hesabın var mı? giriş yap

  • palahniuk'un türkiye'de sorgulanmasıyla taçlandırılması gereken olay. al getir chuck'ı buraya, sorgula, neymiş derdi öğrenelim bakalım:

    - nedir bu dövüş kulübü anlat bakalım çak efendi.

    - dövüş kulübünün ilk kuralı dövüş kulübü hakkında konuşmama...

    - kes lan it!!!! nerde bu külüp söyle!

    - teşvikiye caddesi yüzotuzbeş, gülbahar apartmanı a blok, kat 4: no :12.

  • şairlerin en romantik hayallerinden biri bu. hep kuşlar kadar özgür olmak isterler. bu aynı zamanda şairlerin gerçek dünyadan ne kadar kopuk olduğunun da kanıtı. kuşlar daha özgür falan değil çünkü.

    öncelikle bu kuşların çoğu bir sürünün parçası. sürünün başı nereye gidiyorsa oraya gidiyorlar. "ben sürüyü bırakıyorum beyler" diyeni yok. her sene aynı yoldan aynı yere göç eder, her kış eski yerlerine geri dönerler. insanlar gibi ekmek için vapuru kaçırmamaya çalışırlar.

    hepsinin hayali aynı: uygun bir eş bulup çocuk ve yuva sahibi olmak.

    ifade özgürlüğü desen onda da "çipetpetpet - tii şak şak şak vociya" dışında bir şey bilmezler. aynı kalıpları tekrarlarlar. parklarda yatıp kalkarlar.

    bizim şairlerimiz de bu vasat sefil yaşama özenir. niye? zannederler ki bir çift kanadın olunca özgür oluyorsun. olmuyorsun. tam tersine açık hedef oluyorsun. futbol maçına sevinen taraftar ıskalasa, avcı ıskalamıyor. o ıskalasa havai fişekler ıskalamıyor. açık hedef gibi geziyorsun havada.

    özgür olmadığın gibi sosyal güvencen de yok. en iyi yemek sultanahmet parkında olunca oradan bir adım ileri gidesin gelmez. ya sonraki öğünü kaçırırsan?

    ben söyleyeyim, şairin derdi özgür olmak falan değil. adam şöyle arada bir havada süzülmek, güzel manzara görmek istiyor. rahat batmış anlayacağın. onda bile soğuk algınlığı geçireceğini, üşüteceğini öngöremiyor. kuşla konuşabilse anlaşabilse kuş ikna eder onu aslında. "yok abi iş değil gerçekten. yakaladığın simit çırptığın kanada değmiyor" der. ama bu iletişimsizlik ve şairlerin gözlediklerini mutlak gerçek zannetme sıkıntılarından dolayı bu metafor ısıtılıp ısıtılıp önümüze gelecek, kaçış yok.

    "ne istiyorsun düzgün anlat" desen onu da sanatına yakıştıramaz. illa kafa karıştıracak mınakodumun şairi.

    (bkz: şiir/@ssg)

  • benim artık ne söyleyecek sözüm, ne yapılacak yorumum var. bundan sonra siyasi konulara kesinlikle bulaşmama kararı aldım kendi adıma.

    millet haburdan bayraklarla girerken, istanbulun göbeğinde pkk bayrakları asarken "çözüm süreci" diyen hükümet, "kandırıldık" diyen şehir yapılanmasına ve binbir tür bomba imalatı, istihbarata izin veren "valilere dokunmayın dedik" diyen hükümet, terör örgütüyle kol kola olan hdp ama suçlu gene chp.

    "bakara makara"yı chp li bir vekil yapsaydı, milyarlarca doların ses kayıtları chp li vekilin azından kayda alınmış olsaydı, "biz izin verdik çözüm olsun diye, kandırıldık" cümlesini chp kursaydı ne olurdu?

    arkadaş bu ülkenin insanı aklını kaçırmış. bu kadar basit ve net. yağmur yağsa, eşşek ossursa chp den biliniyor. chp çok mu ak pak, ot bok beni ilgilendirmiyor ayrıca, konu da bu değil zaten.

    benim derdim gözüyle gördüğünü, kulağıyla duyduğunu inkar edecek kadar "garip"leşmiş (sanırım en basit en saygılı tanım bu olur) bu toplumda benim söyleyecek bir sözümün kalmadığı.

    ben artık bu olan biteni anlayamıyorum. ben artık insanların bu geldikleri "bizim adamlar ne yapsa doğrudur"culuğu kaldıramıyorum. ben artık bu nefretle baş edemiyorum.

    son olarak üzülerek söylüyorum, çocukken istanbula taşındığımızda malatyadan bizi ziyarete gelecek dedem "ne getireyim sana" diye sorduğunda, toprağını kavonoza koy getir diyecek kadar, her milli bayramda ofisin önüne 5 e 8 bayrak asacak kadar zamanında milliyetçi olan ben, artık kendi insanımı sevmiyorum.

    --- spoiler ---
    chp milletvekili mehmet tüm, nusaybin’de şehit olan uzman çavuş aycan özdilli için dün düzenlenen cenaze töreninde, yanına gelen bir vatandaşın saldırısına uğradı. tüm’ün yanına yaklayan vatandaş, “teröre destek veriyorsunuz, senin bu törende ne işin var” diyerek tüm’e yumruk attı.
    --- spoiler ---

    kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/…mruklu-saldiri-40081122

  • bu gemi şaka maka 1 ay kadar yanık vaziyette kalmış boğazda. "geceleri bile gündüze çevirdi" diye anlatırlar, o zamanlara tanıklık edenler.

    ayrıca kemal sunal'ın korkusuz korkak filminde, hemşire sevil ile birlikte çay içtikleri bir sahne var; bu sahnede, o sıralar arka planda, yani boğazda yanmakta olan bu gemi de görülebilir, biraz dikkatli izlerseniz...