hesabın var mı? giriş yap

  • bir paylaşımında "kadınlarımız" ifadesi geçiyor diye zülfü livaneli'yi linç eden, çoğunluğu feministlerden oluşan kesimdir.

    gerekçe şu:

    "neden 'kadınlarımız' deyip sahiplik ifadesi belirtiyorsun?"

    "biz, kimsenin bir şeyi değiliz."

    "sadece 'kadınlar' diyeceksin."

    hiç beklemediği bu tepki karşısında adamcağız şu açıklamayı yapmak zorunda kalmış:

    -----
    beyinlerdeki hastalık korkunç düzeyde. bazı kadınlar korkunç cinayetleri unutmuş, “kadınlarımız” dememi eleştiriyor. peki , çocuklarımız, yurttaşlarımız, yoldaşlarımız , işçilerimiz de demeyelim. kadınlarımız diyen nazım hikmet’i de sansürleyelim. oldu mu?

    peki bu kadar soğukkanlı biçimde davrandığınız öldürülen, yakılan kadınlar için öneriniz ne? kadınlarımız’ı kadınlar’a çevirmek mi?

    sahiplenmek ile sahip çıkmak iki ayrı kavram.
    -----

    "kadınlarımız"lı paylaşım
    açıklama

    neden bu ülkenin hiçbir şeyi normal değil?

  • yerde yatan hariç, yüksek miktarda kişiliksizlik içerir.

    abi ben bu milleti anlamıyorum ya. hayır yani sizi bu şeye yaptırmaya iten güç nedir çok merak ediyorum. anadolu çomarı denilen şey bu işte.

  • bir kac yabanci ulke gormus bir insan icin hic de eglenceli olmayan, hic bir gorsel farklilik sunmayan bir sehirdir. ne alisverisin en iyisini yapabilirsiniz, ne yemegin en iyisini yersiniz, ne de saray-muzenin en iyisini bulursunuz.

    fakat sehirdeki insanlarin yasam sekli -ki iste bunu sehir sagliyor- gercekten takdir edilesidir ve kiskanilasidir. ama bunun da oyle kolay kolay standart bir seyahatle farkina varamazsiniz ne yazik ki. uzun bir sure zurih'te gercek bir isvicreli gibi yasamaniz gerekir.

    eger yolunuz dustuyse, bu olayin bir demosunu tecrube edebilmek icin derim ki bir aksam, ertesi sabah yaniniza alacaginiz takim elbiselerinizi hazirlayin. 22:30 gibi yatin. haftaici gece gec saatlere kadar kalmak calisan isvicreliler'in yapacagi bir sey degildir. sabah 5:30'da kalkin, tirasinizi olun ve esofmanlarinizi giyip, dun aksamdan hazirladiginiz takim elbiselerinizi de yaniniza alip saat 6-6:30 gibi sehirdeki kapali yuzme havuzlarindan birinde olun. otelinizden, kaldiginiz yerden havuza olan guzergahi da onceki aksam internetten cikartmis olun. o saatte acik olan 2 tane var zaten: hallenbad oerlikon veya hallenbad city. orada o saatte yuzme takimlarinin yani sira, guzel arabalarini park alanina park etmis son derece elit isadamlari ve iskadinlari goreceksiniz sabah sporunu yapan. sayilari da epey fazla olacak. 1 saat kadar sporlarini yapacaklar, sonra yanlarinda getirdikleri takim elbiselerini, kiyafetlerini giyip islerine gidecekler. bazilari da o sik kiyafetleriyle tertemiz otobuslerine binecek. siz de gonul rahatligiyla kullanabilirsiniz bu otobusleri falan; fakir damgasi falan da yemezsiniz. kahvalti olarak da gipfeli ve kahve yaptiniz mi tamamdir. zurih'lilerin gunluk rutinlerinden bir kesit yasadiniz.

  • şu cümle tam sabah gazetesi okurunun zeka seviyesine göre ibretlik:
    "hoca efendiyle konuştum bütçe de sıkıntımız yok size sınırsız para ama seçimi alın israil'le abd'ye yalancı çıkmayalım"

    ahahahahahahaha

    keşke konuşmanın son metni şöyle bitseydi daha inandırıcı olurdu:

    "yakında tüm dünyayı ele geçireceğiz avnicim ! hadi faiz lobisi ve dış güçlerle beraber zavallı müslümanların işlerini bitirelim. ama tayyibe dikkat edelim. paralelin işini bitirecek. çok zayıfladık. onun sarayı var ve onu çok kıskanıyoruz. lanet olsun. ben camide bira içip bir kaç türbanlı dövüp geliyorum. yaşasın 28 şubat! nihahhahaha"

  • modaevinin içinde parfüm satışına başlamış ilk terzidir.

    1901 yılında "dünyanın ilk giyim modası markası" diyebileceğimiz house of worth'de (charles frederick worth) işe başlayan muhterem, 1904 yılında rue auber no:5/paris'te kendi butiğini açmış, bir sonraki yıl ise denise isimli hanım ile evlenerek hanımefendiyi markanın en bilindik modellerinden biri yapmıştır.

    1914-1918 yılları arasında geçici olarak butiğini kapatarak orduya hizmet vermiş ve bu dönemde askeri paltolarda kumaş kullanımını asker başına 75 santim, dikim süresini ise dört saat kısaltarak takdir toplamıştır. savaşın bitişi ile işine geri dönmüş ve tasarımları ile alemleri çalkalamaya devam etmiştir.

    sonraları büyük kızı rosine'in adına kurduğu "les parfums de rosine" markası ile emannuel bouler, maurice shaller ve henri alméras (efsanevi "joy"u bilir misiniz?: patou'nun 1930'da çıkardığı bu parfümün tasarımcısı da almeras'dır) gibi parfümörlere tasarlattığı parfümler ile döneminde oldukça sükse yapmıştır. parfümlerinde genelde gülün baskın olduğu çiçeksi bir koku profili hakimdir.

    poiret'in parfümlerini neden kendi adı ile satmadığı bir muamma konusudur ve bu kritik hata ile birlikte "kendi adına parfüm çıkaran ilk modacı" ünvanını gabrielle chanel'a kaptırmıştır.

    gabrielle chanel'in no.5 için söylediği rivayet edilen "kadın gül gibi değil, kadın gibi kokmalı" sözü, aslında dönem itibariyle en büyük rakibi olan poiret'in gül/çiçek temalı parfümlerine alenen laf geçirme çabasından başka bir şey değildir.

    1921 ile 1925 arasında paris, cannes, deauville, biarritz ve la boule'deki butikleri ile altın çağını yaşamış, zamanın ruhunu yakalayamamasından dolayı işleri kötüleyince 1929'da iflasını ilan etmiş, eşi denise tarafından terk edilmiş ve 1944'te yoksulluk içinde ölmüştür.

    1991 yılında kızı için kurmuş olduğu parfüm markası, yani les parfums de rosine, marie-hélène rogeon tarafından reanime edilerek kıyısından köşesinden parfüm pazarında duyulmaya başlanmıştır.

    kısaca; modacıların parfüm çıkartmaya ilgisi paul poiret ile başlamış, chanel ile marka ve koku özdeşleştirilmiş ve nihayetinde raflardaki 10 parfümün 8'inin modacı markası ile konumlandırıldığı bugünlere gelinmiştir.