hesabın var mı? giriş yap

  • japonya'da dönercilerin büyük kısmı iran azerileridir. damak zevkine uydurabilmek için soya soslu olarak hazırlarlar. anime yapımcıları bence döneri türkiye'de yemişlerdir yoksa kendi ülkelerinde satılan ürün dönerden başka her şeye benzemektedir. her tarafından vıcık vıcık yağ ve sos akan üzerine ketçap ve mayonez dökülen dürüm şeklinde bir yemektir. yani avrupada satılan shawarma bile daha çok dönere benzer.

    enteresan bir bilgi ve çıkarım olması açısından ise şunu söyleyebilirim. bu anime zaten yemek üzerine kuruludur. ingilizce food wars olarak yayınlanmaktadır. bir shoujen olarak yine ergen karakterler başroldedir. bu türdeki animelerin hepsinde ergen çocuklar seçtikleri meslekte en iyi olmayı hedeflerler. pokemon bile yetiştirse en iyisi olmaya çalışırlar. 80'li yıllarda yükselen japonculuk akımının bir yansımasıdır. son 30 yıldır bu animeleri izleyerek büyüyen çocuklar japonya'nın altın nesli olmuştur. o yüzden bizde 16 yaşındaki kocaman aleyna tilki hala çocuk bilmem ne denilerek avutulurken 10-11 yaşından beri stadyumları doldurarak konserler veren baby metal'e büyük saygı duyulur. dünya çapında şöhret ve para bu çocukları şımartıp akıllarını kaybetmelerine yol açmaz.

    bir de japonya ve döner demişken aklıma geldi. yıllar evvel japonya'da seyyar döner satan iran kürdü veya azerisi olan bir dönerciyi kovup kovmama konusunda uzunca süren tartışmalar yaşanmıştı. adam televizyonlarda beni kovduğunuz için ailem aç kalacak vs. bildiğimiz ortadoğulu ağlaklığı yapmıştı. adamlar bunu oturup ciddi ciddi günlerce televizyon programlarında tartışmışlardı. bir insanın ve ailesinin hayatını karartıyoruz! şansı olsa o da gurbete gelmek istemezdi! sattığı gıda kontrolden geçmiyor sağlıksız diyenler ile yok efendim ne olacak kim zehirlendi diyenler kapışmıştı. olay almanya'da gerçekleşse merkel soğukluğuyla bsg der gönderirlerdi. öyle de değişik adamlar.

  • pazartesi gibi bir günde, istanbul gibi bir şehirde, 18:00 gibi bir saatte taksim'de bir mekanda bulunabilen ve buna rağmen "çok çalıştım ya" diyebilecek kadar yüzsüz olan insanların katılacağı etkinlik.

  • eda taşpınar'ın herhangi bir ısıya dayanıklı kıyafet, 100 faktör güneş kremi, sarınacak ıslak battaniye olmadan da, bakkala çikilop almaya gider gibi bir rahatlıkla yerine getirebileceği bir görev.

    döndüğünde ne renginde, ne de şeklinde bir değişiklik olacağını sanmam hanımablanın.

  • kitaplarını düşünüyorum. bir kez gittiğim konferansını, ve o konferansta "bu adamın öğrencisi olmak ne büyük şanstır" diye iç geçirdiğimi düşünüyorum. çıktığı televizyon programlarını düşünüyorum.

    bu adam şu an hapiste. melih gökçek başkentin belediye başkanı. şaban dişli, zahid akman dışarıda. kemal unakıtan muhtemelen yatakta. cleveland'dan, rabbinin gösterdiği hastaneden döndü. oğlu yumurta işlerinde ne durumda bilmiyorum. necmettin erbakan da hapiste değil. kadir topbaş istanbul büyükşehir belediye başkanı. recep tayyip edoğan türkiye'nin başbakanı. abdullah gül cumhurbaşkanı. haşim kılıç anayasa mahkemesi başkanı. hüseyin çelik milli eğitim bakanı.

    erol manisalı hapiste.

    hüseyin üzmez dışarıda, erol manisalı hapiste.

  • arkasına ;) koyulan her söz buna dahildir. konu ne olursa olsun fark etmez. örnek;

    " bazı atomlar bağ kurmak için elektron alışverişinde bulunurken, bazıları da son yörüngelerindeki elektronları ortak kullanırlar ;) "

    tez yazarken kullanılacak sözleri bile adeta bir facebook statüsü gibi gösterir.

  • mantıklı bir laf. zira insan kitap okumamanın eksikliğini hissetmez, çevresindekilere hissettirir. zaten "kitap okumuyorum, eksikliğini hissetmiyorum" açıklamasında bile bu eksiklik ayan beyan ortada.