hesabın var mı? giriş yap

  • az önce balkona çıktım. aşağıda iki tombik teyze vardı. başörtülü, kendi halinde, ellerinde eczane çantası olan ve sürekli bir yerlere yetişen teyzelerden. ne konuşuyorlardı anlamadım, biri diğerine şunu dedi:

    "benim içim dışım bir, içim de şişko, hep yemek düşünüyorum kötülük değil"

    kahkaha attım. inip teyzeyi yiyesim geldi. kırt kırt kırt!

  • temel, hac farizasını yerine getirmek üzere eşi fadime'yi de yanına katıp kabe'ye gitmiş.

    sıra şeytan taşlamaya gelince fadime kocaman taşları alıp iblise fırlatıyor. her seferinde daha büyük bir hınçla koca koca taşları alıyor, "kör gözüne şeytan" diyerek fırlattıkça fırlatıyor.

    elinde taş kalmayınca ayakabısına eğilip çıkarıyor.

    tam fırlatacakken temel yetişip kolundan tutuyor ve sinirli bir şekilde, "sen ne yapıyorsun?" diye soruyor.

    panikleyen fadime, "şeytan taşlıyorum ne yapacağım?" diyebiliyor ancak.

    aldığı cevaptan tatmin olmayan temel iyice hiddetleniyor: "ula manyak mısın kadın? sen bunun kim olduğunu biliyor musun?"

    fadime, "kim olacak şeytan iştee" deyince önce "ya sabır" çekiyor, sonra hafiften kulağına eğilip akıl vermeye başlıyor:

    "ula gözünü seveyim beni çıldırtma! taşladığın şeytan bir zamanlar allah'ın en sevgili meleğiymiş. yarın onların arası düzelir, biz kötü oluruz. sen her ihtimale karşı taşları ölçülü at!"

    ...................

    belki daha önce burada yazılmış bir fıkra olabilir ama çalıştığım kurumda 15 temmuz darbe girişimi sonrası fetöcü olduğu için khk ile atılan vatandaşların bir bir geri döndüğünü ve çalışmadığı döneme ait maaşları da faiziyle aldığını görünce (ki kendileri net fetöcüydü) bu fıkrayı bir anımsamak, anımsatmak istedim. hatta dur bununla ilgili bir de başlık açayım.

    (bkz: fetöcülerin memuriyetlerine bir bir geri dönmesi)

  • parfüm almak için girilen parfümeride, parfüm şişesinin yere düşüp kırılması ve akabinde arkadaş görünümlü iki yamyamın t-shirtlerini çıkarıp yerdeki parfüm ziyan olmasın diye üstüne bastırmaları.

  • ben bir kere küçükken bu konuyu dedeme açtım. "işte ona renk körü denir" dedi. konu kapandı.

  • osmanlı döneminde istanbul tahtakale'de açılan ilk kahvehane olan kiva han'in sahipleri suriyeli şems ile arap hakem'dir. bu ikili osmanlıda hem kahvenin hem de yeni kahvehanelerin önünü açar. kahve tüketimi arttıkça çubuk, tütün, afyon, nargile tüketimi de beraberinde artar. halk sınıf ayrımı gözetmeksizin bu yeni eğlence mekanlarına akın eder ve kısa sürede kahvehaneler bu sayılanlara ek olarak "her tür numaranın" döndüğü ve döndürüldüğü yerler haline gelir. bu durumdan rahatsız olan yönetim ve yönetime yakın kişiler, şeyhülislam'a fetva çıkarttırarak kahveyi ve kahvehaneleri yasaklattırır. işte o yasaklar!! (bkz: #17037419)

    yasakla beraber kahveler hışımla denize dökülür, kahvehaneler kapatılır ve uzun yıllar halkı soğutmak için bu söylem kullanılır --> ne şam'ın şekeri ne arabın yüzü

    zira o dönemde şeker şam'dan (akılları sıra suriyeli şems'e gönderme yapıyorlar), kahve ise araplardan gelmektedir (arabın yüzüyle de hakem'e laf geçiriliyor, hani kahve de arabın yüzü gibi koyu renk ya) olmaz olsun deniliyor olmaz olsun! bugün gelinen noktada ise ambargolarla şeker az miktarda ülkemiz pancarından, bol miktarda amerika ektirmesi mısırdan, kahve ise brezilyanın çöpe atılacak bunlar kenarda dursun diye ayıklanmış kahvelerinden gelmekte.

    dipçik not: merak edenler için, şems ve hakem bu yasaklar yüzünden tekrar kendi ülkelerine dönene kadar kahvehane işinden hayli iyi para kaldırmış evet.