hesabın var mı? giriş yap

  • çoluk çocuk, iş güç sahibi bir galatasaraylı olmama rağmen ve galatasaray'ı buradaki çoğu ergen galatasaray taraftarı gibi uefa kupasından sonra değil monaco maçından beri tutmama rağmen hiç bir zaman matematiksel olarak kesinleşmedikçe şampiyon ilan etmeyeceğim takımım. belki ergenler hatırlamaz 2007-2008 sezonundaki şampiyonlukta son maçta kaybetseydik yine fener şampiyon olacaktı ama ben o maçta dahi rahat edememiş biri olarak özellikle tribünde olduğunu iddia eden "abi"lere sesleniyorum buradan. takımı adam gibi destekleyin. maç boyunca arabesk şarkı söylemeyin, gaza getirin ve şampiyonluk garanti havası ile maça gitmeyin. oyuncuları da bu psikolojiye sürüklemeyin. sakın şampiyon olmuş bir takımın maçı gibi maç öncesi şovlara girişmeyin. şu an lig tv'deki çakallar başlarını ellerinin arasına almış, nasıl bu yarışı son haftaya taşıyabiliriz diye düşünüyorlar. siz de şampiyonluk zaten bizim havalarına girerseniz ve takımı da bu havaya sokarsanız nah şampiyon oluruz.

  • mesela mutfağa girmesini yasaklamışsın. bunu da bir kaç kere kesin bir hayır sözüyle yapmışsın o kadar. şiddet uygulamamışsın, bağırmamış çağırmamışsın. bir daha asla mutfağa girmiyor. işin ilginci sen evde olsan da olmasan da girmiyor. tahmin ediyorum ki eve başka köpek gelse onu da mutfağa sokmayacak. mutfağa girmenin yanlışlığına gönülden inanıyor.

    resmen eve saçma bir din indirdik.

  • edit: gelişmeler üzerine güncelliğini kaybeden entry yeniden düzenlenmiştir. kuralları kamu yararı için ihlal ediyorum, bağışlayın.

    görkem sertaç göçmen bakırköy'de aracını vatandaşların üzerine sürdüğü görüntüler ile tepki toplayan kişidir. bir hakim olan annesi oğlunu savunmak için istifa etmiş ve avukatlığa başlamıştır. onları gündemimize sokan ise annesinin: "oğlumu savunmaya gururla devam edeceğim" sözüdür. bkz

    entry'nin güncellenme sebebi ise devletin bu eski hakiminin, 32 yıla kadar hapis cezası ile yargılanan oğlunun tahliye edilmesini sağlamış olması. kendisi adil yargılamadan dolayı mahkeme heyetine teşekkür etmiş. bkz. hal ve tavırlarıyla adalete olan inancımızı yıktığı için biz de kendisine teşekkürü bir borç biliriz. bu arada görkem sertaç göçmen'in babası da savcıymış. detaylar linklerde mevcut.

    bu eski hakim yeni avukat kişinin, hakimliği bırakmasındaki tek amacın oğlunu savunmak olmadığını iddia etmek mümkün sanırım. çünkü twitter paylaşımlarına bakınca kendisi kadına şiddet, çoçuğa taciz, tecavüz gibi iddialarla suçlanan herkesi savunmaya hazır gibi görünüyor. bkz

    tekrar etmek, onur ve adalet savaşçılarına bir borcumdur: aynur göçmen'in hakimliği bırakması ve oğlunu savunması gurur ile alakalı değildir. gurur çok farklı bir şeydir.

    ve yine tekrar etmeliyim ki aynur göçmen'in her ne sebeple olursa olsun hakimlik mesleğini bırakmasının devlete ve millete hayırlı olacağı kanaatindeyim. hem bu süreçteki tavır ve açıklamaları hem de twitter hesabındaki yazım ve mantık hataları, kendisi tarafından verilmiş hükümler ve yazılmış hüküm gerekçeleri hakkında bir fikir vermeye yetiyor.

    entry ve linkler için uyarıda bulunan "youtuber" ile "yeşil başlı govel santor"a teşekkürler.

  • öğrenildiği kadarıyla 3. havalimanı ile körfez ve 3. boğaz köprülerinin travmasını bir şekilde atlatmasına rağmen, en son çanakkale köprüsünün temelinin atılmasını kaldıramadığından gitmiş.

  • bu arkadaş dün amerika galibiyeti sonrası zehra'ya ''maç içinde zaman zaman düşüş yaşadın'' diya başlayan anlamsız saçma sapan, gerçekle alakası olmayan bir soru sorup daha teri kurumamış kızı ''düşüş yaşadığımı düşünmüyorum'' diye savunma yapmak zorunda bırakarak sevincinin içine sıçan arkadaş değil mi?

    kardeş sizi seçerek falan mı alıyorlar? canlı yayında kızın yüzü değişti lan...

  • evrimsel olarak tüm canlılar, hayatta kalmalarına yardımcı olan içgüdüler geliştirir; yiyecek bulmak, hastalıklar ve tehlikeler karşısında pozisyon almak, birlik olmak duygusu gibi. tüm bunlar insanın doğrudan güç istenci ile ilişkilendirilir. çünkü sosyalliği dayatan bir ortamda yalnız kalmak, hayatı tehlikeye atmaktır ve dolayısıyla yalnız olma durumu hayatî olarak korkuya neden olur. yalnız kalmaktan korkan bireyler, bir arada kalmak, daha iyi yaşamak ve daha fazla çoğalmakta öylesine başarılı olurlar ki, var olan en karmaşık sosyal sisteme sahip ve dünyanın coğrafi olarak en yaygın türü olan biz insanlar, toplu olarak bir arada yaşamı keşfetmiş oluruz, ki zaten temelde yalnızlık korkusu dna'mızda yazılıdır.

    insanların bir gruba ait olma, grup tarafından kabullenilme gibi önlenemez ihtiyaçları vardır, çünkü bir grubun parçası olmak hayatla başa çıkabilmenin bir yoludur. yalnızlık, sessiz ve karanlıktır bu yüzden tek olma duygusu ölümü çağrıştırır. araştırmalar, yalnız kalma korkusunun kökeninin bebeklik dönemine uzandığını, tüm bebeklerin ana rahminden kopuş esnasında bir tür anksiyete yaşadıklarını, zirve noktasının ise 8 ile 11. ay arasında gerçekleştiğini lakin anne ile kurulan yeni bağ sayesinde bu kaygının kendiliğinde kaybolduğunu söylüyor. bu bakış açısıyla evrimsel noktaya döndüğümüzde sosyal toplumun bir parçası olmanın itici gücü psikanalitik olarak açıkça görülüyor.

    yalnızlığın kendi içinde türleri vardır. tercih sebebi olmayan yalnızlık duygusu ağırdır. yalnız olmanın içgüdüsel kaygısı şiddetlidir ve diğer endişeleri de besler; belki insanlar tarafından yanlış anlaşılmış, kendisini yeterince ifade edememiş bir birey için sosyalleşmek, dünyadaki yerini kanıtlamak, amacını ve hayatının anlamını bulmakla eşdeğerdir. bu açıdan bakıldığında kişinin zorunlu tecriti, var olmamışlık hissini yaratabilir. garip görünse de, sosyalleşmek beyinde bir tür tehlike ile asimile edilir ve tehlikeden kaçınmak insan içgüdüsünün ve hayatta kalmanın bir parçasıdır.

    tercih sebebi olan yalnızlık türlerinden biri de arthur schopenhauer’un dile getirdiği, üstün zekâya sahip insanların ideal hâlinin yalnızlık, yani sosyallikten bireyselliğe yükseldiği türdür. başkalarının ne düşündüğü, nasıl yaşadığı umursanmayan bu yalnızlık türünde kişi narsisistik yönde bir gelişim gösterebildiği gibi aynı yolda yalnızlıkla bilgiyi pekiştirir, kendisi ile temasa geçer ve yaratıcılığının gelişmesine izin verir; ister sanatsal ister herhangi bir alanda; kişinin evren ile alışverişin temelinde yalnızlık keskin ve nettir.

    diğer bir yalnızlık çeşidi de, ara ara kişinin dünya ile temasını kesme isteğidir. yıllar önce okuduğum bir kitapta, bir zen ustasının doğayı ve dolayısıyla kendisini daha iyi algılamak adına haftanın bir gününü, hiçbir şey yapmama günü olarak belirleyip, o gün, dünya ile tüm bağlantısını keserek kendini disipline ettiğinden bahsediyordu. sanırım herkes meşgul olmaya o kadar alıştı ki yalnızlıkla zenginleşebileceğimizi unuttuk. zira schopenhauer’a göre arkadaş bulmanın temel nedeni de can sıkıntısından kurtulmaktır. ironik. (:

    yine tercihe bağlı olmayan diğer bir yalnızlık türü vardır ki toplumla duygusal bağ kuramamış olmak en bilinen nedenlerindendir. altında psikolojik etmenler yatar. yalnız kalmak sorun olabildiği gibi, toplumla bir arada zaman geçirmek de imkânsızdır. yalnızlığı sevmemek, diğer türlüsünü de becerememek... bana göre en acıtıcı yalnızlık türü bu; toplum tarafından yabani görülme riski, kendini bütünden zorunlu olarak ayırmak... bu bir seçim değil. kökeni, kişi için travmatik bir olay.

    sonuç olarak yalnızlık sessizdir, sizi yargılamaz ve yaşamı bir dış seyirci olarak görmenizi sağlar. yalnızlık sizi memnun edebilir çünkü sizi başkalarına karşı korur; sizi "insanlardan" gelebilecek her türlü kötülükten ve eleştirilerden kurtarır ve dünyanızı özel bir yer hâline getirir. yalnız kalmak istemek bir sorun değildir. aksine çok az insanın keşfetmeyi başardığı bir hazinedir. yalnızlığı seviyorsanız, özelsiniz.

  • babadan inşaat sektöründe olan adam, kendi kazandığı parayla istediği saati alır. mühim olan rüşvetle almasın, halkın vergisini hakkını yemesin.

    edit: özel mesajla küfreden bunu kenan sofuoğlu’nun lamborghinisiyle kıyaslayanlar oldu. vekilin lamborghininin vergisini ödemediğini hatırlatalım.

    düzeltme: vekilin derken, kenan sofuoğlu’nun şahsını kast ettim ancak sanki milletvekillerinin vergi ödemediği gibi bir anlam çıkmış. yurt dışından aldığı aracı yabancı olan eşinin üstüne kaydettirip vergiden kaçınmıştır.

  • komutanlar kendi aralarında tartışıyorlar. konu: biz haftada iki ya da üç karıları düzüyoruz. bu görev midir angarya mı? yarısı görevdir yarısı angaryadır diyor ve sonuçta bir yere varamıyorlar. hal böyle olunca hırs da yapmış vatandaşlar münazarayı sonlandırmak adına başkana çıkıyorlar: paşam bir maruzatımız vardır, biz işin içinden çıkamadık. yardım edin lütfen!
    buyrun diyor paşa. durumu anlatıyolar. paşa kızarıp bozarıyor ve sonunda "ben bilmem, yanlış adama sordunuz. halktan birine sormak lazım bunu, objektif bakar " diyor. kışlada halka en yakın kişi olarak paşa emirerini çağırıyor. giriyor selam verip asker. oğlum sana bişey soracağım, iyi düşün ve fikrini söyle, diyor. emredersiniz komutanım!. paşa soruyu soruyor. soru biter bitmez asker yapıştırıyor cevabı
    - görevdir komutanım
    - ama oğlum hiç düşünmedin. nasıl vardın bu fikre?
    - angarya olsa bize yaptırırdınız komutanım!