hesabın var mı? giriş yap

  • futbol topu sahibi olmak bi mahalledeki zenginlik göstergesi bence budur, o yıllarda yaşayan bi çocuk için .
    he bir de action-man veya barbie bebekleri olanlarda zengin sayılırdı.

  • kendi memleketimiz için konuşuyorsak misafir odası gibi saçma sapan bir mekana sahip olmamasıdır. en pahalı kendince en güzide olan eşyaları bir odaya koy ve oraya müze veya showroom muamelesi yap. bu kadar saçma sapan bir davranış olamaz. bundan vazgeçmek bile modernlik adına yetmez ama olumlu bir davranıştır.

  • is gorusmelerinin banko sorusudur, muhakkak cikar.

    rakam olarak degil "bu isi gercekten istedigim icin buradayim, maas olarak beni tatmin edecek bir sey teklif edeceginizi dusunuyorum" tarzi bir cevap vermenizi beklerler.

    rakam olarak cevap verince de "firmamizda calismayi maas icin mi istiyorsunuz" derler bir de. yok anasini satayim spor olsun diye calisacagim. para icin calismak ayip mi? kari mi satiyosunuz firmada?

  • orson welles'in ilk filmidir. " genius boy" yani dahi çocuk olarak adlandırılmıştır bu filmden sonra. çektiğinde 25 yaşındaydı.

    bu film için özel lensler üretildi , senaryosu ve "rosebud" kavramı bir ikon haline geldi. halkı sorgulamaya itti. o zamanlar sinemaya insanlar sanat değil , " eğlence aracı" olarak bakıyorlardı. citizen kane hollywood seyircisini değiştirdi. klasik sinemanın ötesine geçti. alan derinliği konusunda kendisini aştı.

    alan derinliği

    bu fotoğrafta gördüğünüz üzere üç ayrı kompozisyon var. pencereden görünen kane , babası ve masadaki annesi ve eleman. işte bunu o zamanlar yapmıyorlardı. sinematografik açıdan bir devrim yapmıştır kendisi. resim tablosu gibi çekimleri vardır.

    perspektif
    perspektif 2

    citizen kane için ilk sahte belgesel de diyebiliriz. amerikada siyasetçi ve gazete yayımcısı william hearst'ü örnek alarak yaptığı karakter charles foster kane'dir. bu yüzden zamanında çok büyük tepkiler aldı ve bildiğin hollywood sinemasından koparıldı orson welles.

    modern zamanların , modern sinemanın izleri de vardır filmde. sanki geleceğe gidip geri gelmiş gibi. bahsettiği konular , şehir hayatının yarattığı psikolojik sorunlar , dertler ve sosyolojik etkisi. bunların üstüne bir de sinematografik olarak da milat gibi çekimler.

    sinemanın senaryodan ibaret olmadığını (olsa bile senaryo muazzam, laf edemezsin.) seve seve(!) öğretmek lazım aslında. ülkede az biraz kültürlü olan herkes kendini film eleştirmeni sandığı için aslında bu eleştiriler.

  • derhal bir bmw, mercedes sahibi olmak. hadi o olmadı audi bari olmalı. o da şık duruyor.

    ondan sonra yapacağı her hareket nasılsa iyiye yoruluyor.

  • iki-uc hafta evi hic supurmeyip sonra temizlik esnasinda elektrik supurgesinin yerden cektiklerinin borudan gecerken cikardigi citirtilari keyifle dinlemek.

  • siz hiç kalbinizden taşan sevgilinizin bir başka aşk için ağladığını gördünüz mü?

    ben gördüm, bir kere.

    çok ağlanırsa kör olunur mu? bilen vara yazsın bana, neyse.

    bir aylık bir amerika tatili idi sadece. gözleri parlamıştı böyle bir imkan doğdu gitmeli miyim sence derken. hayatımda hiç kimseyi öyle yüreklendirmemiştim sanırım, kendim de dahil.

    her şey bu tatille başladı, hayatımın bu kadar boka saracağı hiç aklıma gelmezdi, felaketlerin bir alıştırma dönemi olmalıydı bana göre, böylesi zalimlikti.

    siz hiç alkolle arası iyi olmayan sevgilinizi zil zurna sarhoş bir bar köşesinde ağlarken buldunuz mu?

    ben buldum, bir kere.

    ıslak suratını omzuma gömüp "çok canım yanıyor" dedi. bende can kalmadı diyemedim.

    ellerimi tutup "ben başkasına aşık oldum" dedi. ben bir daha sevemem diyemedim.

    tüm renkler soldu, etraftaki tüm ışıklar söndü, ben karanlıktan korkuyordum ve elimi bir başkasına aşık bir adam tutuyordu. dramın dibi.

    tekrar omzuma gömülüp hıçkırıklarla ağlarken "sana bunu nasıl yaparım, ama aşık oldum, nasıl yaparım" diye boğuk bir sesle nefesini gömleğimden içerilere kadar üflüyordu hırsla.

    fıtı fıtı fıtı, çok duygusallaştım, tamam neyse, git ve mutlu ol dedim, evet ellerimle ittim onu, başta direndi sonra bir kelebek gibi süzüldü canını yediğim.

    bazen aşk gider, anılar kalır. bazı sevgililer başkalarına aşık olabilir ve siz bir daha sevemeyebilirsiniz.

    elimi tutabilirsiniz.

  • o değilde gene çıtayı çok yükselttik bu gol sayesinde, hiç bi boku beğenemiycem ben bundan sonra.

    - aşkım önemli değil her erkeğin başına gelir arada bu...
    - adriana allahın adını verdim sus!...

  • adamın biri bi kahveye girmiş. millet kahvede baya gülüyor eğleniyor filan. napıyor lan bunlar demiş bakmış birisi ordan bağırıyor,

    - 45!

    herkes yerlerde

    - 7!

    ağlamışlar gülmekten.

    - 51!

    buna da gülmüşler baya.

    adam merak etmiş sormuş,

    - neye gülüyorsunuz böyle?

    kahvenin eskilerinden biri sinan özen'in şu bakışını atarak;

    http://t2.gstatic.com/…mages_up/sinan ozen1.jpg&t=1

    "sen yenisin galiba" demiş. "biz bu kahvede sabah akşam fıkra anlatırız. öyle çok fıkra anlatırız ki artık yorulmayalım diye fıkraları numaralandırdık. misal 5. fıkra temel ingiliz alman uçaktalar filan.. herkes ezbere biliyor. biri 5! diyince hepimiz fıkrayı hatırlayıp gülüyoruz" demiş.

    adam teşekkür etmiş,

    sonra "7412" diye bağırmış

    bağırmasıyla birlikte bütün kahve yerlere yapışmış. sandalyeden düşenler mi dersin, gülmekten sıçanlar mı dersin, burnundan sümük gelenler mi dersin, millet paramparça, konuşacak halleri yok, gözleri yuvalarından çıkacak.

    adam şaşırmış "niye buna bu kadar güldünüz" demiş

    zar zor konuşanlardan birisi cevap vermiş

    - bu fıkrayı daha önce hiç duymamıştık