ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
1 temmuz 2021 barlara gece 12 yasağı getirilmesi
-
20 mart 2021'de, yine bir gece yarısı ülkenin merkez bankası başkanını görevden alarak sadece 3 ayda ülkenin para biriminin %20 değer kaybetmesine neden olarak 83 milyonu rahatsız eden bir zübüğün gece yarısı kimsenin kimseyi rahatsız etme hakkı yoktur diyerek getirdiği yasaktır.
zehra güneş
-
24 yaşında, dünyanın en muhafazakar tabirle ilk 5 voleybol kulübünden biri olan vakıfbank'ta senelerdir as oynayıp birçok kupa alan, milli takımında mevkisinde alternatifi bulunmayan, pozisyonunda dünyanın en iyi iki üç isminden biri olan ve fakat ekşici voleybol otoriteleri tarafından "hantal ve bir üst seviyeye çıkması zor" bulunan yıldız voleybolcumuz. ahahhaha
ne yani evlenince beni kirada mı oturtacaksın
-
ayrıl, evlenmek zorunda değilsin. bu kıyak tavsiyeyi de sana kimse vermez.
demet akalın ve okan kurt'un boşanması
-
tipik muvazaalı boşanmadır. adamın mallarını korumak ve hacze kaptırmamak için ve kendilerini garantiye almak için, borç içinde yüzen ve alacaklılardan kaçmak için usulen boşanan 23458676543245432 türk vatandaşı gibi davranmışlardır sadece.
aşk
-
benim bir arkadaşım var, tanıdığım en kişilikli ve düzgün adamlardan biri. kadıköy'de tekel bayisiyken biri aklına girdi bar açtırdı bu adama. adam tuncelili, öyle bar ortamını gece hayatını bilmiyor, sevmiyor da... neyse, saflığı (salaklık anlamında değil, oldukça cindir kendisi) ve samimiyeti sayesinde açtığı yerin müdavimleri oluştu dört yılda...
bir şeyler oldu, 3-4 ay uğrayamadım, neyse sonunda gittim yanına. dedim, nasılsın? dedi, sorma çok fenayım. dedim, hayırdır? dedi, çok fena bir şey olmuştur bana... dedim, delletme insanı, ne oldu yahu, anlatsana? başını öne eğdi, "aşık oldum" dedi utanarak...
memlekete gittiğinde bir kadına vurulmuş. barı kapatıp kapatıp memlekete kaçıyormuş.
"geçen eve gidiyordum. minibüsten inemedim, bir baktım sabiha gökçendeyim. ilk uçağa atladım elazığ'a gittim, oradan dersim'e geçtim. sevdiğim kadını iki saat görüp geldim..."
adam her hafta tunceli'ye gidiyor. hiçbir şey beklemiyor, sadece bir ihtimal sevdiği kadın da onu sever diye umuyor.
biz de dinlerken yutkunuyoruz arkadaşımla... "maltepe-beylikdüzü arası mesafe çok şekerim" diye lokasyon sorunu yüzünden başlamadan biten ilişkiler geçiyor gözümüzün önünden...
adam gözümüzde adeta "parka gidecekmiş iki gözümün çiçeği" diyen bir yarı tanrı, adeta bir vecihi, o paraya öküz alırız diyen anasını sallamayan bir feyzo, sevda'ya sevdalı bir muhsin bey...
her kazıktan sonra, "aşk ne ki, hofff!" desek de var böyle bir şey, böyle yaşayanlar...
sekonder kazanç
-
kişinin bir fiziksel ya da ruhsal bir hastalığa bağlı olarak elde ettiği ilgi müdahale vb. etkilerin sürekli kılınmasını istemesi durumudur. çoğunlukla bilinçli olarak yapılan bir davranış değildir. ancak bir durumdan ya da hastalıktan sekonder kazanç sağlayan kişi durumu ve hastalık belirtilerini devam ettirme eğilimindedir. ha bu arada ben psikolog falan değilim.
(bkz: kendini ruhsal hastalıkla tanımlamak)
(bkz: depresyon tercihtir)
kediler nankör olur
-
şunu beyan eden canlının türüne bakıyorum:
insan,
gerçekten sadakati ile bilinen bir tür kozmosta.
yaran facebook durum güncellemeleri
-
"amca 80 yaşında rusya'ya vize kalktı diye seviniyo. sanki vize kalkınca herşey kalkıyo"
kaşarlı poğaçadaki kaşar miktarı
-
insafa kalmıştır.
dünya lideri geçerken sigarasını söndürmeyen adam
-
parti kursa tek başına iktidar olur. oyum senin cuğara içerken yahut coplanırken.
hoşlanılan kızın aniden dudaktan öpmesi
-
bu bana oldu lan. yıllar boyu arkadaşımdı, sonra bir şeyler oldu, yakınlaşmaya başladık, konserlerde sarılmalar falan. ama her zamanki kekoluğumla bir adım ileri atamıyorum, gözlerine bakıp da durumlar böyle böyle nazlı yarim, üstüme öküz oturdu, elini elime alsam geçiverecek diyemiyorum. neyse, bir gün balkonda ev arkadaşım ve onun diğer arkadaşlarıyla mangal yaparken bunu da çağırdım, geldi. eve ilk defa geldiği için gittim aldım. ev sahibiyim ya, masada yanına oturdum mutfağa sıkça gidip gelirim ayağına. yemekler yendi, balkondan aşağı çamaşırların üzerine közler düşürüldü. sonra herkes dağıldı, kimi içecek almaya gitti kimi komple evine gitti. kaldık bununla başbaşa, içeri geçip oturduk kanepede, kaykıldım ben biraz kucağına doğru falan, konuştuk ettik. sonra sustuk.
sonra kafayı çevirdim buna baktım ama nasıl güzel. bal rengi gözleri var bunun tamam mı. böyle ağlamaklı olunca iyice büyür, dolu tanesi gibi olur, ağlama diyemezsin biraz daha izleyeyim diye. baktım gözlerine, lan dedim kendi kendime, bu kadar güzel kızın ne işi var yanında, hiç yakışıyor musun, bir de neyine güvendiysen çağırdın hatunu. yıllar boyu arkadaşımdı ama yine de kekoluğumdan, çekinirdim işte böyle. ben böyle yine kendimi gömerken bu eğdi kafayı, laaaps diye öptü lan. sonra bir açtım gözlerimi, üç yıldır öpüyor.
beklemeye değmez hacı, varsa içinde kıpraşan bir şeyler, öpülmeyi beklemeden öpmen lazım. dediğimi yap yaptığımı yapma gibi oldu biraz ama valla böyle.
edit: evlendik biz :)
bebeğe baby shower partisi yapan özenti türk kızı
-
o değil de,
ben bunu yapan ilk türk insanını duyduğumda ifadenin içinde geçen (bkz: shower) kelimesinden mütevellit
- bebeğin ilk banyosunu mu kutluyolar ne kutluyolar ?! 5 10 kadın toplanıp bebe mi yıkayacak yoksa?
dediydim.
yeminlen çok avamım...