hesabın var mı? giriş yap

  • arkadaşın iletisinden:

    "olm alkolik çapulcular olarak girdiğimiz eylemden toplu miraç kandili kutlayıp simit yiyerek çıkıyoruz. tayyip bizi oyuna getirmiş olmasın?"

  • kemal kılıçdaroğlu kendisi hakkında yalakadan sanatçı olmaz demiş. kendisi yalaka olmasaydı da sanatçı değildi zaten, orayı atlamış olsa gerek. hülya avşar da çıkmış demiş ki, kendi görüşüdür benim 31 yıllık sanat hayatımdan şüphem yok. 31 yıl öncesi 1983 yılıdır. hülya avşar'ın güzellik yarışmasında 1. seçildiği senedir. yani kendisi güzellik yarışmasında 1. olduğu andan itibaren sanatçıdır? vay arkadaş. kadın sanatçı doğmuş resmen. bana bir yabancı adam sorsa bu kadın necidir diye, cevap veremem lan. şarkıcı mı kendisi? sesi mi güzel? ses sanatçısı mı? aktris mi? yeminle 5 dakika düşünür, acun'un yanında kadrolu jüri cevabı veririm. bir de 31 yıllık sanat yaşantısı varmış. vay arkadaş, ne kadar kolay bu ülkede sanatçı olmak.

  • duke üniversitesi mezunudur. computer science ve ekonomi lisansı aldıktan sonra aynı üniversitede mba yapmış. şu an bile baya erkek dominant bi alan olan teknoloji alanında 1990'larda microsoft'ta ürün geliştirme pozisyonlarında çalışmış bir kadın. bill gates'le evlenmese milyar dolar göremezdi diyenler olmuş. milyar dolar olmasa bile milyonları muhtemelen çok rahat görürdü o kariyeriyle. ki o dönem sonrasında silikon vadisi ve apple, microsoft, google gibi firmaların nasıl fırladığını biliyoruz. 90'larda google microsoft yöneticisi olanlar consulting'den parayı kırıyor şu an zaten. kaldı ki kendisi derdi para olan bir kadın olsa vakıf işleriyle yardımseverliğe harcansın istemezdi o kadar parayı. kısacası evet gold digger kadınlar vardır, olacaktır. ama sırf kocası zengin diye her kadına neden gold digger mualemesi yapıyor insanlar anlamıyorum.

  • hatırlıyorum imamoğlu'ndan önce hiç böyle kuyruklar yoktu. her durakta 3-5 kişi ya olur ya olmazdı .onları da 3 dakikada bir gelen vitolar alırdı. kart bile basmazdık çoğu zaman aman abi ne gerek var sen keyfine bak derlerdi . sonra da uyanır ve işe giderdik.

  • shakespeare araştırmacılarının ve sevenlerinin içini kemir kemir kemiren bir sorun öbeğidir macbeth'teki üçüncü katil. durumu özetlemek gerekirse, macbeth, banquoyu ve fleance'ı öldürtmek için iki katil ile anlaşır. fakat öldürme sahnesinde, (perde 3, sahne 3) içeriye üç katil girer.

    birinci katil bu duruma pek şaşırır ve "kim gönderdi seni yanımıza" gibi bir soru sorar ortaya. üçüncü katil buna kısaca "macbeth" diye yanıt verirse de, tek marifetinin bu olmadığı kısa sürede anlaşılır. nitekim üçüncü katil ne hikmetse, banquo'nun saray kapısına nasıl gittiği konusunda ayrıntılı bilgilere sahiptir ve bu sayede suikastin gerçekleşmesinde önemli bir rol oynar. banquo'yu tanıyıp diğerlerine gösteren ve fleance'ın kaçtığına işaret eden de yine odur.

    işin ilginç tarafı, üçüncü katil, diğer ikisi ile birlikte parasını macbeth'ten almaya da gelmez. yani, bütün oyun boyunca yalnızca bu sahnede görülür. peki shakespeare salak mıdır ki, tek sahnede görünüp iki laf edecek bir karakter yaratsın, ucunu da hiçbir yere bağlamasın? hatta sırf bu karakteri oynatmak için bir de oyuncu tutsun?

    şimdi geliyoruz işin spekülasyon tarafına:
    - en basit teoriye göre, üçüncü katil, macbeth tarafından diğer ikisinin hareketlerini izlemek üzere görevlendirilmiş bir uşaktır, yani katil uşaktır.
    - daha dramatik bir teoriye göre, üçüncü katil aslında macbeth'in ta kendisidir. diğer iki katile güvenmediği için kendisi de katil kılığına girerek aralarına karışır. o kadar bilgi sahibi olmasının nedeni de budur. o yüzden de sonradan para istemeye gelmez.
    - işleri çetrefilleştirmek isteyenler, üçüncü katil'in lady macbeth olduğunu iddia eder. demir lady, kocasının işleri yüzüne gözüne bulaştırmasını engellemek için böyle bir yola sapmıştır.
    - en uçuk "teori" ise (teori değil de bir hikayenin konusu bu aslında), 1980 yılında anne lear tarafından yazılan ve with sherlock holmes through time and space başlıklı derlemede yer alan the adventure of the global traveler adlı kısa öyküde yer alır. buna göre, sherlock holmes ile birlikte şelaleden düşen profesör moriarty aslında ölmez, bir zaman makinesi ile geçmişe gider, fakat bir aksilik olur ve (bozuk bir zaman makinesi ile birlikte) shakespeare'in tiyatrosunun ortasında, tam da macbeth'in ilk sahneye konduğu anda ortaya çıkıverir. birinci katil'in sorduğu "kim gönderdi seni buraya?" sorusu o yüzden şaşkınlık içerir, karşılığında gelen "macbeth" yanıtı da aslında "aa macbeth oyunu bu" şeklinde bir anlam ifade eder. sonradan nerede olduğunu anlayan (ve bir shakespeare fanatiği olduğunu öğrendiğimiz) moriarty ise, zekasını ve hafızasını işleterek, üçüncü katil rolünü baştan sona ezbere oynar. shakespeare ise, macbeth piyesini bu olay sonrasında değiştirerek üçüncü katil karakterini oyuna dahil eder. (bunun arkasından moriarty bir de soru sorar sherlock holmes'a: "üçüncü katil rolünü ben ezberden okudum, shakespeare ise benim sözlerimi alarak bu rolü yazdı. o zaman üçüncü katil'in repliklerini kim buldu?")

    bütün bu teorilerin hangisinin doğru olduğu bilinemez, ancak en akla yakın gelen, shakespeare'in gerçekten de unuttuğu bir repliği söyletmek için geçici bir çözüm olarak üçüncü katil karakterini son anda yarattığıdır. bunu oynamak için de seyircilerden birini veya sonraki sahnelerde yer alan aktörlerden birini seçmiş olması yüksek ihtimaldir, bu nedenle de sonraki sahnelerde üçüncü katil görünmez.

    tabii bu sorunun ayrıntısını shakespeare uzmanlarına* danışmak gerekir...

  • dünyanın en buruk hislerini yaşatır. yalan değil, bazı arkadaşlarımın, cebinden tomarla para çıkardığı babalarını garipserdim, özenirdim.
    çocuksundur, düşünmeden istersin bir şeyler, mahçup bir ifadeyle "bakarım ben, hallederiz" deyişlerini unutamam babamın. ikinciye soramazsın zaten, isteyemezsin, çocuk aklınla hevesin kırılmıştır. yatıya misafir gelecek, tuvalet kağıdı alamazdık, misafir yabancı değildi, bize destekte bulunurdu da alırdık, buruldukça burulurdu içimiz. hayatı boyunca borç ödeyen, hala da ödemekte olan, okullarımıza, düğüne derneğe, evine para yetiştirmek için kredi çekmekten başka toplu bir para kaynağı olmayan, derdine dert, borcuna borç katan, yine de buzdolabını boş tutmayan babama daha iyi bir evlat olamadığım içindir asıl pişmanlığım. daha iyi okullarda okuyup, daha iyi bir meslek edinebilirdim diyorum şimdi. o yüzdendir ki onu hayal kırıklığına uğratmamak, başarılı ve mutlu bir hayat kurmak için tırmalıyorum sevgili sözlük.

    fakir edebiyatı yapmak değil de unutamamak bu, hatırladıkça gözlerin dolması durumu bu.

  • temel, hac farizasını yerine getirmek üzere eşi fadime'yi de yanına katıp kabe'ye gitmiş.

    sıra şeytan taşlamaya gelince fadime kocaman taşları alıp iblise fırlatıyor. her seferinde daha büyük bir hınçla koca koca taşları alıyor, "kör gözüne şeytan" diyerek fırlattıkça fırlatıyor.

    elinde taş kalmayınca ayakabısına eğilip çıkarıyor.

    tam fırlatacakken temel yetişip kolundan tutuyor ve sinirli bir şekilde, "sen ne yapıyorsun?" diye soruyor.

    panikleyen fadime, "şeytan taşlıyorum ne yapacağım?" diyebiliyor ancak.

    aldığı cevaptan tatmin olmayan temel iyice hiddetleniyor: "ula manyak mısın kadın? sen bunun kim olduğunu biliyor musun?"

    fadime, "kim olacak şeytan iştee" deyince önce "ya sabır" çekiyor, sonra hafiften kulağına eğilip akıl vermeye başlıyor:

    "ula gözünü seveyim beni çıldırtma! taşladığın şeytan bir zamanlar allah'ın en sevgili meleğiymiş. yarın onların arası düzelir, biz kötü oluruz. sen her ihtimale karşı taşları ölçülü at!"

    ...................

    belki daha önce burada yazılmış bir fıkra olabilir ama çalıştığım kurumda 15 temmuz darbe girişimi sonrası fetöcü olduğu için khk ile atılan vatandaşların bir bir geri döndüğünü ve çalışmadığı döneme ait maaşları da faiziyle aldığını görünce (ki kendileri net fetöcüydü) bu fıkrayı bir anımsamak, anımsatmak istedim. hatta dur bununla ilgili bir de başlık açayım.

    (bkz: fetöcülerin memuriyetlerine bir bir geri dönmesi)