hesabın var mı? giriş yap

  • misal, 10-15 yıl önce öyle olsaydı ben üniversite okuyamayacaktım.
    çünkü maddi imkanım yoktu.
    kredi mi?.. üç kuruş öğrenim kredisi bile vermemişlerdi o zaman.

    sonuçta, üniversitede okuyamayacaktım.
    şu anda yaptığım mesleği yapamayacaktım.
    tanıdığım benim gibi onlarca arkadaşım gibi...
    çok muhtemeldir ki, çocuğuma da üniversitede okuma şansını, yani parayı sağlayamayacaktım.
    işçi çocuğuydum.
    işçi olarak kalacaktım.
    çocuğum da öyle kalacaktı..

    ama aldığım her nefes için vergi ödemeye devam edecektim.
    peki her bir boku devletten parayla satın alabileceksem, ben neden bu kadar çok vergi ödüyorum anasını satayım? bir tek polisin copu mu bedava kamu hizmeti olacak bu ülkede?

  • bizim ülkenin sorununu gösteren içerik. hep kötüyü örnek almak.amerikada sigortası olmayan tedavi edilmemiş ama tayyip sağolsun bize sigorta sormuyormuş. iş oraya geldiyse küba’yı örnek gösterin o zaman. eğitim sağlık her şey ücretsiz. adamlar çılgın çalışıyor. ne kadar aptal bir kafanın hezeyanı bu.

    edit:@kiray mahlaslı yazarın söylediğine göre gss prim borcu olanlar tedavi olamıyor. buna da cevap alalım.
    edit: gss prim borcu olanlar endişelenmesin lütfen, acilden giriş yaptığınızda borcunuz var diyerek geri çevrilmiyorsunuz. zaten gss prim borcunun ertelendiği yönünde mesajlar da geliyor. kendiniz araştırabilirsiniz son durumu.

  • dişlerini fırçalamayan adam dişi grisi bu. biz dişlerini fırçalamadan günde 3 paket sigara içen adam dişi grisi istiyoruz.

  • kabaca, geç osmanlı/erken cumhuriyet, 1930'lardan itibaren devlet feminizmi, 1980'lerden itibaren de ikinci dalga feminizm olmak üzere, üç dönemde incelenebilecek akım.

    osmanlı imparatorluğu'nun son dönemlerini kapsayan feminizm dalgası, özellikle son yıllara kadar sıklıkla görmezden gelinse de, serpil çakır'ın osmanlı kadın hareketi, yaprak zihnioğlu'nun kadınsız inkılap kitapları, ayrıca hayganuş mark'la ilgili yapılan "feminizm: bir adalet fermanı" gibi çalışmaların da etkisiyle bu döneme gösterilen ilgi artmıştır. şu anda bilindiği kadarıyla 1908-1923 yılları arasında 40'dan fazla kadın örgütü kurulmuş, okuma yazma oranlarının azlığına ve dağıtım imkanlarının sınırlılığına rağmen, oldukça fazla sayıda okuyucuya ulaşan 27 adet kadın dergi ve gazetesi çıkartılmış, üniversite de dahil olmak üzere, kadınların eğitim görme ve çalışma oranları artmış, 1917'de çok eşliliğe sınırlama getiren kanun çıkartılmış ve kadınların seçme-seçilme haklarıyla ilgili istekler ilk olarak bu dönemde dile getirilmiştir.

    erken cumhuriyet tarihinin, kadınlara ait en önemli ayrıntılarından biri ise, 16 haziran 1923'te, nezihe muhittin tarafından, cumhuriyet tarihinin ilk partisi olarak kurulan kadınlar halk fırkasıdır. bu parti, hem kadınların siyasi alanda temsilinin mümkün olmadığı gerekçesiyle, hem de daha sonra kurulacak cumhuriyet halk fırkası'na yönelik ilginin azalmaması için kapatılmıştır. partilerinin kapatılmasının ardından, kadınlar 1924 yılında türk kadınlar birliği'ni kurmuş (buradaki millileşme eğilimine dikkatinizi çekerim), 1925 yılından itibaren özellikle seçme ve seçilme hakları için çeşitli eylemler yapmışlardır. istedikleri haklarla, cumhuriyet gazetesi tarafından "havva'nın kızları, meclis'e girip yılın manto modasını tartışacak" diye dalga geçilse de, nezihe muhittin küstürülüp, siyasetten uzaklaştırılsa da, güç de olsa kadınlar 1934 yılında siyasi haklarını kazanmışlardır.

    1935 yılında ise 12. uluslarası kadınlar birliği kongresi türkiye'de düzenlenmiş, bu konferansın ardından özellikle chf'nin tepkileri daha da sertleşmiştir. ünlü hukukçu hıfzı veldet velidedeoğlu'nun 1935 yılında ülkü'de yazdığı bir yazıdan alıntılıyorum: "yeni türkiye’de bir kadınlık-erkeklik mücadelesi yoktur, olmamıştır ve olamaz. kadınlara bu haklar ne bahşedilmiş, ne de kadınlar tarafından mücadele ile alınmıştır. yapılan şey türk camiasında eksik kalmış olan bir işin diğer işler meyanında şimdi tamamlanmış olmasıdır." zaten sonrasında da türk kadınlar birliği kendi kendisini feshetmiştir.

    1980'lere kadar uzanan dönemde ise, kadın hakları "gerektiği zaman" erkekler tarafından savunuldu, kemalizm ve feminizm arasında borçlu olma hissinden kaynaklanan bir ortaklık kuruldu. seçme ve seçilme hakları elde edildi, fakat 1935'ten günümüze kadar meclise giren kadın sayısı 8794 erkeğe karşılık, 236 kadınla sınırlı kaldı. üstelik de kadınların yaşadığı pek çok problem görmezden gelindi.

    ikinci dalga feminist hareket, hem devlet feminizmi ile bir hesaplaşmayı başlattı, hem de toplumsal cinsiyet, taciz, beden hakları, kadın araştırmaları, kadın kütüphaneleri vs. gibi kavram ve kurumları da tartışmaya açarak, toplumun içselleştirdiği, cinsiyete dayalı ayrımcılıkları su yüzüne çıkarmayı hedefledi. hukuki reformlar için baskı yapmaya, bir de giderek yükselen oranda feminizmin orta sınıf, "beyaz" kadın hareketi olup olmadığını tartışmaya başladılar.

  • fragmanda gördüğümüz bu arkadaşın (görsel) kar trolü (snow troll) olduğu belirtilmiş.

    empire magazine'de yayınlanan yeni bir görselde, dizinin trollerinden birine ilk kez yakından bakma şansı buluyoruz. franchise'da daha önce troll'leri görsek de bu seferki troll diğerlerinden farklı olarak kar trolü olarak tanımlanıyor.

    franchise'da ilk kez görülen troll, peter jackson'ın yüzüklerin efendisi: yüzük kardeşliği'nde, moria madenleri'nde görülen mağara trolü (cave troll)'ydü. troller daha sonra the hobbit an unexpected journey'de de görüldü ancak bu yeni görüntü, henüz ekranlarda görülmemiş yeni bir trol türüne ait. dizide kar trolünün ne zaman ve nerede gözükeceği bilinmiyor ancak ismi bu trolün kış mevsiminin hakim olduğu bir yerde yaşadığını gösteriyor.

    fragmanda galadriel'in bir kutup manzarasında gezinirken gösterildiğini (video) düşünürsek, fragmanda elinde meşale ile kar trolü ile mücadele eden karakterin galadriel olduğunu varsayabiliriz. görsel - görsel

    kar trolünün dizide önemli bir role sahip olup olmayacağı bilinmiyor ancak jackson'ın ilk filminde trolün neredeyse frodo'yu öldüreceği göz önüne alındığında kahramanlardan birinin yolunun önemli bir anda bu troll ile kesişeceği de aşikar.

    kaynak

  • sedat peker’in iddialarıyla çalkalanması gereken bir içişleri bakanlığı varken gülşen’i hukuksuzca tutuklayan yargıya rağmen “yok kılıçdar aday olursa oy vermem, yok imamoğlu oyumu alamaz” gibi şımarıklıklarıyla artık yoran muhalif güruhtur.

    siyasal islamdan kurtulmak için, şeriat düzeninden önce son çıkışta bu şımarıklığı artık saçma bulmamız lazım.

    her gün yeni bir rezalet, her gün yeni zamlar, her gün yeni hukuksuzluklar gırla önümüze düşerken şuna oy vermem, o çıkarsa oyum reise demek; bu zehir altında eriyip gitmenin size müstehak olmasıdır.

  • 26.02.2017 cumartesi sabahı 05:30 da istanbuldan ankara’ya eşim, oğlum,teyzem, annem ve anneannem ile yaptığımız araç yolculuğunda saat 07:00 civarı düzce yakınlarında berceste dinlenme tesislerinde konaklamaya karar verdik.

    sabah annem kahvaltı ettiği için ben oğlanı yediririm birşey yemeyeceğim dedi. teyzem ve eşim 1, ben de 2 tane tost yemek istediğimi söyledim ve 4 tane tost siparişi verdik.
    anneanneminde dişlerinden sorunu olduğu için “ben açık büfeden birşeyler alırım” dedi ve kendisine salatalık, beyaz peynir, çeri domates ve zeytin ezmesi aldı. kocaman tabak içinde 3-4 malzeme var (açık büfe fiyatı 27,5 tl). sorun değil sonuçta işletmenin biçtiği fiyat bu ve yemek istiyorsan ödeyeceksin. neyse masamıza geçtik tostlar geldi annennemde kahvaltısını aldı yemeye başladı.
    anneannem kendi çatalını aldı ama masaya 4 tane daha çatal geldi bir de 2 sepet ekmek getirdiler. önceleri anlam veremedik ama işletmenin ikramı falan sandık ve yemeklerimize devam ettik. o arada teyzem, anneanneme dedi ki ”anne ya peynir çok güzel duruyo alayım biraz” dedi ve masadaki 4 çataldan birini alarak peynir alıp yedi.

    aradan 1 dk geçmeden tipinden şef olduğu anlaşılan biri geldi elinde sipariş aldıkları cihazdan var ve masaya doğru bakıp bişeyler ekle çıkar yapmaya başladı. sonra bana gönderek “ne almıştınız?” dedi. bende başladım anlatmaya 4 tost var 2 si kaşarlı 2 si karışık 1 de açık büfe var” tamam dedi ve sonra ağzından o saçma kelimeler dökülmeye başladı.” efendim işletmemizin prosedür gereği açık büfe kahvaltı tek kişiliktir ve ortak yenilemez” bende dedim ki “zaten ortak yenmiyor sadece teyzem içinden çatalla peynirden aldı” “hayır alamaz dedi o kişiye aitir masadaki diğer kişilerle paylaşılamaz.” bundan sonrasını aşada konuşma şeklinde yazıyorum.

    şef : hayır alamaz, o kişiye aitir masadaki diğer kişilerle paylaşılamaz
    ben : bir dakka yanlış anlamadım dimi masaya 4 çatal getiriyorsun 2 sepet ekmek getiriyorsun ki zaten elimizi sürmüyoruz bir de özenipte içinden çatalın ucuyla da olsa peynir zeytin vs alamayız öyle mi?
    şef : evet efendim.
    ben : peki o zaman aynı arabada geldiğimiz anneannemin yediğinden canımız çekmesin diye başka masaya mı oturtalım yani?
    şef : onu bilemem o sizin kararınız.
    ben : arkadaşım ben bunun parasını verdim mi? evet verdim. sonuçta bunu kaç kişiyle yiyeceğim bana kalmış.
    şef : kahvaltı 1 kişiliktir ama eğer bir başkası da o tabaktan alırsa 27,5 tl de onun ödemesi gerekir.
    ben : dalga mı geçiyorsunuz!!!
    şef : lütfen sakin olun beyefendi.
    ben : bana sakin ol diyorsun, 1 kişi açık büfe yerken 4 çatal ve 2 sepet ekmek getiriyorsun içinden aldık diye herkese kahvaltı fiyatı yazarım diyorsun.
    şef : bakın beyefendi, buraya öyle kişiler geliyor ki 1 kişi açık büfe alıyor herkes ondan yiyor onu demek istiyorum.
    ben : önce bize bir bak nasıl tipler olduğumuza bak. 72 yaşında anneannem, teyzem,annem eşim ve oğlumla masada oturuyoruz ve 3 kişi 4 tane tost söylemiş yiyor,1 kişi hiç kahvaltı etmiyor çocuğa yemeğini yediriyor. açık büfe almış anneannemin tabağında sadece salatalık,zeytin domates ve birazda peynir var. maksadım kötü olsa tostları niye söyleyeyim. hadi onu geç açık büfeden 4 kişi 1 tabakta yiyecek olsa sadece salatalık vs koyar mı? sucuk salam pastırma ne varsa alıp o tabağı doldurmaz mıyım? bir de derim ki oğlum getir ordan 2-3 sepet ekmek mis gibi doyurmam mı karnımı?
    şef : haklısınız beyefendi ama işletme prosedürümüz böyle?
    ben : göster o zaman prosedürü utandır beni bende herkes için kahvaltı parası ödeyeyim?
    şef : girişte yazıyor efendim 1 kişilik kahvaltı 27,5 tl dir diye.
    ben : o doğru ama kimse kimseden özenemez tabağından birşey alamaz yazıyor mu?
    şef : kahvaltı 1 kişiliktir diye yazıyor işte.
    ben : şuan iyice saçmaladınız farkındasınız dimi. (masadaki herkese kalkın dedim bunlardan bişey olmaz laf anlamaz bunlar gidiyoruz)
    şef : siz bilirsiniz efendim.

    kasaya geldik şef de yanımda dedi ki 1 kahvaltı parası alın. bende dedim ki hayır sizin gibi firmanın bana yapacağı kıyağa ihtiyacım yok. 1 açık büfe, 2 kaşarlı,2 karışık tost,açık büfenin yanında verilen 1 çay hariç 4 tane de çay var. 53 tl ödedim. o arada 2 de garson yanımızda. garsonlara dönüp dedim ki bi düşünün ki 5 kişi yemeğe gittik 4 tanemiz tost yedi ahanda bu şef arkadaşta açık büfe yedi. garsona dönerek sende şef’în tabağındaki peynirden özendin çatalınla aldın olamaz mı dedi verdiği cevap daha da vahim “ olmaz efendim istanbulda bile böyle bir prosedür yok burada da olmaz dedi” bunun üzerine diyecek laf bulamadım gerçekten. tabii ki bu konuşma başladığından bu yana benim sesim yüksek şekilde konuştum ki tüm müşteriler duysun anlasın diye. çıkarken şef’e sizi şikayet edicem haberiniz olsun dedim ve verdiği tek cevap ”ismimi de vereyim onuda yazarsınız” oldu.
    siz siz olun yolculuk yaparken berceste denilen tesise asla ama asla girmeyin.

  • yarışma:çocuktan al haberi

    sunucu : tosberke'ye büyüyünce ne olmak istediğini sorduk, sizce ne cevap vermiştir?
    anne:doktor.
    baba:polis.
    sunucu :tosberke, büyüyünce ne olmak istiyorsun canım?
    tosberke: vapur.