hesabın var mı? giriş yap

  • italya'da oyle populer olmayan bir yemek. yukarida hasta esine yaptigi yemek ile ortaya cikisi yazilmis zaten. yemek aslinda mantik olarak cok basit ama esinin de begenmesi ustune restaurant menusune konuyor. soylentilere goreyse balayinda roma'yi ziyaret eden amerikan oyuncular mary pickford ve douglas fairbanks bu yemegi deniyorlar ve cok begeniyorlar. sonrasinda tavsiyeler ile beraber abd icinde yayiliyor. hem abd'den unluler 1920li yillarda yemegi yemek icin italya'ya gidiyor hem de bir cok kisi(abd'de italyan gocmenlerin bolce olmasinin da etkisiyle) bu yemegi abd icinde yayiyor. general tso gibi bir yemek yani. orijinalinde kendi ulkesinden ama abd kokenli demek daha dogru bile olabilir. su an roma'da bu yemegi yapan asil iki yer varmis. birisi alfredo'nun asil restorani ki burayi 1940li yillarda satmis ama yeni sahibi menuyu degistirmemis. digeriyse alfredo'nun akrabalari tarafindan acilan yer. tabii ki de turistik yerlerde bulmak mumkun ama ama oyle bir italyan yemegi oldugundan soz edemeyiz.

    bu yemek icin yukarida zaten gercek tarifler verilmis. icinde oyle krema, mantar, tavuk, karides falan su bu yok. duz parmesan ve tereyagi ile yapiliyor. icine krema eklenmesinin 2-3 sebebi olabilir. ya kivami tutturmayi beceremeyen birisi yapiyordur, ya aslinda hafif olan yemegi daha agir yapip tek basina ogun gibi yemek istiyordur ya da italya'da bulunan tereyagi ve parmesani bulamadigi icin bu sekilde yapiyordur.

    tahminimce kremanin yayginlasmasindaki sebep ucuncusu. zamanunda amerikan tereyagi avrupa'da satilanlardan farkli oldugu ve yag oranindan dolayi o kremamsi dokuyu ve lezzeti veremedigi icin krema kullanmaya baslamislar ve bu sekide devam ediyor. bu konuda cok da emin degilim ama sanirim %82lik yag zamaninda daha cok avrupa'da bulunup abd'de %80lik olan kullanildigi icin bu fark olmus. tabii su an hala bulmasi %80 kadar kolay olmasa da bir cok yerde satiliyor ve bunu alip orijinal sekilde yapabilirsiniz. genelde hamurisleri icin kullaniliyor bu tereyagi ama denilene gore orijinal alfredo da bu sekilde yapilmis.

    yani dedigim gibi yemek aslinda cok basit ve oyle havali bir isim vermeye de gerek yok. italyanca olarak da aslinda pasta burro e parmigiano. tereyagli ve parmesanli makarna. ben yemegin adini bilmedigim donemlerde evde guzel gider bunlar diye farkli bir sekilde de olsa hazirliyordum kendime. zaten italya'da da bir cok kisi bu adini bilmeden bu sekilde yiyordur evinde. ama bu amerikanlastirmayla olan tek sikinti canim disarda cekince gittigim yerlerin neredeyse tamami kremali, mantarli ve tavuklu sekilde yapiyor. ha yemek bu sekilde kotu mu? kesinlikle degil ama benim en sevdigim sekli parmesan ve tereyagi ile yapilani. zaten evde yapmasi da cok kolay oldugu icin sorun degil ama iyi sekilde yapan yerlerin sayisi artsa fena olmazdi bence.

  • zor erkeklerin daha çekici olması diye bir şey yok bence. çekici bulduğun erkeğin sana zorluk çıkarması var. o da seni çekici bulmadığındandır bacım. fazla kurcalamaya gerek yok.

  • bunun 3-5 bin isteyeni 10bin isteyeni de var.
    adaletli hakime saygılarımızı sunarız.
    kimse gazeteci diye hapse girmeyecek doktor diye hapse girmeyecek diye birşey yok.
    çatır çatır milleti yolarken iyi.
    yargılanmaya gelince ben doçentim yok.

  • normal olandır. sen mobilyacıdan köfte yersen dinazor bile çıkar . köfteciye gidip sehpa yap bana diyor musun?

  • vay aq ciddi ciddi termik santrallerin bacalarına filtre takmanın enerji üretiminde kesintiye neden olacağı ile ilgili haber yapmışlar baya bildiğin grafiklerle filan. vallahi var gözlerimle gördüm bunların haberlerini dinleyip bu ertelemenin yandaş işadamlarına durduk yere maliyet çıkarılmaması için ertelenip durduğuna inanmayan bir kitle. bildiğin habis bir kitlesi var ülkenin kemiğe kadar işlemiş öyle kemoterapiyle filan halledilebilecek bişey değil

    https://mobile.twitter.com/…tus/1200197208555098112

  • erkeklerin ask acısında, kızlardan daha şiddetli bunalıma ve depresyona girme olayıdır. hic bir kızı duvarlara seni seviyorum xx.. yazarken görmüslüğüm de yok.
    ne bileyim evinin onune gidip sabahlama, evden kacma gibi fantastik girisimlerde de göremedim.

    kızlar:

    evin icinde oturup facebokk vs sifresi kırma gibi bos isler falan kurcalayıp, acaba sevgili yapmıs mıdır paranoyasıyla boktan incelemelere giriyor. bu mu lan ask acınız?, gerizekalılar.

    sonra, cok cektim falan.

    erkekler hayattan kopuyorlar..

    siz, 1 hafta sonra barlarda depresyondayım kisvesi altında birilerinin kollarında.. allah belanızı versin.

    not: sakaryaspor taraftarıyım.

  • daron acemoğlu’nun why nations fail kitabını okudum. uzun zamandır merak ettiğim bir kitaptı. kitaba puanım 4 / 5.
    kitapta ilk dikkatimi çeken şey, son derece kapsamlı bir kitap olmasıydı. kitap, neredeyse dünya tarihi gibi. abd, ingiltere, fransa, avustralya, kanada, japonya... gibi ülkelerin neden geliştiğini; orta doğu, afrika, asya ve güney amerika ülkelerinin neden gelişmediğini o ülkelerin tarihinden son derece spesifik detaylar vererek anlatıyor.
    hatta bir keresinde kitap rüyama girdi. rüyamda afrikalı bir liderin başkanlık konuşmasını ingilizce altyazılı olarak gördüm.

    1. gelişmiş ülkeler nasıl bu hale geldi?
    acemoğlu ülkelerin neden geliştiğini açıklamak için bir teori öne sürüyor ve tüm dünyayı bu teorisine göre inceliyor.
    teori şu: şu anki gelişmiş ülkeler zamanında (17 ve 18. yüzyıl) otoriter yani dışlayıcı/sömürücü (extractive) rejimlerine karşı toplumun tüm kesiminden destek alarak ayaklandılar ve çoğulcu yönetimler kurdular. bu çoğulcu yönetimler, mülkiyet hakkının korunduğu, merkezi yönetimin güçlü olduğu sistemlere evrildiler. bu sistemler de herkesi kapsayıcı (inclusive) kurumlar oluşturdu.
    bu kurumlar da yeteneği destekledi. yani kişiler yeteneklerini satabildiler. onlara zorla dayatılan şeyi yapmak zorunda değillerdi, yaptıkları şey teşvikle destekleniyordu. bu da insanların var olan işlere, yeni çözümler bulmasını sağladı. ve bu da sanayi devrimini tetikledi. bu ülkeler bir şekilde yaratıcı yıkımı (creative destruction) aştılar. yani misal matbaa ortaya çıktığında devlet, “bu el yazmacılarının sonu olur. el yazmacılar ayaklanır ve bu benim otoritemi zayıflatır” diye düşünmedi (osmanlı bu şekilde düşünmüştü). bu yüzden yenilikler o ülkelere zamanında geldi ve onlara yenileri eklendi (virtuous circle).

    2. gelişmemiş ülkeler neden böyle?
    burada bölgesel farklılıklar olsa da güney amerika ve afrika ülkelerinde ortak olan şey onların koloni mirasını devam ettirmeleri. yani ispanya bir güney amerika ülkesini işgal ettiğinde (acemoğlu işgal yerine “fetih” yani “conquest” ifadesini kullanmış -aynen bir batılı gibi- buraya daha sonra geleceğim); o ülkede dışlayıcı/sömürücü bir yapı kurdu. o yapı buranın tüm doğal zenginliğini, halkını köle gibi çalışarak sömürdü.
    sömürülen halk isyan edip ayaklansa da ve bağımsızlığına kavuşsa da burada güç sadece el değiştirdi. yani avrupa’daki gibi toplumun tüm kesimlerinin temsil edildiği bir yapı kurulamadı. gelen yönetimin eskisinden bir farkı olmadı. avrupa’da örneklerini gördüğümüz kapsayıcı kurumlar oluşturulamadı. bu yüzden de insanlar yine o yönetimin uygun gördüğü işleri, uygun gördüğü ücretlere yapmak zorunda kaldı. sanayi devrimi bu ülkelere ulaşmadı. yaratıcı yıkım gerçekleşmedi. ve bu durum kendini tekrarladı (vicious circle - kısır döngü).

    3. kitapta gördüğüm eksiklikler
    acemoğlu her nedense atatürk önderliğindeki modern türkiye’yi atlamış. onlarca ülkeyi ayrıntılı bir şekilde incelediği halde türkiye tarihindeki gelişme gösterdiğimiz örnekleri teorisine göre incelememiş.
    acemoğlu ilginç bir şekilde israil’e de hiç değinmemiş.
    acemoğlu tarihi tamamen bir batılı gözüyle incelemiş. yani ispanyolların güney amerika’da yaptığına “fetih” derken emevilerin ispanya’da yaptığına “işgal” demiş; avrupa hun’larını da “barbar” olarak tanımlamış.
    acemoğlu gelişmemiş ülkelerin bu halde devam etmesinde batının günümüzdeki rolüne hiç değinmemiş. batı desteğiyle yapılan darbelerden de batının desteklediği diktatörlerden hiç bahsetmemiş. batı tarafından istikrarsızlaştırılan ülkeleri, desteklenen iç savaşları kitapta göremiyoruz.
    günümüzde batı, gelişmemiş ülkelere yardım eden, onun iyiliğini düşünen bir hayırsever. kitapta günümüzdeki batının yani gelişmiş ülkelerin eleştirildiği tek bir yer var. o da batının gelişmemiş ülkelere yaptığı yardımın ne şekilde yapılması gerektiği üzerine. acemoğlu, bu yardımların yerine ulaşamamasını ve yanlış şekilde kullanılmasını eleştiriyor.

    özetle:
    kitap diyor ki “demokrasi ve çoğulculuk bir ülkede hakim olursa, gerisi gelir, refah gelir”.