hesabın var mı? giriş yap

  • "15 yildir boyle bir sey yasanmamis"mis...

    arkadas 16 yildir yasandi mi?
    peki ya 17 yildir?

    ulan ben 30 yildir bu ulkede lokal elektrik kesintilerini gordum de, ulke genelinde elektrik kesildigini ilk kez goruyorum.

    bunun ne kadar onemli oldugunun farkinda misiniz?
    ulke milli guvenliginin tehlikede oldugunun faskinda misiniz?
    su durumda bir cok savunma mekanizmasinin devre disi kaldiginin farkinda misiniz?
    tabii ki degilsiniz.
    olsaydiniz "15 yildir bidi bidi..." diye sacmalama geregi duymazdiniz.

    (bkz: haarp) projesi. adamlar savas durumunda, enerji bombasi ile bir sehrin tum enerji kaynagini devre disi birakarak, radar sistemlerinden, hava savunma sistemlerine kadar her seyi devre disi birakacak teknoloji gelistiriyorlar.
    neden?
    sen daha ne oldugunu anlayamadan, ucak bile kaldiramadan kafana cokebilsin diye.

    21. yyda ulke genelinde elektrik kesiliyor...
    saka gibi derler ya,
    saka degil, trajik...

  • bir kadinin omru boyunca karsilasabilecegi en buyuk hesaplasmalardan biridir muhtemelen kendisini istemeyen bir adamin aslinda iyi biri oldugunu kabullenmek.

    asik oldugu erkegin hicbir zaman kendisini istememis oldugunu ya da artik istemedigini ogrenen kadinin kabullenme sureci uzundur. elisabeth kubler-ross'un tanimladigi 5 stages of grief yani sevdigini kaybeden insanin gectigi 5 asamanin tamamini gecer kadin. yani

    - inkar* --> "olamaz boyle bir sey. o beni hala seviyor. benden vazgecemez."
    - ofke* --> "allaan salaa! ben fazlaydim ona. cok fazlaydim. degerimi bilemedi."
    - pazarlik* --> "belki de yeterince anlayisli olamadim ona. daha anlayisli olacagimi soylesem kesinlikle yeniden beni ister."
    - depresyon* --> "ben onsuz ne yaparim?"
    - kabul* --> "ne yapalim. beni sevmiyor."

    bu asamalarin bazen bir ikisini atlar kadin. ya da bazi asamalari hizlica gecer. bu asamalarin hangi hizda gecilecegi, kaybedilenin yoklugunun ne kadar belirgin olduguyla baglantilidir genelde. nihayetinde bittigini, adamin onu istemedigini kabul eder.

    adamla kadinin karsilasmalari ya da kadinla adamin cevresinin karsilasmalari mumkun degilse, kadin artik pacayi kurtarmistir. mutlu mesut devam edebilir hayatina. arada hatirlayip uzulse de daha fazla hirpalanmaz artik. adam hakkinda kafa yormaz, kendini suclamaz, adami suclamaz. oldu da bitti masallah...

    butun bu asamalari gecip rahata kavustuktan sonra bazen hayat kadini rahat birakmaz.

    bir gun bir arkadasi ile bir cafede oturup kahve icerken, yanindaki arkadasinin bir arkadasi gelir masaya mesela. laf doner dolanir adama gelir. kadinin adamin tanidigini bilmeksizin bu arkadasin arkadasi adamdan bahsetmeye baslar. ne kadar iyi kalpli, ne kadar sevecen, ne kadar duygusal,... oldugundan. adamla yasadiklari guzel anilardan ornekler verir ustune. kadin susar.

    bir kac gun sonra baska bir ortamda yine kadinin adamla yasadigi maceradan habersiz insanlar adamin bahsini acar. yine o mukemmel adam, yine o dunya sekeri, dunya zekisi, dunya yeteneklisi, dunya duygusali adam... kadin yine susar.

    kadin, kendisini uzen, kendisinin kalbini paramparca eden adamin aslinda kendisini taniyanlarin bahsetmekten hoslandiklari o mukemmel adam oldugunu duydukca daha da uzulur.

    herkese karsi anlayisli, herkese karsi vicdanli, herkese karsi yardimsever olan adamin dunyada canini yaktigi, uzdugu, kirdigi tek insanin kendisi oldugunun ayirdina varir sonunda. diger insanlardan ne eksigi oldugunu dusunur. dusunur de bulamaz. herkes dr. jeckyll ile karsilasmistir da mr. hyde'la karsilasmis tek insan kendisidir yeryuzunde.

    kendisine yasattigi onca acidan sonra onun aslinda "iyi" biri oldugunu kabullenmesi gerekir. o bes asamadan bir tur daha gecer. ama bu sefer kaybettigi adam degildir aslinda da kendine olan guvenidir. nihayetinde yasadiklarinin ana fikrini bulur, ki bu da cogu zaman "ben sevilecek kadin degilim." olur.

    not: bu entryye katkilarindan dolayi alright isimli sarkisi icin zap mama'ya, i'm a fool to want you yorumu icin lisa ekdahl'a, yazarken ictigim bir paket parliament sigarasini philip morris products s.a.'nin verdigi lisans kapsaminda ureten philsa as'ye ve tabii ki adama* tesekkuru borc bilirim.

  • aralık 2007'deki bir röportajında şöyle buyurmuş:

    “ben karapınar’da 20 hanelik bir köyün çocuğuyum. köyler arası maçlarda çok top oynadım. daha o zamanlar yıldızdım. brezilyalı usulü kıvrak oyun stilim nedeniyle bana beyaz zico derlerdi.”

    http://www.aksam.com.tr/…futbolunda_jole_ekolu.html

    ***

    demek ki bülent hocam o yıllarda bir elf köyünde yaşıyormuş. köylü dostlarımızın, doğal görünümü itibariyle zaten sütaş peyniri gibi bembeyaz olan zico'nun rengini bile yeterince beyaz bulmamalarının başka açıklaması olamaz. valla tansiyonum düştü sabah sabah...

  • 50-60 tl için fotoğraf çekecek zamanı yok ama internete ilan koymaya, bir sürü mesaj yazmaya zamanı var. o ilanı oraya koyduysan ölçüsünü vs yazacaksın. çanta satıyorsun ölçüsünü bilmeden olur mu?

  • adam gelmeyin amk demiş işte. gitmeyin işte amk...

    edit: kafenin cevabını okudum da, kitap okumayı yasaklayınca böyle oluyor işte. bize yasaklayacağınıza siz de biraz okumayı deneseniz... o nasıl bir yazı amk?

  • okulda en ön sıraya oturmakla, telefonuna müzik indirmekle, spor yapmamakla kıroluk arasında ilişkiyi hala çözebilmiş değilim. arka sıralarda dersi dinleyemiyordur, ilgisi dağılıyordur? boyu kısadır ya da gözleri bozuktur tahtayı göremiyordur? vakti yoktur spor yapamıyordur? veya belki yaşadığı muhitte rahatlıkla sporunu yapabileceği parklar, spor alanları yoktur ve parasızlıktan spor yapamıyordur? ipod'u yoktur müziklerini telefondan dinliyordur? tabi siz aşırı derecede mükemmel, entellektüel, sportif ve zenginsiniz ya kendi halindeki kızlar bile size göre kıro. hepiniz paşa torunusunuz ondan herkese burun kıvırıyorsunuz. ekşi'de ne tür ruh hastaları dolaşıyor belli değil.

  • istanbul'da başıma gelmiş bir olaydır. biraz iri yarı bir adam olmamdan biraz da uzun sakallarım yüzünden olduğunu düşünüyorum. şehirdeki ilk gezintilerim sırasında kaybolunca birini durdurup sorayım şu durağın nerede olduğunu diye düşünmüştüm. yoldan geçen benimle yaşıt sayılacak genç kıza doğru yönelip pardon şu şu durağa şuradan mı gidiliyor hedey hödöy demeye kalmadan genç kızımız "ay git be üff." tarzında bir laf sarf edip adımlarını hızlandırdı. o an üzülsem mi oradan koşarak uzaklaşsam mı bilememiştim.

    bende bir tane kestaneci buldum. biraz kestane aldım biraz da yol sordum. durakta otobüsü beklerken de kestaneleri yedim. özetle yol soracaksanız yoldan geçenleri durdurmayın arkadaş. saçma sapan tepkiler alabiliyorsunuz. gidin kestaneci bulun.

  • sizi bu dünyadan koparabilen bir kitap, güzel bir albüm ve edinilecek düşük ücretli bir hobi (karakalem, dans vs) ile bir nebze de olsa bu durumun üstesinden
    gelinebilir diye düşünüyorum.

    hemen niye ölüyorsunuz canım.

  • annemle babamın mutfak robotu diye bir şey çıktığından söz etmelerine kulak misafiri olduğumda ufkum çağ atlamıştı. düşünsenize, mutfakta bir robot ve her şeyi yapıyor!
    daha sonra dayımların mutfak robotu alıp çok memnun kaldıklarını da konuştular, iyice heyecanlandım.

    dayımlara gitmeyi iple çektim ve gittik de. girdiğim gibi mutfağa yöneldim robot arıyorum, yok. başka odalara gitmiştir(!) diye bakınıyorum, yok. sonunda yengeme robot nerede diye sordum. buzdolabının üstünde yavrum dedi. mutfağa gidene kadar, "herhalde şarj oluyorken oraya kaldırdılar" diye düşündüm.

    sonra onu gördüm o tipsiz aleti. duygularımla hayallerimle* oynadınız mühendizler, alt tarafı doğrayan makine icat etmişsin bu kadar iddialı bir isim koymak nedir?