hesabın var mı? giriş yap

  • japonya'nın "öteki"si.

    bugünkü adıyla hokkaido, ainu'ların, milattan önce başlayan, güneyden gelen istilalar sonucunda yoğunlaştığı yerdi ve ainu dilinde bu topraklar ezo olarak anılır, halka da genel olarak ezochi denirdi, kabaca "ezolu" gibi bir şey. ainular kendisine "ainu" demezmiş pek anladığımız kadarıyla...

    japonlar bugün artık japonların bile kabul ettiği gibi, sanılanın aksine "pür bir ırk" değildir. ainular da bugünkü japon milletinin atalarından biridir. esasen, japon adalarına ilk göçlerin, buralarda bolca bulunan istiridyelerde inci arayan inci avcıları olduğu söyleniyor. bilindiği gibi, başta çin olmak üzere inci kıymetli bir takı... zamanla, kıtlık, hastalık, nüfus artışı gibi sebeplerle çin'den ve kore'den (zaten japon adalarına gelen bütün göçler, başka bölgelerden de olsa aradaki kore'den geçerek geliyor denebilir) yeni göç dalgaları, ainuları kuzeye ittikçe itmiş, en sonunda ainu'lar hokkaido'da toplanmış. yüzyıllar boyunca burada yaşadıkları biliniyor.

    tokugawa döneminde ezo, adeta bir dış ülke gibi algılanıyor. insanların kafasında ainular "kutsal japon" topraklarına, güneş tanrıçası amaterasu'nun topraklarına dahil değiller. japonlara göre bu göçmen kavim "barbar, pis, incelikten uzak". 7. yy.'dan itibaren budizme geçen japonya, haliyle et yenmeyen, hatta dericilik, avlanma, av kuşu yetiştirme gibi "ölüm"le ilgilenen herkesin pis sayılıp kastdışına itildiği bir toplum. haliyle, avlanan ve et tüketen ainular onların gözünde en pis, en saflıktan uzak insanlardan... lakin, onları böyle kötülerken, tıpkı amerikalıların kızılderililere yaptığı gibi, incik boncuk, mutfak eşyası, sırlı çömlek kaplar ve bir kaç parça kılıç, kalkan vs. karşılığında bu insanların avladığı balık, karides gibi ürünleri, yüzdükleri postları, az miktarda altın ve diğer doğal kaynakları almayı hiç ihmal etmemişler. çıkaranlar "pis" ama, iş ticarete gelince sorun yok tabii. (budizme göre et yemiyorlar ama evet, deniz mahsulü tüketiyorlar. japonya'daki budizm algısının hint ya da çin budizminden son derece farklı olduğunu daha önce de belirtmiştim.)

    ainular fiziksel açıdan da japonlardan farklı olan bir etnik grup. saç, sakal ve bilumum vücut tüyleri japonlardan çok daha fazla, ki bu durum, japonlarca onların "hayvansılıklarının bir işareti" olarak yorumlanmış. ayrıca, yeraltına kazdıkları mağaramsı inlerde yaşamaları da, iklimle değil, yine onların hayvansı içgüdülerinin esirleri olmalarıyla bir tutulmuş.

    1600'lerden itibaren bir uç beyliği olan matsumae'nin güdümünde olan ainuların asimilasyonu 1830'lardan itibaren devlet politikası haline gelmiş. tokugawa şogunluğunca yollanan fermanlarda "onların yeme düzenini pirinçle değiştirmeye çalışın. sizin için çalışmayı kabul ederlerse onları pirinçle ödüllendirin. ainular kendi topraklarında kutsal japoncamızı konuşmasınlar ("yabancı topraklarda japonca konuşulması dili kirletiyor" mantığı var burada), ama eğer şogunluğumuzun toprakları içerisinde iseler, konuşabilirler. lakin siz yöneticiler, sakın ha ainu dilini konuşayım demeyin! eğer bir ainu, kendi geleneklerini bırakıp bizim geleneklerimizin yolunu tutmak isterse onu yıkayın, saçlarını kesin, yüzünü traş edin, ona bizim giyeceklerimizden sağlayın ve yiyecek temin edin" şeklinde emirler var.

    görüldüğü gibi, ainular kirli, ainular barbar, ainular pis. lakin japonlar için faydalı ürünler sağladıkları için tamamen yok edilmemişler, sadece boyun eğdirilmişler. öyle ya, japonlar budizm sebebiyle avlanamıyorsa, bu işi yapacak günah keçileri lazım.

    bir de tabii bazı adetleri japonlara tuhaf ve kirli geliyor. örneğin kadınlardaki bıyık şeklinde dövme. görülen bıyıklar, zannedildiği gibi kadınların bıyıklı olduğu anlamına gelmiyor, onlar dövme. neden bıyıkları çekici bulmuş olabilirler? bu kabilenin fiziksel güce dayalı bir yaşam tarzı var. bilindiği gibi bıyık, kesinlikle bir "erkeklik sembolü". göçebe kültürlerde ne vardır? iş dağılımı. zorlu coğrafyalarda, kadını "ev hanımı" yapacak, çalıştırmayacak lükse kimse sahip değildir (zaten o yüzden, binyıllardır kadını eve kapamak bir "zenginlik sembolü" olduğu için erkeklerce prestijli bulunur ya!) haliyle, güçlü, iş yapan kadınlar bu kültürlerde övülür. (benzerini anadolu kültüründe de bulabilirsiniz, eskiden evde kalan kızlar en çıtı pıtı, narin olanlarmış "tarlada iş yapamaz bu" diye...) fiziksel güç de erkeklikle eşleştirildiği için, bir erkeklik sembolü olan bıyık, kadınlarca bir "nişane" gibi taşınmış. benim teorim bu yönde.

    lakin dövme, japon kültürü içinde kesinlikle aşağılanan bir unsur, çünkü dövmeyi kastdışılar (parya - japonca adıyla hisabetsu burakumin), mafya üyesi suçlular ve ainu gibi "barbar"lar taşıyor. yani japon halkının kafasında "dövme=istenmeyen insan". nitekim imparator meiji, devrimden sonra ainuların dövme geleneğini yasaklıyor! japon kültüründe kirli olan her şey, diğer kültürlerde de kirli olmak zorunda!

    sonra, baştanrı ayı meselesi. tanrıçaları-tanrıları deniz, güneş, pirinç gibi şeyler olan japon mitolojisinde, herhangi bir hayvana tapılmaz. tapılan tek bitki olmayan yaratık, ejderlerdir ki, malum zaten onlar da mitolojik birer yaratıklar, onların gözünde hayvan değiller. haliyle, "kişinin tanrısı kendisine benzer" düsturuyla, ayıya ve daha bir çok hayvana tapan şamanistik ainular da kesin hayvan! oysa bu ayı ritüelinin ayrı bir amacı var. arkeologlar, bu bölgede soğuktan korunmak için ayı postunun çok değerli olduğunu söylüyorlar. fakat, bölgede ayı sayısı kısıtlı olduğu için, ainular onu tanrılaştırarak, bir nevi avlanmasının önüne geçmişler, soyunun tükenmesini önlemişler. sadece yılın belli bir günü ayı avlayan ainular, böylece hem fiziksel güçlerini kanıtlamış (bildiğiniz gibi, göçebe topluluklarda fiziksel gücü kanıtlamak için illa bir yarış vardır, kimisi için atla, kimisi için ayıyla) oluyorlar, hem bu avlayanın "gücü" onu sıcak tutacak ayı postuyla ödüllendirilmiş oluyor, hem de ayının kökü kurutulmuyor. nitekim bu ayıyı baştanrı edinme yoluna 15.-16. yy.'dan sonra geçilmiş, yani, japonya ile sürekli ticari temas kurup, onlara post satmaya başlandıktan sonra... haliyle, ayıların ilk anda fazlaca avlanılıp, sonra ayıların azaldığı görülünce, kökünü kurutmamak için böyle bir yola gidildiği açıklaması çok anlamlı, taşlar yerine oturuyor. (bu insanları bu noktada iyice kızılderiliye benzetiyorum, "beyaz adam" ya da "sarı adam" gibi doğanın kökünü kurutmayı değil, birlikte yaşamayı geliştirmişler. ama nedir, onlar "barbar", diğerleri "çok gelişmiş". peh.)

    ne yazık ki bu halk günden güne azalmış, bazıları genetik olarak yaşasa da kimlik olarak japonlaşmış. meiji döneminde, tarımsal ürünü arttırmaya önem verildiği için, bir çoğu tarım arazisine yerleştirilmiş, zorunlu eğitim ile de asimile edilmiş. hala ainu gibi yaşayanlar, neredeyse kızılderililer gibi göstermelik sayıda kalmış, mostralık olmuşlar.

    kuril ainuları 1940'lar civarında rus ve japonlar tarafından tamamen yok edilmişler. sakhalin ainuları ise hala hayatta, lakin sayıları sadece binlerle ifade edilebiliyor. bu halk, japonya'nın en kuzey ucu hokkaido'da yaşadığı için, bildiğiniz rus ve japon imparatorlukları arasında tampon bölge olmuşlar...

    japon adalarının bilinen ilk sahipleri olan ainuların durumu böyle... korelilerle birlikte, japonya'nın yaptığı bir diğer soykırım-asimilasyonun mağduru olarak...

    koreliler için (bkz: #29738202)

  • aganin biri dunyayi gezip goreyim demis. her yolculugundan sonra koyluyu, kahvede etrafina toplayip, gezip gorduklerini anlatirmis ki marabasinin da vizyonu genislesin. yine bir yolculuk sonrasi kahvede koylusunu etrafina toplamis.koylu baslamis sormaya :

    - agam bu sefer nere gettin?
    - afrike'ye getmisem
    - agam efrike de ne yaptin?
    - safari ya çikmisem.
    - hele bu sefari ne ola ki?
    - hele arabaya biniysen. araziye ovaya cihiysen,nerde bi heyvan goriysen, pesinden arabayi suriysen.heyvana yetisip tufek ile vuriysen.

    - agam sen hec heyvan vurdiin?
    - heee vurdim
    - ne vurdin?
    - zebra vurdim
    - agam hele bu zebra ne ola ki?
    - esegi biliysen?
    - hee..
    - aha, esegin siyah beyaz cizgili olani
    - abov..agam baska ne vurdin?
    - zurefa vurdim.
    - hele bu zurefa ne ola ki?
    - esegi biliysen?
    - hee..
    - aha, esegin bacaklari iki metre, boynu 3 metre olani
    - abov..agam baska ne vurdin?
    - gergedan vurdim.
    - hele bu gergedan ne ola ki?
    - esegi biliysen?
    - hee..
    - aha, esegin derisi biraz kalin olani, bir de burnunda iki tane boynuz vardir
    - abov..agam baska ne vurdin?
    - piton vurdim?
    - agam bu piton ne ola ki?
    - esegi biliysen?
    - hee.
    - esegin aleti biliysen?
    - heee..
    - aha, onun 4 metre olani. ama esek yoktir.

  • eminim çokça yazılmıştır ama malum ben de aynı şekilde iletişim kurduğum için mecburen yazacağım.

    daha cep telefonları çıkmamışken ya da yeni yeni zenginlerin erişebildiği zamanlarda ev telefonundan ya komşu kızına kız arkadaşımızın ev telefonunu aratırdık ya da biz erkek halimizle kız sesi çıkarıp , telefona sevgilimizi isterdik.

    +alo damlayla görüşebilir miyim ben ayça*

    bunu yaptığım kız arkadaşımın annesi numaramı hiç yememiş ama bir şey de söylememişti.

    sonra cep telefonları yaygınlaştı. ama bu sefer de pahalılık sorun oldu. çözüm klasik ama;

    1 çaldırma aklımdasın
    2 çaldırma seni seviyorum
    3 çaldırma ve üstü aç ulan o telefonu ben arıyorum.

    daha sonra cem uzan sağolsun telsim' i çıkardı da 250 kontör karşılığı sınırsız sms ve konuşma hakkımız oldu. bir dönem (bkz: aycell) de buna benzer bir şey yapmıştı ama çok hatırlamıyorum.

    sonrasında bilgisayar çağına girdik. msn girdi hayatımıza. titreşimler, ne dinliyorum özelliği vs altın çağdı ama bu söylemeden geçemem.

    derken blackberry telefonlar moda oldu. bbm pin'i paylaşıp sohbete başladık. bu aynı zamanda twitter'ın yayılmaya başladığı zamanlardır.. yavaş yavaş facebook'u dedelere teslim ettiğimiz zamanlar

    en sonunda iphone 3, ardından da 4'ün çıkmasıyla whatsapp çıktı ortaya. herkes bir anda aaa whatsapp diye bir uygulama varmış, bedava konuşabiliyorsun diyerek birbirine sms atmaya başlamıştı.

    zaman tüneli gibi yemin ederim yaa. hepsini yaşadık iyisiyle kötüsüyle.

  • topluca muhabbet esnasinda bana donup:

    - turkler de zaten arap, degil mi?
    - nasil yani?!?
    - ikisi de musluman, dolayisiyla turkler de arap...
    - e o zaman ruslar da ingiliz?
    - ho?
    - siz de hiristiyansiniz ingilizler de hiristiyan?
    - hmm evet ben cok yanlis dusunmusum, sorry...

  • eksi sozluk gectigimiz cumartesi turkmsic'nin 5000'den fazla tıp ogrencisi arasinda yaptigi anket sonucunda "yilin en cok takip edilen sitesi" odulunu aldi! butun gunu sozlukte gecir sonra tıp niye zor.

  • çok çok önemli ultra önemli edit : bu uygulama baya baya uzun zamandır yapılıyormuş. bir türk olarak kendi toprağında ki otellere gelmeni kimse istemiyor. antalyada ki en güzel sahilleri parselleyip bizi kendi vatanımızda öksüz bırakmak bu otelciler ve işbirlikçileri için hiç sorun değilmiş.

    sorsan hepsi milli ve yerli olan bir otelin daha uygulamasını belgesi ile ekliyorum.

    https://twitter.com/…?t=i-nj4fxzchdzpjahkmtv-a&s=19

    noktasına virgülüne dokunmadan aşağıda paylaştım.

    haberi okuyunca şaka sanıyorsun ama adam belgesine kadar paylaşmış. çok merak ediyorum da bir millet daha fazla nasıl aşağılanabilir ?
    sözde en milliyetçiler tarafından düşürüldüğümüz durum içler acısı. zaten dışarda 10. sınıf insan muamelesi gören türkler, kendi topraklarında bile aşağlanmaya devam ediyor. ama sorsan milli ve yerliyiz.

    edit : arkadaşlar şöyle bi açıklama geldi (bkz: #163893973)

    edit2 : limak bir açıklama yayınlamış. https://www.instagram.com/…gsh=mw9lm3hsd3zkogxiyq==

    edit 3 : doğtaş her zamanki gibi. hiç bir şikayeti ciddiye almamaya devam. tekrar uyarıyorum arkadaşlar. doğtaş pişmanlıktır.

    edit4: kültür bakanlığı açıklama yapmış. https://twitter.com/…?t=eu9nb5iddjxxrhkecn8qsg&s=19

    bir “kendi öz yurdumda ben miyim garip?” hikayesi…

    antalya’daki limak lara hotel’e daha ucuz olduğu için ingiliz web sitesi üzerinden rezervasyon yapan bir vatandaş, otele gittiğinde büyük bir şok yaşadı.

    şahsın türk olduğu görülünce ek 120 euro istendi ve itiraz etmesi üzerine otelden kovuldu.

    o an başka otel bulamayacağı için ücreti ödemek zorunda kalan vatandaşa verilen fişte yazan, “milliyet farkından dolayı tahsil edilmiştir” ibaresi dikkat çekti.

    https://twitter.com/…?t=h_7tszud_-73tvuwtp2wwa&s=19
    görsel

    görsel

    edit : canlar şu başlığa bir el atsanıza yüzümüz gülsün
    (bkz: #163681181)

  • sigara içen kişi hissetmediği için olmadığını düşündüğü kokudur. koku alma duyuları zamanla körelir, tat alma duyusu gibi.
    sigarayı 3 gün bırak nevresim takımlarına kadar her şeyi yakarsın, yıkamak bile kesmez, öyle nefretlik bir kokudur.

  • arkadaş yanımda babasını arıyor:

    - baba naber?
    - sağol yavrum sen nasılsın?
    - iyiyim de arkadan müzik sesleri falan geliyo, ne o parti falan mı?
    - hehe makamdan da mı çıkaramadın?
    - ne makamı ya?
    - ezan okunuyor evladım...