hesabın var mı? giriş yap

  • (bkz: boykot)

    yarın bir gün türkçe de gidecek elimizden. türk'üm demek bile suç olacak.

    ulan ülkeyi bir anda arabistan'a çevirdiniz. ne bitmez illetmişsiniz, lanet olsun.

    not: bu ülkede gerçekten büyük bir pembe kıçlı sorunu var. bunlara göre türkiye'ye, türk'e karşı hiç olumsuz bir şey yok. hatta yapılan her şey, faşizm dahi türk'e müstahak. ama türk en ufak bir tepki dahi veremez.

    bak işte, ek*r denen firma açıklama yapmış, "söz konusu ürün avrupa ve ortadoğu bölgelerinde de satıldığından; ön yüzünde tamamen türkçe, arka yüzünde farklı dillerde ürün bilgileri yer almaktadır." diyor. yani oraya özel ürün değil. türkiye'de de satılıyormuş. ben demiyorum, kendileri diyor. boşa değilmiş yani verdiğimiz tepki. biz hassas değiliz, durum ortada.

    neymiş, bu ürün ortadoğu'da da satılıyormuş da o yüzden çok dilliymiş. nasıl alay ediyor, nasıl küçük görüyorlar, görüyor musunuz? bizim tepkimiz buna işte.

    türk ulusu zaten yüz yıllarca küçük görüldü. etrak-ı biidrak diye hakarete uğradı. bin yıldır fars ve arap asimilasyonuyla acayip bir şeye dönüştü.

    ne güzel atatürk ve silah arkadaşları sayesinde türk kafa kaldırabildi, bu cendereden çıkacak oldu, geldiler yine çöktüler tepemize.

    dincisi, kürtçüsü, rusçusu, liboşu yine bir oldu; türk'e dair ne varsa saldırmaya başladı.

    demografi yerle bir edildi, dil de çöktü mü tamamdır.

    buna göz yummayacağız arkadaş. hassaslıksa hassasız. buluttan nem kapıyorum gerekirse. ben ki yıllardır evime pın*r ürünü sokmuyorum. bunu da almam. şimdilik elimden gelen bu. bundan da geri kalmayacağım.

  • şu haberi okuyup okuyup ağlayasım var:
    http://dunya.milliyet.com.tr/…y/1884441/default.htm
    asgari ücret 4000 frank (9400 tl) olsun mu diye referanduma gitmişler.
    (@yapici uyardı 4000 frank ağustos 2021 itibariyle 37200 tl olmuş. türkiye'de brüt asgari ücret 3577tl imiş. onda biri)
    insanların asgari ücret deyince aklına 9400 tl gelmesine ağlayasım var.
    böyle bir kararın halka sorulmasına ağlayasım var.
    koca bir ülkenin %90'dan fazlasının hali hazırda bu maaşı ve fazlasını alıyor olmasına ağlayasım var.
    halkın bu ücreti yüksek bulduğu için, böyle olursa iş adamları gelmez gibi rasyonel bir gerekçeyle reddetmesine ağlayasım var.
    bütün bunların üzerine ülkemize ve özellikle soma'ya bakıp, "borcum var 1500 tl için yine madene inerim" diyen işçi kardeşlerime bakıp ağlayasım var.
    not: daha ağlamadıysanız bir de şunu deneyin:
    isviçre doğrudan demokrasi ile yönetiliyormuş, yılda 4 kez referandum yapılıyormuş, asgari ücretten alınacak uçağa, pedofililere verilmesi gereken cezaya kadar birçok konu halka soruluyormuş.
    not 2: bokunu cikartma uyardı. beğenmedikleri milletvekillerini referandumla azledebiliyorlarmış. gözyaşları pınar olsun.
    edit: @yapici uyarısı ile kur güncellemesi eklendi

  • "çaykur rizespor’u tebrik ediyorum sanırım bu galibiyet onlara şl’ye direkt katılım hakkı sağlıyordu."

    evet böyle bir entry var yukarıda. ağlamanın her türlüsünü gördüm ama bu çok başka bir kafa. şampiyonlar ligi iddiası olmayan takımların maç kazanmak için uğraşmaması mı gerekiyor? ki şu an oynanan maçta adamlar gol atmaya çabalamıyor bile. resmen galatasaray defansı 3 asist yaptı. taraftarlık güzel ama şuursuzluk çok rezil bir hareket.

  • yöntemini birkaç cümleyle sizlere iletmek istediğim dolandırıcı. maksat tuzağa düşen olmasın çünkü inandırıcı konuşup destekli sallıyordu.

    affedersiniz diyip beni çevirdi. yol falan soracak diye döndüm haliyle. böylece yaklaşık 10 dakikalık esaretim başladı. "ben havaalanında çalışıyorum. bize prim olarak parfüm veriyorlar. benzin problemim var, üstümde para yok. bunları satıp benzin almak istiyorum. inanır mısın çok komik fiyatlara satıyorum. zaten prim olduğu için bana bedava geliyor." tarzında yardıra yardıra konuşuyor. ve ağzı öyle laf yapıyor ki 2 saniyede 3 cümle falan kuruyordu. o arada poşetinden 2-3 tane parfümü çıkarıp gösterdi, hatta koluma falan sıktı. parfümlerin üzerinde duty free 39,99€ falan yazıyor. jelatinli melatinli, orijinal gibi görünmesi için her şey güzel ayarlanmış. üzerimde çok para olmadığını, bunları alamayacağımı söyledim. ne kadar olduğunu sordu üstümde daha fazlası olmasına rağmen yalandan 20 tl dedim. 2 saniye kadar sustu, düşündü. "tamam" dedi "acil ihtiyacım var, 20 tl ver senin olsun." zaten önyargılıydım ve bu noktada şüphe oluşmaya başladı, bahanelerle gitmeye çalıştım fakat daha da yapıştı. yanında bir de kadın parfümü de veririm dedi. şüphelerim iyice arttı. fakat bu süreçte sürekli konuşuyor, asla sakin kafayla düşünmenize fırsat vermiyor. baştan başlayıp benzin problemi, thy'de çalışıyorum vs. anlatıyor. adamın bu kadar yapışmasından iyice işkillenince almamaya karar vermiştim ki o anda cüzdanını çıkarıp "bak thy'de çalışıyorum, yalan söylemiyorum" diyip üzeri thy logolu, kendi resminin de olduğu bir kart gösterdi. işte o anda yalanını anladım çünkü thy kartlarının neye benzediğini biliyordum. çok kararlı bir şekilde almayacağımı söyleyip uzaklaştım.

    hikayede yakaladığım açıklar beni kandırılmaktan kurtardı:

    1- thy çalışanlarına prim verecekse eğer bunu para olarak verir; parfüm, deodorant, cüzdan gibi eşya olarak değil.
    2- thy kimliği diye gösterdiği kartın üzerinde beyaz fonda kocaman thy logosu, kartın ortasında fotoğraf vardı. thy id kartlarının dizaynı böyle değil. ayrıca hiçbir thy çalışanının o kartı cüzdanında taşıyacağını sanmıyorum.
    3- ağzı çok laf yapıyor. sürekli ben satıcı değilim diye belirtmesine rağmen pazarlamacı edasında olduğunu sezebiliyorsunuz.
    4- çok fazla konuştuğu için arada tutarsızlıklar yakalamanız mümkün. önce arkadaşım arabada bekliyor derken 1 dakika sonra sevgilim arabada bekliyor gibi ufak yalanlar vs.
    5- çok ısrarcı olması acil paraya sıkıştığını değil, dilencilik yaptığını hissettiriyor.
    6- iki adım ötede atm'ler olmasına rağmen para çekmek yerine elindekileri satmaya çalışıyor. (ayrıca parfümleri hep yanında mı taşıyor?)

    özetle 5 liralık sahte parfümleri duty free'den alınma orijinal parfüm diyerek 20-30-50 lira gibi fiyatlara (neyi gözden çıkardıysanız artık) satmaya çalışanlar var. yeni türemişler sanırım. dikkatli olmanızda fayda var.

    edit: oha lan bir iyilik yapalım dedik ne ergenliğimiz kalmış ne mağara adamlığımız! hayır sanki bizim milletimiz değil telefonla kandırılıp tüm parasını çekip çöp konteynırlarının yanına bırakan? ama benim hatam, ekşi'deki küllyutmaz yazarların böyle şeylere ihtiyacı yoktur onu unutmuşum. neyse en azından okurlara bir faydamız olsun. 1 kişiyi bile uyandırabildiysem ne mutlu bana.

    ha bu arada gelen mesajlara göre, kısa zaman önce bu numaraya inanıp alanlar da olmuş. o yüzden iyi ki yazmışım bu entry'yi.

    ekstra not: almadım parfümü. valla lan :)

  • okumadiginiz seyler, bilmediginiz konular hakkinda bos bos yorumlar yapmayin.

    virgulden sonra bosluk tusunu kullanmayi ogrenin.

  • ikinci dünya savaşı'nın başlarında türkiye, ingiltere ve fransa'nın kurduğu ittifaktır.

    milli mücadele dönemi ve sonrasındaki dönemden miras kalan sorunlar (hatay, musul meselesi, borçlar meselesi vs.) sebebiyle 1923-1930 döneminde türkiye cumhuriyeti'nin ingiltere-fransa-yunanistan ile ilişkileri tamamen soğuktu. buna karşılık sovyet rusya ile yakın ilişkiler kurulmuştu. 1930'lu yıllara gelindiğinde ise türkiye, bu üç ülkeyle olan ilişkilerini düzeltme yoluna başvurmuştur. çünkü her geçen yıl avrupa'da savaş tehlikesi artmaya başlamıştır. 1934 senesinde italya'nın habeşistan'ı işgal etmesi, almanya'nın versay antlaşması'nı hiçe sayarak silahlanmaya hız vermesi, japonya'nın milletler cemiyeti'nden çekilmesi, bulgaristan'da faşist idarenin kurulması gibi olaylar bu kötü gidişatın en büyük göstergesiydi. böyle bir ortamda atatürk türkiyesi dış politikada revizyona gitmiştir. türk-yunan ilişkilerinde barışçıl bir döneme girilmiştir. 1932 senesinde milletler cemiyeti'ne girilmiştir. 1934 senesinde balktan antantı'na üye olunmuştur. italya'nın habeşistan saldırısından sonra 1936 senesinde milletler cemiyeti'nin teşebbüsüyle kurulan akdeniz paktı'na üye olunmuştur. 1937 senesinde sadabat paktı'na üye olunmuştur. 1930'lu yıllarda türkiye'nin dış politikada attığı en önemli adım ise montreux boğazlar sözleşmesi olmuştur. türkiye cumhuriyeti 1936 senesinde imzalanan bu sözleşmeyle birlikte ülke sınırları içerisindeki boğazlarda hakimiyetini kesin olarak ilan etmiştir. bu sözleşme: türk-rus ilişkilerini olumsuz yönde, türk-ingiliz ilişkilerini olumlu yönde etkilemiştir. ingiltere kralı edward viii'in aynı sene türkiye'ye yaptığı ziyaret de iki ülke arasındaki ilişkilerin pekişmesi açısından önemli bir adım olmuştur. kısacası 1930'lu yıllarda türkiye cumhuriyeti, mustafa kemal atatürk liderliğinde ikinci dünya savaşı öncesinde kurduğu ittifaklarla ve diğer yandan boğazlar üzerindeki hakimiyetini kesinleştirerek doğusunda ve batısında bir güvenlik sistemi oluşturmaya çalışmıştır. türkiye ile fransa arasında yaşanan hatay sorunu da 1939 senesinde kesin olarak türkiye'nin lehine çözülmüştür. bu sorunun ortadan kalkmasıyla ikinci dünya savaşı öncesinde türkiye ile fransa arasındaki pürüzler de bir nebze de olsa ortadan kalkmıştır.

    1939 senesine gelindiğinde; 15 mart'ta almanya'nın çekoslovakya'yı işgal etmesi, 7 nisan'da da italya'nın arnavutluk'u işgal etmesi türk hükümetini fazlasıyla endişelendirmiştir. bu hadiseler ve kötü gidişat türkiye'yi batılı devletlerle anlaşmaya itmiştir. türkiye ve ingiltere arasında müzakereler başlamıştır. müzakereler sonucunda da 12 mayıs günü deklarasyon imzalanmıştır. bu deklarasyona göre akdeniz'de çıkacak olası bir savaşta işbirliği kurulacaktı. hatay sorununun ortadan kalkmasıyla aynı deklarasyon 23 haziran'da türkiye ve fransa arasında da imzalanmıştır.

    türkiye'nin batılı devletlerle yakınlaşması sovyetler birliği'yle olan ilişkilerini fazlasıyla olumsuz etkiliyordu. ismet inönü liderliğindeki türkiye'nin amacı bu dönemi denge politikası sayesinde az hasarla atlatmaktı. bu sebeple batılı devletlerle kurduğu ilişkileri sovyetler birliği ile de kurmayı hedefliyordu. fakat 23 ağustos 1939'da sovyetler birliği ile almanya saldırmazlık paktı (bkz: molotov-ribbentrop paktı) imzalanmıştır. bu haber türkiye'nin planlarını altüst etmiştir. 1 eylül günü almanya polonya'ya saldırmış, 3 eylül'de de ingiltere ve fransa almanya'ya savaş ilan etmiştir. böylelikle ikinci dünya savaşı resmen başlamıştır. bu olaylardan sonra sovyetler birliği, türk dışişleri bakanını son gelişmeleri görüşmek amacıyla moskova'ya davet etmiştir. bunun üzerine 25 eylül günü dışişleri bakanı şükrü saraçoğlu moskova'ya gitmiştir. josef stalin bu dönemde türkiye'den çok sert taleplerde bulunmuştur. şükrü saraçoğlu bu esnada 19 gün boyunca moskova'da bulunmuştur. çok çetin müzakereler gerçekleşmiştir. nihayetinde de türk-sovyet anlaşması sağlanamamıştır. 17 ekim'de saraçoğlu moskova'dan ayrılmıştır. bu gelişmeden sonra sovyet tehdidi tavan yaptığı için türk hükümeti bir an önce ingiltere ve fransa ile ittifak antlaşmasını imzalamaya karar vermiştir.

    şükrü saraçoğlu'nun moskova'dan ayrılmasından 2 gün sonra, 19 ekim 1939'da üçlü ittifak (ankara paktı) ankara'da imzalanmıştır. antlaşmanın maddeleri kısaca ve özetle şöyledir:
    - türkiye'ye karşı bir avrupa devletinin saldırısı durumunda ingiltere ve fransa türkiye'ye yardım edecektir.
    - italya'nın akdeniz'de bu üç ülkeye veya herhangi bir ülkeye karşı saldırısı olduğu takdirde yardım yapılacaktır.
    - türkiye, ingiltere ve fransa'nın romanya'ya ve yunanistan'a verdiği güvenceye yardımda bulunacaktır.

    türkiye bu antlaşmaya ek bir protokolle verdiği taahhütleri kendisini sovyetler birliği savaşa sürüklemeyeceği takdirde yerine getireceği şartını koymuştur. bu protokol türk dış politikası tarihine ''sovyet çekincesi'' olarak geçmiştir. bu şart türkiye'nin savaş boyunca sarıldığı bahane olmuştur. diğer yandan ingiltere ve fransa türkiye'nin ekonomik durumunu düzeltmek, silah vb. gibi savaş malzemelerini tedarik etmesini sağlamak için kredi açmayı kabul etmiştir. paktın imzalanmasından kısa bir süre sonra ingiltere ve fransa'nın doğu orduları komutanları ankara'ya gelerek askeri konularda görüşmeler yapmışlardır.

    10 haziran 1940 tarihinde italya'nın savaşa girmesi, antlaşmaya göre türkiye'nin de savaşa girmesi gerekiyordu fakat türkiye 'fransa almanya karşısında mağlup olduktan sonra paktın geçerliliği son bulmuştur' tezini savunarak savaş dışında kalmayı sürdürmüştür. savaş sonuna kadar da bu denge politikasını izlemeye devam etmiştir.

    kaynaklar:
    + ismail soysal - 1939 türk-ingiliz-fransız ittifakı - belleten - cilt 46 - sayı 182 - nisan 1982.
    + kamuran gürür - dış ilişkiler ve türk politikası (1939'dan günümüze kadar) - aü siyasal bilgiler fakültesi yayınları - 1983.
    + mehmet temel - ıı. dünya savaşı öncesinde ve savaş yıllarında türk dış politikası - iü sosyal bilimler enstitüsü (tez) - 1991.

  • yıl 2015. yapayalnızım. öyle yalnızım ki hiç kimsem yok. hiç kimsemin olmadığı bir şehirde iş sebebiyle yaşıyorum, ne bir arkadaşım ne bir dostum. iş arkadaşlarımla bile sadece mesai saatlerinde konuşuyorum. zorunlu haller dışında bir muhabbet yok.

    neyse bir akşam eve geldim. her zamanki gibi yapayalnız olduğum soğuk evime. telefonum yok. yok amk. kaybolmuş. bulamıyorum. sağa bakıyorum yok. sola bakıyorum yok. bir çaldırsana diyeceğim biri bile yok. bir iki saat telefonumu aradım. en sonunda kafama dank etti, bilgisayardan ekşi duyuruya girdim. beni bir çaldırırır mısınız evde yalnızım telefonum kayboldu bulamıyorum diye. bir iki dakika sonra hatunun biri aradı. :) telefonu buldum. ben ezile büzüle teşekkür ederken laf arasında işe yarıyor mu bu taktik ya dedi. şok oldum. anlattım. inanmıyor. gerçekten bakın böyle böyle diyorum. ya bırak hehehe falan diyor.

    neyse biz böyle üç dört gün muhabbet ettik. mesajlaştık falan. bir türlü inanmadı. bir ay sonra sevgili olduk. bir sene sonra evlendik. şu an 3 yaşında dünyalar tatlısı bir kızımız var. 2.çocuğumuz da yolda...:)

    nasıl oldu anlamadım.

    debe de bu başlığı az önce görünce aklıma geldi, yalnızlık bir çaldırsana diyeceğin birinin bile olmamasıdır. ama varsa, her şey olabilir.

    bu arada hala o gün telefonumun kaybolduğuna inanmıyor.

  • apartmanin karsisindaki mac yaptiginiz o "koooskoca" cim alan kucucuk kalmistir. bakkala gonderildiginizde gozunuzde bile buyuyen o yol aslinda sayili adimdir ama siz ufaciktiniz ya cok uzakti o zamanlar. yeni cocuklarin cigliklari var simdi bahcede icinizde bir kiskanclik olur, bizimdi lan orasi dersiniz, biz orda agactan agaca ip gerer ustune attigimiz sofra bezlerinden cadir yapardik. s.ktirin gidin lan ordan diyesiniz gelir. zar zor tirmandiginiz bahce duvarina basamak muamelesi yaparsiniz, gulersiniz. o duvara oturup bir sigara yakarsiniz. gozunuden bir kac damla duser "cocuktuk, coktuk, buyuduk hic olduk." dersiniz.

  • biri tam buğday (büyük ihtimalle eser miktarda tam buğday içeriyor) biri de beyaz ekmek olmak üzere 2 ekmek aldım. kasiyer üç ile biten bir rakam söyledi. 23 tl dedi diye düşünüp 25 tl uzattım. kasiyer 13 tl deyip 10 tl'sini geri uzattı. fiyat algılarım öyle bozuldu ki 2 ekmeğe 23 tl vermek normal geldi bir an.

  • ulan benim babannem, kırsalda, 85 yaşında bütün gün tlc'de ağır yaşamlar izliyor kadın, trt sikinde değil.

    senin kırsal dediğin yer serengeti mi sanıyorsun türkiye'de, herkes herşeyi biliyor takip ediyor bu ülkede.

    millet seni sevmiyor aq sev mi yorrrr, sana güvenmiyorrrr yahu. tayyip'ten illalah etmiş,cebinde metelik kalmamış bir millet sırf karşıda sen varsın diye mecburen tayyip'e oy verdi ulan söve söve, lanet olsun sana be kardeşim, allah kahretsin ya.

    mazlov hiyerarşisi gibi millet seni görünce önce güvenlik diyor amk ülkesinde senin pkk seviciliğin yüzünden, rezil herif.