hesabın var mı? giriş yap

  • 80'li yıllarda durmaksızın 21 gün yağmur yağdığını bizzat gözlemlediğim şehir. annem ise 1970'te hiç aralıksız 40 gün yağdığını söylüyor. annem asla yalan söylemez ve silahını akıllı bir adamın düşüncesinden bile daha hızlı çeker.

  • mühendislere sallamak adına bilgi sahibi olunmadan yine fikir sahibi olunmuş. ülkenin en büyük problemlerinden biri de bu sanırım. bilal'e anlatır gibi anlatalım o zaman.

    zira örneğin renault'nun dünyaca ünlü 1.5 dci k9k motoru bursa oyak-renault fabrikasında yapılır. zira çoğu kişi bilmez, mercedes a serisi, nissan qashqai gibi markalar da bursa'da üretilmiş bu motoru kullanır. sen alman arabası diye mercedes alırsın, motoru bursa yapımıdır. bu 1.5 dci bu motorun yerlileştirilmiş parça oranı da hayli yüksek olup, her geçen süre de artmaktadır.

    mercedes, veya alman mühendisler bu kişilerin iddia ettiği gibi motor yapmayı bilmiyordur da bursa'da yapılan motoru mu almaktadır? hayır. motor yapmak artık know-how değil, çalısma prensibi yüz yıla aşkın süredir biliniyor. ancak otomotiv sektöründe artık yarış o kadar sert ki, her şey maliyet. maliyet de seri üretimin çokluğu ve sayısı ile ilgili. sayı ne kadar artarsa maliyet düşüyor. o yüzden yeni motorlar üretip, yeni motorlara yatırım yapmak yerine, halihazırda üretilen ve sayısal üretim fazlalığından dolayı maliyetlerini optimuma çekebilmiş motorları alıyorlar. yani kısaca bu renault motoru o kadar tutulmuş ki, üretim adetleri artmış, üretim adetleri artınca alt parça üretim adetleri de artıyor, ve pazarlık şansı dolayısıyla üretim maliyetleri de azalıyor tedarikçilerden alınan parçalarda. siz buna "sürümden kazanmak" diyebilirsiniz kısaca.

    bu yüzden motor yapmak ve lisansını almak değil, piyasada tutunabilecek, yarışabilecek, daha doğrusu maliyeti bu motorlarla yarışabilecek motor yapmak zor. zira köşe başları hep kapılmış. hem de yüz yıldır. dizel motor piyasası fransız markaların elinde mesela, renault ve psa gibi. almanlar bile bu piyasayı kolay kolay ele geçiremiyor. örneğin volkswagen'in dizel motor emisyon konusunda abd'de nasıl gümlediğinin üzerinden de çok geçmedi, hatırlanır.

    yine aynı mantıkla lüks araba piyasasında köşe başlarını da almanlar tutmuş, buraya yerleşmiş mesela. yine aynı örnekten gidelim, örneğin renault lüks araba yapmayı bilmiyor mu? fransız mühendisin kapasitesi mi yok? hayır, ancak lüks araba segmenti alman markalar tarafından tutulmuş, köşe kapılmış. artık renault pahalı araba bile üretse bu segmente giremiyor. pahalı araba üretmek de artık bir know-how değil, vites dişlisini sessiz olsun diye fosfat kaplamak yüz yıldır biliniyor. ya da kasa daha geç dağılsın, daha az ses çıkarsın diye punta kaynak yerine lazer kaynakla birleştirmek de sır değil. ancak bu maliyet getiriyor, maliyet getirince araba pahalılaşıyor. ve bu segmentte zaten mercedes var, ne kadar pahalı araba üretsen de artık bu segmentin köşe başını tutmuş markalar arasına giremiyorsun. yine aynı mantıkla orta alt segment de fiat, opel, renault gibi markalar tarafından tutulmuş mesela (ki fiat alfa romeo'yu da üretir). mercedes de bu segmente girmeye ve küçük ve daha ucuz araba üretmeye çalıştı, ancak modeli piyasada başarılı olamadı, hatta yollardan toplatıldı (eski küçük a serisi). bu macerayı bıraktı, kendi segmentinde devam etti. yani sorun üretememek değil, üretmemek, yani piyasada o segmentte tutunabilmek.

    motorun en önemli parçası motor bloğu, yanma içinde gerçekleşir. volkswagen ve audi gibi markaların motor blokları izmir çiğli'deki türk tedarikçide yapılır mesela. ya da bentley'nin milleri gebze'deki tedarikçide yapılır. ford'dan bmw'ye, lexus'tan maserati'ye çoğu markanın o bayıldığınız alüminyum jantları izmir'deki türk tedarikçide yapılır. pistonlar izmit yapımıdır. sen alman diye alırsın, içindeki çoğu parça türkiye yapımıdır. bu tarz birçok örnek var. en son çip krizi de buna örnek, çip yapan birkaç firma var, ancak piyasayı tayvan'daki tedarikçi öyle bir ele geçirmiş ki, zira sürümden dolayı o kadar optimum ve az maliyetle ürettiğinden tüm markalar bu tedarikçiden parça alıp buna bağlı kalmışlar ki, adamlar üretimi azaltınca tüm markaların üretimi durdu. diğer tedarikçilere de acil olarak geçemiyorlar, zira hem pahalı alacaklar, hem de kapasite ve hat yatırımı vb. gerekir yeni tedarikçide. otomotiv sektörü artık globalleşti. hiç bir araba artık yüzde yüz alman veya fransız değil. konu daha ziyade maliyet. bunları bilmeden bu tarz yorumlar yapmak komiklik veya en basit tabirle bilgisizlik.

    edit: bir çok soru geldi, edit yaparak toplu olarak cevaplamış olayım; başlıkta metal alaşımlı motor bloğunun malzemesinin büyük sır olduğu ve bu yüzden yapılamadığı gibi bir bilgi varmış, bu konuda yorumum sorulmuş. sektörde deneyimli her mühendis size benzer cevabı verir: bu bilgi doğru değildir. zaten yazdığım üzere en büyük metal alaşım alüminyum enjeksiyon motor bloğu üreticilerinden biri izmir çiğli'dedir. dünyanın en büyük otomotiv üreticisi volkswagen grubun bazı modellerinin motor blokları burada dökülür ve üretilir. yine aynı şekilde oyak-renault 'nun da kendi alüminyum motor bloğu üretim tesisi vardır bursa'da. yine yukarda bahsettiğim gibi büyük markaların motorlarının ve vites kutularının birçok kritik parçaları da türkiye'deki türk tedarikçilerde üretilir ve örneğin peugeot'ya, ford'a, toyota'ya, mercedes'e vb. gönderilir. balata üretimindeki karışımlar metale göre daha özeldir mesela, ancak bu da öyle ulaşılmaz bir sır falan değildir, kendi reçetesi ile balata üreten de türkiye'de birçok tedarikçi vardır uluslararası büyük markalara parça veren.

  • muhtesem sahnedir. koy yerlerinde cok bulunmuslugum var, buradaki muhtar karakteri muthis bir gozlem yeteneginin, oyunculukla birlestirilmis hali adeta. cok hayattan, o sahnedeki her sey cok gercekci. mesela muhtarin tam olarak gegirmek sayilmasa da ona yakin bir hareketi var konusurken dikkat edin. ince ve guzel bir ayrinti. el kol hareketleri, bal hazirlatirken yaptigi seslenisler vs. izlemeye doyulamiyor bu yuzden.

    "dee mi? et kuzu etidir. yani yinecek et de kuzu etidir."

  • mikrofonun karşısına kendini atıp dakikalarca propoganda yapıyorsan sonuçlarına da katlanacaksın. dede mede fark etmez.

    neden bizim dedemize ninemize böyle şeyler yapan olmuyor acaba bir düşünelim bakalım. belki parti örgütünden fırlamış gibi konuşmalar yaparak insanları dellendirmedikleri içindir.

    ek: bu entry'i düşünce ve ifade özgürlüğü açısından eleştirenler olmuş. ben dede fikrini açıklayamaz demiyorum, açıklar. ama onun fikrine katılmayanlar da bunun karşılığında dedenin eline verm- protesto hakkını saklı tutar. sonuçta burada akp'lilerin diğer partililere yaptığı gibi sözlü ya da silahlı bir saldırı yok. basit bir tepki gösterme var. demokrasi böyle bir şeydir. öğreneceksiniz zamanla.

  • ağzını açan herkesi soruştursalar çok daha kolay olacak, tek tek zor oluyordur böyle. önce ankara barosu*, şimdi bu.

    izmir'de 30 ekim'de meydana gelen depremde yaşananlara ilişkin iktidara eleştirilerde bulunan sunucu öykü serter hakkında halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme" iddiasıyla soruşturma başlatıldı.

    özetle şuursuz bakanlarını da al git ey iktidar demişti.
    düzenleme: şereftir tweeti atmış soruşturmaya karşı.

    konuşmanın tümü:
    bu şiddette bir depremde o evler yıkılmayıp sapasağlam kalsaydı bize mucize aslında gel gör ki, bu toprakların yokluk ve ölüm güzellemeleri, akıl, bilim ve teknolojiyle çözümlenebilecek insan odaklı meselelerin kadere yüklenmesi, siyaseten bu milletin duygusallığının suistimal edilmesi bize üç yaşındaki aydan’ın hayata uzanan elinin mucize olduğu kabulünü mecbur kılıyor. peki… deprem allah’tan ama insana verdiği akıl da... birini kullanmadan diğerine sığınamazsınız. sen tedbirini al gerisi allah’tan deriz. yani o evlerin yaşanamaz olduğunu bile bile yaşanan bu acıların suçunu allah’a atıp tertemiz sıyrılamazsınız. kadere rıza başka bir şey...

    depremle ilgili önergeleri reddeden, imar barışında imzası, yetkisi, etkisi olan herkes sorumlu. herkes bu masum insanların ölümünün sebebi, katili... deprem vergilerini çalan - evet çalan (hesabını veremiyorsanız çalınmıştır!) herkes bu acının müsebbibi, bu saatten sonra bu iktidara, idarecilere, yetkilere hesap sormayan herkes de başına geleceklere razı olmuş demektir. artık kendimize gelelim, yeter diyelim; öfkemize sahip çıkalım. bu halkın aklıyla, duygusallığıyla, imanıyla dalga geçer gibi oynadığınız, suistimal ettiğiniz yeter!"

    iktidarı ayrı, muhalefeti ayrı... itişiyormuş gibi yapıp el ele bu milletin burnundan getirdiniz; fakirleştirdiniz. sarayın günlük harcaması 10 milyon, izmir’e çıkan ödenek 5 milyon! sadaka mı veriyorsunuz bu nedir allah aşkına? milletin a...koyacağız diyen cengiz'in affedilen vergisi 425 milyon!

    şu yardımlaşmayı, dayanışmayı gördükçe bizi bizle bırakın, biz kendimizi kurtarırız, yaşatırız, yönetiriz, neyimiz varsa paylaşırız. bu birlik beraberlikten şov malzemesi çıkarmayı, enkaz üstüne çıkıp bonus toplamayı, yarın hava soğuk değil, yağmur da yok açıkta kalın, diyebilen bakan utanmazlığını, halkımız da çürük binalarda oturmasalarmış arsızlığını, ‘ayda'nın acıyan yeri yok, köfte ayran istiyor’ diyen şuursuz bakanlarını da al git ey iktidar."

    detay.

  • "yakışıklı abim, 1 kilo yapiyim mi?"

    yarım kilo salatalık istediğimde pazarcı dayıdan gelmişti.