hesabın var mı? giriş yap

  • imar bankası, paranıza her zaman diğer bankalardan daha fazla para verirdi. paranı 1 sene bankada tutarsan 1 liran 2 lira olurdu diyelim...

    önceden planlandığı için olay şöyle oluyordu.. ocak ayında bir kampanya başlatıyorlardı (ocağı salladım) ocak ayında paranı bankaya yatırırsan 1 sene sonra 1 liran 2 lira olacak vs.. şeytan ayrıntılarda gizlidir..

    ocak ayında paranı bankaya yatırdın, kasım ayında bi yaygara çıkartırlardı "banka batacak çabuk paranızı kurtarın" diye.. ee bizim gariban halkımız napıyor? napacak amk gerekeni yapıyor hemen bankaya koşup anaparasını kurtarmaya çalışıyor...

    paranı bankadan kurtarmak istediğin zaman banka memuru ne diyor?

    - efendim paranız 40 gün daha kalırsa faizi ile birlikte çekersiniz...

    doğal olarak sokmuşum faizine diyorsun, paramı kurtarayım.. çünkü cem uzan harika bir şekilde tüm bankada parası olanlara bankanın batacağını söylettirmiş...

    ah ulan motorola kadar olmasa bile bizim millete de az geçirmedin cem uzan...

  • facebook'ta paylaştığı bir gönderide;

    --- spoiler ---

    suçlusun basbakan asgari ücret 184 tl iken 760 tl yaptın......
    suçlusun halk bankası sen den önce esnafa %47 faizle kredi veriyordu sen %13,%10 en son olarak %5 yaptın
    suçlusun erdoğan sosyal dayanışma fonu 892 milyon tl iken 2milyar 365milyon tl ye yükselttin
    suçlusun erdoğan kişi başına milli geliri 1.300 dolardan 10.000 dolara çıkardın
    suçlusun gariban sofralarında iftar açtığın için..
    --- spoiler ---

    gibi paylaşımları bulunan eleman. ama 2000-3000 dolarlık arabası yanınca kişi başı milli gelirin 10000 dolara çıktığını unutmuş olmalı ki hüngür hüngür ağlıyor. o övündüğü sosyal dayanışma fonundan alsın parasını madem. ya da o övündüğü düşük faizlerle çeksin bir kredi.

  • kafası güzel, hem de çok güzel bir film...

    senaryosu ve kurgusu düş ile gerçeklik arasında gidip gelirken, film de bütünüyle anlattığına dönüşmüş; gerçek mi düş mü belirsizleşmiş; böylece daha da güzelleşmiş.

    bu film, rüyaları ile gerçeklikleri yer değiştirsin isteyenler için ya da hayallerini gerçekliğe üstün kılanlar için yapılmış gibi. insan kendini anormal zannederken, aslında onun normalliğinde daha birçoklarının da olduğunu görüp rahatlaması ve sıcacık bir gülümseme eşliğinde mutlu olması için sunulmuş sanki bu film.

    hayallerimizde ya da rüyalarımızda, daha kendimiz gibi, daha içimizdeki gerçek kimlikken, daha cesur bir şekilde yaşarken, aslında gerçeklikte kendimizi, kendimizden ve çevremizden saklamışız ve yaşanılamayan kılmışız hissettiklerimizi ve isteklerimizi... bunu yeniden yineleyerek hatırlatmış ve belki de kafamıza dan dan vurmuştur bu film.

    lafın özü, güzel bir film...

  • 90'ların başı, bir yaz gecesi. arkadaş evinde toplanılır. güzel vakit geçirilir, kafalar da çeşitli yollarla güzelleşmiştir. geyik yapmaktan bıkıldığı noktada tv açılır, sesi kısılır, karanlıkta çıt çıkarmadan seyredilir. derken yukarı kattan* bir cam kırılma sesi gelir. burada atlanmaması gereken nokta, ev sahibinin imitasyon katana koleksiyonu olduğudur. ve hepsi de aşağı katta, bulunduğumuz salonun duvarlarında asılıdır. cam kırılma sesinin ardından sanki telepatik uzaylılarmışız, sanki yıllardır bunun için eğitilmişiz, sanki biri bir düğmeye basmış gibi hepimiz sessizce kalkar ve duvardaki kılıçları alırız. gerçek kılıç olmadıklarından keskin değillerdir ama elde çok ürkütücü durdukları da bilinmelidir. psikopat ninjalar gibi karanlığın içinde kılıçları havaya kaldırır, gözümüzü merdivene dikeriz. saniyeler sonra tvnin ışığında şüphelinin ayaklarını görürüz. merdivenden yavaş yavaş iner. başı gözüktüğü anda ev sahibi ışıkları yakar. göz göze gelinir. karşılıklı çok kısa bir donmanın ardından topluca haykırmaya ve adama doğru koşmaya başlarız. adam ışık hızıyla yukarı fırlar ama durmayız. kovalamaya sokak boyunca devam ederiz. ama hırsız akıl almaz bir hızla kaçar. hoş, yakalamak istiyor muyuz, yakalasak ne yapacağımızı biliyor muyuz belli değildir. adamın o an ne hissettiğini canlandırmaya çalışıyorum gözümde. dört adam. dördü de entel kuntel tipler. şortlu, gözlüklü, keçi sakallı, 20'li yaşlarda gençler. ellerinde japon işi kılıçlarla pozisyon almış seni bekliyorlar. hatta içlerinden biri yeniçeri taarruzundaymış gibi allah allah allah diye bağırıyor. "ne kadar postmodern" diyecek zamanı olmuş mudur?

    edit: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/12497984.asp

  • ya arkadaş... lan... aslında... o zaman hemen konuya giriyorum: kızların bazı erkeklere duydukları güveni ve onlara besledikleri "dostane sevgi"yi belirtmek için kullandıkları bir ifade.

    lisedeyken kızlar "basketbol takımında oynanan okulun yakışıklısı" klişesinin gölgesinde yaşayan selvi boylum al yazmalım filminde ahmet mekin 'in oynadığı cemşit karakteri tadındaki çocuklar için kullanırlardı bunu genelde... "ay esmer volki çok yakışıklı, sarı çağatay tam fıstık" bilmem ne derken bir yandan da bu cemşit prototipine "ay seni de çok seviyoruz, şu okulda bir güvendiğimiz sen varsın" derler; bir de böyle ballandıra ballandıra "x (bu örnek olayda cemşit prototipi) çok güvenilirdir bak... soyun yanına yat dönüp bakmaz, bir de üstüne battaniye/çarşaf/yorgan (mevsimlik değişken) örter" diye bu cemşit'i överlerdi... daha sonraki yıllarda da buna tanık oldum ben. kızlar bir adamın güvenilirliğini belirtmek için bu ifadeye benzer başka ifadelerle kendilerine en uç durumlarda bile "yan gözle" bakmayacaklarından emin oldukları erkekleri övüyorlar... var bunu yapanlar. cemşit ve cemşit gibileri överken bu kadar fazla ırz-namus vurgusu yapmanın cemşit'te açtığı yaralara değinen var mı peki?

    peki ama "soyun yanına yat dönüp bakmaz" ve benzeri ifadelerle övülen cemşit'in içinde kopan fırtına? cemşit'in o anda hissetikleri? "ehe sağol ya pelin... sen de benim kardeşimsin" derken, kabuğu açılan hicran yaraları... kızlar böyle o en tikky tavırlarıyla "ya x canım ya...soyun yanına yat dönüp bakmaz" derken cemşit'in halay çeken hormonları?

    bir gün cemşit beklentileri boşa çıkarırsa biraz da suçu kendinizde arayın kızlar... nihayetinde oyuncak panda değil bu... cemşit.