hesabın var mı? giriş yap

  • kendilerine istanbul sokaklarını dar eden başta kediler, kargalar ve martılar yüzünden daha tenha bölgelere çekildikleri için yaşanan durum.

    tabii bunun asıl sorumlusu da her köşe başına kediler için yiyecek bırakan hayvan severler. (serçeleri sevmiyorlar ama?!)

    bol yiyecek bulan kediler, üredikçe ürüyor. onların yiyip bitiremediği mamaları kargalar ve martılar yiyor. onlar da çoğalıyor. ufacık boylarıyla serçelerin bunlarla baş etmesi olanaksız.

    o yüzden gece 3'te o sivrisineğin vızıldamasıyla uykundan uyanıyorsun.
    tropik bölge sineklerinin çoğalmasıyla bu sorunu daha da derinden hissedeceğiz.

  • 1707-1782 yılları arasında yaşamış ve yaşamı boyunca 16 kere ikiz, 7 kere üçüz ve 4 kere de dördüz olmak üzere toplamda 69 çocuk doğuran rus köylüsüdür. doğurduğu çocuklardan sadece 2 tanesi ölmüş 67 tanesi yaşamıştır.

    marie m. clay çıkaracağı kitap için araştırma yaparken 1800'lü yıllardan valentina'nın hikayesini anlatan bir dizi makaleye ulaşmıştır. clay makaleler ile günümüze ulaşan hikaye arasında bazı farklılıklar olduğunu belirtse de birçok tarihçi hikayenin makul miktarda gerçeklik içerdiğini düşünmüştür.

    guinness rekorlar kitabı hikayeyi resmi olarak rekor kabul edecek kadar makul bulmuştur ancak hikayenin güvenilirliğini sarsan en büyük etmen çocuk doğurmanın gerektirdiği emek yüküdür.

    stanford'nda doğum ve jinekoloji doçenti olan valerie baker, "doğa bu tip durumlara sınırlar koymak ister. hamilelik bir kadının vücudunun yaşadığı en zor fiziksel şeydir." diyor. doğum yapan kedi ve köpeğinizin bile her doğumda ömrünün kısaldığını düşünürsek haklı da...

    özellikle hikayenin geçtiği dönemde hamilelik doğum yapacak kişinin hayatı için büyük risk teşkil ediyordu. yetersiz hijyen ve gelişmemiş tıp teknikleri (daha önce elektrikli testerenin bile doğumlarda kullanılmak üzere icat edildiğini yazmıştım. #121863867) nedeniyle ölüm riski oldukça fazlaydı.

    kaldı ki hikayede bahsedilen ve komplikasyon riskinin çok daha yüksek olduğu çoklu doğumlar (ikiz, üçüz ve dördüz) hikayeyi daha da güvenilmez kılmaktadır. ikiz doğum bile oldukça nadir ve bunu 16 kere gerçekleştirip hayatta kalmak astronomik bir ihtimal iken 7 kere üçüz, 4 kere de dördüz doğurmak mucizeye yakın uç bir örnektir.

    hikayeyi anlatacak olursanız "guiness rekorlar kitabı'nın yalancısıyım" demeyi unutmayın. kendileri hikayeyi yeterli bulmuş ise bize pek laf söylemek düşmüyor.

    kaynak

  • insanı kısa sürede şekle sokan diyet. ara öğünleri atlamıyoruz ki vücut dürümsüz kalmasın.

    sabah: bir kibrit kutusu dürüm, çay, lifli dürüm.

    ara öğün: bir kase dürüm, soda.

    öğle yemeği: bir tabak dürüm, yanına bir kase dürüm.

    ara öğün: bir avuç dürüm.

    akşam: dürüm+ayran.

    ekleme: bu entry kanzuk'un kilosu üzerine espri yapmak amaçlı yazılmamıştır. olayın çıkış noktası tamamen her gördüğümde güldüğüm şu görseldir. bu entry'i de kendisinin hoşgörülü bir insan olduğunu düşündüğüm için yazdım. olmasaydı çoktan uçmuştum zaten.

  • o yetenek, o kariyer. üstelik sempatik, eğlenceli çocuktu. herkesin sevip destekleyebileceği birisi olabilecek iken gidip abuk subuk işlerle uğraştı, yandaş oldu. gs'liler dahil herkesin nefretini kazandı. çok yazık etti.

  • bazı çok basit cümleleri var röportajlarında ve filmlerinde, okuyunca insanı bir düşünce alıyor, "hakikaten, niye öyle ki ya" diyor insan.

    http://25.media.tumblr.com/…4ks1bz1qcbjbso1_500.jpg

    http://24.media.tumblr.com/…v9a1pc1s1ag2ro1_500.jpg

    bazen birilerinin b yüzü olarak kalan, işlerin merkezinde yer almayan, çok büyük tiratlar atmayan bu tip insanlar 1-2 cümleyle hayatı, ilişkileri, insanları tuğla tuğla kitaplardan daha iyi anlatıyorlar.

    --- spoiler ---

    1968 yılında, henüz 22 yaşındayken, turkuvaz elbiseli kız kendisini minik bebeği kate ile birlikte, john barry tarafından terk edilmiş ve yalnız buldu. aynı sene gainsbourg’la tanıştı. hiç evlenmediği ama 1972 yılında charlotte adında ikinci bir kız çocuğu sahibi olduğu şarkıcıyla hayatı ise adeta gece boyu süren bir partiydi.

    jane ve gainsbourg korkunç kavgalar ettiler, hatta bir tanesi bir gece kulübünden eve dönerken birkin’in kendisini seine nehri'ne atıvermesiyle sonuçlandı, çift ve çocukları kendilerini daimi bir kamu gözetiminin içinde buldular. tabii mercek altında yaşamaya çalıştıkları bu hayata, gainsbourg’un her fırsatta flört eden yapısı –ki en çok tepki aldığı olay kızı charlotte henüz 12 yaşındayken düet yaptıkları lemon incest adlı şarkı ve bu şarkıya çekilen klipte kendisinin üstsüz kızının pantolonsuz vaziyette yatakta olmalarıdır- pek yardımcı olmadı. ‘o insanlara tapmayı severdi ve kızını ne kadar sevdiğini gösterebilmek için de böyle bir klip çekip ona sarılması gerektiğini düşündü.’ diye açıklıyor birkin, ki bu da onların şöhret ve ekstrem bohemlikle dolu paralel evrenlerinde muhtemelen göründüğü kadar tuhaf değildir.

    ‘ben mükemmel değildim,’ diye itiraf ediyor birkin. bununla birlikte, alkole düşkünlüğünü hiçbir zaman yenemeyen gainsbourg hariç herkesin bu ayrılıktan hasarsız çıktığını söylemek mümkün. evet, belki kate ergenliğinin sonlarına doğru uyuşturucu bağımlılığı yüzünden tedavi gördü, ama neticede ileriki hayatında paris’te bir rehabilitasyon merkezi açtı ve şu anda oldukça başarılı bir fotoğrafçı. charlotte da özel hayatını oldukça sert bir şekilde gazetecilerden koruyabilen ünlü bir film oyuncusu oldu (derler ya hani, buyurun buradan yakın). ve birkin de gainsbourg’u terk ettikten sonra jacques doillon’la hayatına devam etti ve çiftin lou adında bir kızları oldu. bugün tüm kızları paris’te yaşıyor, ve birkin geniş ailesinin bir araya geldiği günlerden ve bir büyükanne olarak her zaman ne kadar arandığından mutlulukla bahsediyor.

    gainsbourg’u terk ettikten sonra bile ilişkileri oldukça karmaşık ve tutkulu olmaya devam etti –o defteri kapatacak kadar burjuva olmadılar. gainsbourg birkin’in söylemesi için şarkılar yazmaya devam etti, birkin de bu şarkıları büyük övgülerle söylemeye devam etti (‘onu terk ettiğim için ne kadar acı çektiğini anlatan o şarkıları söylemek zorunda olmam gerçekten çok kötüydü.’ diyor). gainsbourg lou’nun vaftiz babası oldu, hayatının sonlarına doğru da sık sık akşam ne pişireceği gibi şeyleri birkin’le paylaşmak için ona telefonlar etmeye devam etti.

    bu iş nasıl yürüdü, zor olmadı mı? ‘oh, hayır, hayır. ona bu konuda minnettarım,’ diyor birkin. ‘bu tamamen onun sayesinde oldu. ayrıldıktan sonra ancak terk edilen taraf görüşmeye devam etmek isterse arkadaşlık sürüyor. ayrıca serge bir röportajında şöyle bir şey söylemiş -ki bu röportajı ben daha yeni gördüm-, “sanırım onunla görüşmeye devam edeceğim, çünkü hayatıma giren çok pygmalionlar oldu ama jane muhtemelen en iyi eserimdi.”. ve ben de düşündüm ki “ah! pygmalion referansı her şeyi açıklıyor.”. babasını taparcasına sevmiş olan, erkek kardeşini idolize eden ve hep kendisinden çok büyük adamların çekimine kapılmış olan birkin, hayatının büyük bir kısmını çekici erkek karakterlerin gölgesinde geçirmiş.

    ama gainsbourg’u terk ettiğinde kendi özgürlüğü için ilk adımı atmış oldu. ‘aslında sadece onun olmamı istediği o güzel yaratık olmaktan kaçtım,’ diyor. ‘artık ne yapıp yapmayacağımı birilerinin bana söylemesini istemiyordum, ve onun oturma odasında hiçbir şeye dokunmama izin vermemesi, ve bana yasaklaması… ikinci bir kez baba evini terk etmek gibiydi – hani aileni terk ettiğinde kapıyı çarpmış olsan bile onlar nezaketlerini korur ve seninle görüşmeye devam ederler ya, onun gibi.’

    ve hakikaten, bugün ona bakınca - ilk solo albümünü yazmış olmasının heyecanını taşıyor, siyasi aktivizmiyle ilgili konuşurken çok tutkulu (şarkılarından birinin adı aung san suu kyi) – anlaşılıyor ki jane birkin’in fevri ve üzücü hayat hikayesi, onun kendi istediği gibi bir kadın olma çabasını anlatıyor.

    ama özgürlüğüne kavuşmasının bir bedeli oldu mu? o şu anda yalnız yaşıyor. dora adında bir bulldog köpeği var, ama birkin daha fazlasına özlem duyuyormuş gibi görünüyor. albümündeki ilk şarkı olan prends cette main’e bakıyorum, şarkının konusu hayatına son bir sevgili daha girsin isteyen ortayaşlı bir kadın. ‘sanırım 40-50 yaşlarındaki insanlar, özellikle 50 yaşın üzerindekiler, aynen bu durumu yaşıyorlar, ve üzerinde bir başka vücudun ağırlığını hissetmek güzel olurdu, birinin sana sarılıp üzerinde uyuması ve onu uyandırmamak için uyuşmuş olan kolunu nazikçe çıkarmaya çalışmak gibi şeyler… ben bu hissi tatmayalı ne kadar zaman olduğunu bile unuttum, 10 yıl, 12 yıl?’. bir başka şarkısı olan madame’ın sözlerine dikkatimi çekiyor, şarkının konusu birkin’in artık genç bir mademoiselle olmadığını fark ettiğinde yaşadığı korku: ‘biri sana “madame’ dediğinde artık kendinin aslında olduğunu sandığın o küçük çocuk, elf, ya da her neyse olmadığını fark ediyorsun. işte böyle, bir uyanıyorsun ki aslında dış görünüşünün artık içdünyanla bir ilişkisi kalmamış.’.

    ve, kesinlikle, birkin’in dairesinin mükemmel konumuna ve içindeki dağınık refah havasına rağmen, her birimiz gibi o da faturalarını ödeyebilmek için çalışmak zorunda. ama, belki, diyor, böylesi en iyisidir.

    ‘evet. çalışmak zorundayım. pek çok şeyin bedelini ödemek zorundayım. bazı insanlar gibi ben de hayatımın bir döneminde taklaya geldim ve o dönemim yüzünden hala çalışmak zorundayım. ama sonra düşününce fark ettim, aslında çalışmaya devam ediyorum çünkü çalışmasam çok yalnız kalırdım. ve ayrıca, insan her gün çocukları arayıp “selam, bu gece n’apıyorsunuz?” diyemiyor. bugün bu yaşıma rağmen hala çok çeşitli işler için teklif alıyor olmam bence çok hoş ve hatta şaşırtıcı. o yüzden, evet, bu konseri vereceğim, sonra da birileri kaba saba bir komedi filmi çekecekmiş, düşündüm ki “evet, neden olmasın, herkesin tek ihtiyacı böyle ucuz bir komedi filmi”. ve bu yüzden bu iş eğlenceli olacak.’.ve, evet, birkin, oldukça metanetli, kendi yolunda ilerlemeye devam edecek.
    --- spoiler ---

    kaynak: [http://www.telegraph.co.uk/…ng-to-her-own-tune.html http://www.telegraph.co.uk/…ng-to-her-own-tune.html]

    dipnot: çeviri şahsım tarafından yapılmıştır, lütfen kullanacak olursanız hem orijinalini hem burayı kaynak veriniz.

    dipnot2: o çocuk sesinin olgunlaşmış ve hatta yaşlanmış olmasına teselli şu nevi terennümleridir efendim: https://youtu.be/5bmggtzcpha

    gün içerisinde birkaç dakika bulunduğunuz gürültülü ve stresli ortamdan kaçıp huzur bulmak, belki bir nebze eskileri anmak isterseniz, bu performansı mutlaka dinleyiniz.