ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
amerika'da çalışma hayatı
-
yeni işe baslayanlara sorumluluk verilmekten hiç çekinilmeyen bir iş ortamıdır. staj yaptığım dönemde ilk gün manager a "mr. soyadı" diye hitap etmiştim de, öyle olmuyor bu işler falan demişti. 1 hafta sonra ceo yla falan tanıştım hep ismiyle falan hitap ediliyor tabi o zamanlar garip gelmişti.
sorumluluktan bahsediyorduk. miktarı bende kalsın yüksek meblağlı projelere daha stajyarken beni tek sorumlu yaptılar ki, ben kendime o sorumluluğu vermem. yani vermezdim o zaman öyle düşünüyordum.
yaş farkı gerçekten hiç önemli değil. bu da en onemli farklardan biri olsa gerek. 40 yıldır sektörde olanlar var, onlardan daha tecrübesizmişim, gençmişim konuşurken veyahut ortak çalışırken hiç bir ima görmedim. öyle olunca da insanın özgüveni doğal olarak artıyor.
şöylede bir olay yaşamışlığım var:
8 ay önce falandı bir hata yapmışım ki dillere destan. suçu atacak kimse bile yok . strese bindim tabi. managerım senin hatan değil, şirketin yeterince düzenli olmamasının hatası falan dedi.
valla reyizsin diyecektim de reyiz in ingilizcesi o an aklıma gelmedi.
adamın dibisin dicektim , bottom of a men. o da saçma olacaktı ondan da vazgeçtim.
1hafta sonra bi büyük rakı aldım verirken de dedim ki sen delikanlı adamsın peynir kes, kavun doğra yanında bundan iç lion milk.
bebeğine aşı istemeyen babanın yazdığı dilekçe
-
zamanı gelince bebeğini -erkekse- sünnet ettirecek babanın yazdığı dilekçedir. "kul, eksiksiz ve sağlıklı yaratılmıştır" diyor da.
leonardo dicaprio
-
oscar olsam verirdim.
öğretmen öğrenci diyalogları
-
(biyoloji dersinde menstruasyon konusu islenmektedir. baymistir igrenctir ders. sira alti cilgin sakalasmalar sirasinda abartilir olay bacaga igne batirilir.)
- ahhh ananin ami.
(sinifta yankilanmistir ses, hoca doner noluyo evladim diye sorar)
- eoo, hocam dersle ilgili konusuyoduk ehi.
kafe ve restoranlara 45 dakika sınırı getirilmesi
-
amaç içkiyi azaltmak, meyhaneleri kapatmaya zorlamak. kim 45 dakikada rakı sofrası kuracak? üstü örtülü içki yasağı var memlekette
kızını kaçırmak isteyen genci öldüren baba
-
adaletin tecelli etmedigi ulkede adaleti tecelli ettiren babadir.
haber metni klişeleri
-
tokyo hayvanat bahçesinde yeni doğmuş bir panda, ziyaretçilerin ilgi odağı oldu.
ateistlerin bir gün ölecek olması
-
şu an fark ettiğim gerçek.
artık allah'a inanıyorum. o nazenin, mükemmel bilincim yok olup gitmeyecek.
edit: başlık başıma.
san junipero
-
(bkz: spoiler)
ölümle yaşam arasındaki akrabalık bağının bir şekilde birincinin lehine bozulması sonucunda yaşamın yaşanamaz ("yaşam yaşamıyor") hale gelişine aşina olan çoğumuz, ikinci ihtimali, yani bu bağın yaşam lehine bozulması sonucunda neler olabileceğini pek de hayal etmiyoruz. inananlar için vaadedilmiş bir cennet olsa da, bunun cehennem ihtimalinin dehşetine eşdeğerde bir coşku hissettirdiğini zannetmiyorum. ölüm fikrine daha aşinayız ve bağlar ölümün krallığının zaferini ilan edecek şekilde kopuyor çünkü zaman ölüme doğru akıyor ("sein-zum-tode"). düşüncelerimiz olumsuzdan besleniyor. pozitifin keyfini sürmek varken ona niye kafa yoralım ki?
neyse ki hayal gücünün zenginliğiyle gerçeklik algılarımızı bir süreliğine de olsa sarsabilen insanlar var, yani sanatçılar.
san junipiero'da yaşam galip gelmiş ve ölümü yoketmiştir. yaşamın zamanı ölüm tarafından sıkıştırılıyorsa, ölüm yokolduğunda bu zamana ne olur? ölümle sınırlanmamış bir yaşam neye benzer? bu sorular "sein und zeit"ı okurken değil, black mirror adlı dizinin "san junipiero" başlıklı bölümünü seyrederken aklıma takıldı. diziden aldığım yanıt, böylesi bir yaşamın dona kalmış niteliğiydi. acaba yaşama dinamizmini veren bir gün sona erecek oluşu ve bu son anın önceden bilinemezliği mi? ölümü aldığımızda yaşam üç boyutlu halini yitirerek kartonlaşır.
eğlenmek için kendimizi zorladığımızda olayın tadı kaçar. ya hiç bitmeyen bir eğlencenin içinde olsaydık? "eğlen işte" düsturunu benimsemiş, zevkler arasında seçim yapmayan kelly onlarca zevkli şey yerine neden yorkie'yi, eğlenemeyen bu kızı seçti? bence onun eğlenemiyor oluşuna yol açan engellenmişliğindeki negatif yanla etkilendi. "disneyland"ı andıran san junipiero'nun evrenindeki yaşamına bir parça ölüm girdi yorkie'yle birlikte. ölümü bir parça bile hissettiğimiz anda pek çok şeye kapı aralanır ki bunların en zevklilerinden biri aşktır. ölüm olmasaydı aşık olamazdık.
"bataklık" adındaki mekanın içindeki "eğlenceli" aktiviteler dikkatimi çekti. akşamın başında tucson adındaki bar ve orada doyuma ulaşamayanlar içinse ekstrem doyumların mekanı olan bataklık. bir eğlence mekanının adının bataklık oluşu tuhaf. oradaki insanlar eğlenmiyorlar, eğlenceye mahkum olmuşlar. ekstrem aktiviteleri bunu göstermiyor mu? eğlenmenin zevklerini öylesine arkalarında bırakmışlar ki, eğlence çölünün içinde kaybolmuşlar ve bir ölüm de olmadığına göre onları durdurabilecek tek şey gecenin güne dönüşü olabilir. ekstrem zevklerinizi her gece yinelemek zorunda olduğunuzu hayal edin..emin olun çileye dönüşmesi çok uzun zaman almaz, tabi başınıza bir iş gelmezse o da.
arzunun ayrımsızlaşması, eylemlerin anlamını yitirişi, yinelemenin sürekliliği, aşırılaşma..yaşamın ölümden koparılması da ölüm dürtüsüyle benzer sonuçları doğuruyor. içine kapanmış bir insanla eğlencenin renkli dünyasından çıkamayan bir insan birbirlerine benziyor olabilirler.
dizinin içindeki dünyalar-arası geçişe yakıştığını düşündüğüm bir şarkıyla sonlansın yazı:
https://www.youtube.com/watch?v=dymrnl_j9gi
(bkz: spoiler)
evlenirdim denilen dizi karakterleri
-
aşk-ı memnudaki nihat
gözü karısı*ndan başkasını görmüyor, onu her kosulda ailesine karsi koruyor, mukemmel bir baba, duzenli bir isi var, caliskan... daha ne olsun.
behlülle eğlenip nihatla evlenen peyker, idolümsün.*
sahibinden.com'un kapatılması gerekliliği
-
hiç kapatmaya gerek yok. aracını satmaya çalışanları puanlama özelliği ile birlikte ilana yorum yazma özelliği koyacaksın sonra otur seyret cümbüşü.