamışlar.
    - nerdedir bu siverek? dediler.
    - siverek napoli'nin kazasıdır dedim.
    düşündüler bir süre, birbirlerine bakındılar.
    - biz italya'yı çok iyi biliriz. yanlışınız olmasın. napoli'nin böyle bir kazası yoktur.

    siverek italya'da olsa bileceklerdi. siverek urfa'nın bir kazasıydı. urfa da türkiye'nin bir şehriydi.

    bizim memleketin insanları iyidir, akılları çoktur; italya'yı bilirler, fransa'yı bilirler. çinistanı, falanistanı bilirler, lakin kendi yurtlarını bilmezler. dünyanın öte ucundaki ülkelerin yardımına koşmak için can atarlar. onlar için şiirler yazar, onlar için ağıt yakarlar. falanistan köylüsünün acısını anlatan kitaplar kapışılır, benim memleketimin insanlarına sırtları dönüktür, onları görmezler, göremezler."

    yılmaz güney

  • uzi gibi bir sanatçıya yakışmayacak harekettir. musikilerinde edepten, ahlaktan bahseden insanlara bir yesevi dervişi gibi temizliliği, iyi huyu aşılamaya çalışan bu sanatçı…
    uzi dediğin adam kim ki evi temiz bırakmasını bekliyorsunuz.

  • köprünün denizin üstüne yapılacağını özellikle belirtme ihtiyacı duyulan reklam. seçmeninin kapasitesini biliyor akp sonuçta.

    ayrıca sanırım bu köprünün ayağı, kendine bağlanan bir otobanı falan yok. hiç ağaç kesilmiyormuş çünkü. açıkçası ben tatmin oldum.

  • istanbul'un en iyi plazalarından birinde en iyi şirketlerin birinde çalışıyorum diye hava atarken;
    çalışanların yüzüne konuşamıyorum, arkalarından sözlüğe entry girerek hatta başlık açarak giydiriyorum diye de eklerseniz havanıza hava katabilirsiniz.

  • önyargıyla yoğrulmuş tiplerin beğenmediği durum.

    evlendiğimizde ikimiz de 26 yaşımızı az geçmiştik. yani ne evde kaldık, ne de birbirimizin ilk tanıdığı kişilerdik. iki mezun birlikte atıldık hayata, birlikte çıktık, birlikte battık, ev aldık, ev sattık, evlat kaybettik, iki evlat sahibi olduk.. 14 yıldır birlikteyiz, ilk günkü aşkla seviyoruz birbirimizi..

    demem o ki, işin içinde sevgi varsa gerisi boş.. yeter ki temeliniz sağlam olsun. temel sağlamsa "deneme süresi"ne gerek kalmaz. işyerine adam mı alıyorsunuz da sgk'yı 3 aydan evvel başlatmam diyeceksiniz..

    seviyorsanız evlenin, temeldeki sevgiyi iyi ektiyseniz evlenin; emin olmayı beklerseniz ömrünüzü heba edersiniz..

    bu dediklerim tanışarak, severek ve zorlanmayan kişiler için geçerlidir..