hesabın var mı? giriş yap

  • en kariyerli futbolcu mu? hayır
    en yetenekli futbolcu mu? hayır
    en güçlü futbolcu mu? hayır
    en iyi futbolcu mu? hayır

    ama gelip deseler ki, "şu yanyana stadlarda aynı anda, messi, ronaldo, ronaldo(hakiki), zidane, maradona, pele ve ronaldinho'nun maçı var, hangisine girelim?" tereddütsüz ronaldinho'nun maçına girerim. muhtemelen de messilerle zidanelarla yer kavgası yaparım o stadda.

    öyle bir futbolcudur.

  • gurur sandığı aslında ümitsizliğidir.
    uzaktan uzağa sever, iyi olup olmadığını kontrol eder sosyal ağlardan ama aramaz. kırılmaktan, üzülmekten ve yine aynı şeyleri yaşamaktan korkar içten içe.
    ne yeniden aşık olmak ister ne de yeni biriyle vakit geçirmek..
    ölene dek yalnız kalma fikrine de alıştırmıştır kendisini.
    onu sevmek, hem de çok sevmekten mutludur.
    aşkın, aşık olduğun insanı elde etme hırsından çok daha fazlası olduğunu anlayacak kadar büyümüştür.
    içten içe merak eder durur;
    ''o da beni düşünüyor mu, ara sıra da olsa özlüyor mu acaba'' diye..

    korkaklıkla suçlanan ama o korkaklığının ardında çoook uzun bir hikayesi olan insandır. muhtemelen on milyon kere korkmamış, her defasında ağır yaralar almış daha fazlasına cesareti kalmamıştır. belki de karşısındakinden bekliyordur radikal bir adım. belki mecali kalmamıştır?.. tek ihtiyacı olan ''bundan sonra elimden geleni yapacağım'' demesidir. belki o günü bekliyordur.
    özlemesini, geleceği varsa kendi isteğiyle gelmesini istiyordur.
    her şey keşke burada yazılanlar kadar ''türk filmi tadında'' olsa..

  • granada valencia maçının başlamasına yaklaşık beş dakika varken;

    "arkadaşlar şuan granadadayım ispanyaya erasmusla geldim .maçı izlemek için sahayı görebilen yüksekçe bi apatmana çıktım sizlere elimden geldiğince dilim döndügünce maçı anlatmaya çalışacagım."

  • saçma sapan şekilde 9 tane lahmacun yediğim gün mide ağırları çekmeye başlamıştım. babam geldi ve anneme sordu;

    + ne oldu buna yahu!
    - lahmacun yemiş çok
    +kaç tane yemiş?
    -9!
    +bırakın ölsün allahın belası...

  • 2021 türkiye'si, boğaziçi öğrencileri terörist, bir kadın cinayetinin baş şüphelisi yerli ve milli.

    yorumsuz.

  • kaynak

    erdoğan’ın yapacağı mitinge 4 kişi getirmeyenler işten çıkarılmakla tehdit ediliyor.muz cumhuriyetinde sıradan bir gün.

    edit:bir yazarın verdiği bilgileri aynen aktarıyorum

    “olay menemen belediyesinde gerçekleşiyor . miting yarın 16.00da . saat 2de toplanacaklar . çalışan imza atacak ve yanında getirdiği 4 kişinin isim soyismi ile telefonunu verecek . vermeyen pazartesi gelmesin denilmiş . bu açıklamayı yapan belediye temizlik işleri amiri göksel arsoy . her birime aynı uyarı yapılmış . belediye aslen chpli belediye . belediye başkanı tutuklu yargılandı bu esnada meclis başkan vekilini seçti . chpnin başkanvekili adayının çıkmasına akp itiraz etti . mahkeme kurayı yeniledi akp adayı çıktı . % 30 oyla belediyeyi yönetiyorlar . ki asıl başkan serbest bırakıldı ancak içişleri geri dönüş dilekçesini işleme almıyor aylardır.”

  • bu edebiyatın yapısını ve yazarlarını iyice öğrenmek için şüphesiz o dönemin rusya’sının sosyal, ekonomik ve politik durumunu iyice öğrenmemiz gerekiyor. dünyanın en evrensel edebiyatını sadece yazarlardan ve onların hayatından yola çıkarak öğrenemeyiz.

    rusya, o büyük yazarların, yani dostoyevski, tolstoy, turgenyevlerin ortaya çıktığı dönemde tarifi edilmesi güç bir aşağılık kompleksiyle boğuşuyordu. bu kompleks, tüm ülkenin dile getitrdiği ve üzerinde kafa yorduğu bir sorun değildi. bunu fark eden çok az kimse vardı ve bunlardan bir kısmı da edebiyata yön veren büyük yazarlardı. diğer taraftan rusya’ya, dünyada “işgan edilemez” yargısıyla bakılmaya başlanmıştı. nice komutanlar bunu hayal etmiş ve hiçbiri başaramamıştı. bu imkansızlık yüzünden de o dönem rusya’sı bildiğin kendi halinde kavrulan, kimsenin fazla bulaşmak istemediği bir ülkeydi.

    böylelikle rusya, evrensel kültürün bir parçası olacak dünyaya kapılarını kapatmıştı. bu da, kaba tabirle “özentilik” denen şeyin önlenemez yükselişine ön ayak oldu. o zamana kadar dünyaya fazla bir değer katamamış ve herhangi bir evrensel kültür alışverişinde bulunmamış rusya, eli mahkum bir şekilde özenti olmayı, taklit etmeyi tercih etmek zorunda kalmıştır.

    işte dananın kuyruğu da burada kopuyor.

    bu özentilik hali öylesine büyümüş, öylesine rusya’yı sarmıştır ki artık belirli birikimi olan insanlar -içlerinde yazarlar da dahil- koca bir ulusun henüz bir karakter oturtamadığını, özentilikle oradan oraya savrulduğunu, farklı bir katma değer kazandırmayıp her düşünceyi hazır alıp bunu da kendilerininmiş gibi pazarladığını izlemek zorunda kalırlar.

    bu durum da farkındalığı yüksek az sayıdaki insanın dikkatini çekmiştir. onlara göre problemlerin hepsi ne savaştan, ne paradan, ne insandan kaynaklıdır. tüm problem özentilikten kaynaklanır. bu yüzden de odak noktalarını buna çevirirler çünkü insanlar delirme raddesinde özentiliğin, yozlaşmanın, böbürlenmenin, sahteliğin, şatafatın esiri olmuşlardır. bu durumu tolstoy’un savaş ve barış kitabında daha iyi anlıyoruz. kocaman bir ülkenin kaderini belirleyen ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan savaş sırasında bile rus aristokrat sınıfı her gün her gece balolar yapıp toplantılar düzenlemiştir. yine aynı kitapta aristokrat sınıfından insanların fransızca’yı akıcı şekilde konuşma çabası da işlenir.

    işte evde olan her problemin evin hayırsız çocuğuna yıkılması gibi, bu birikimli insanlar da her şeyi bu özentiliğe, şatafat sevdasına yüklemeye başlarlar. bu o kadar canlarını sıkar ki her kitabında bununla alay etmekten geride durmazlar. büyük bir çaba içerisinde her kitaba sert bir eleştiri koymayı ihmal etmezlet.

    işte örneğini sadece rus edebiyatında gördüğünüz, yüzlerce sayfa balo tasvirinin nedeni budur. bu baloda aklı başında bir insanın o şatafat sevdalılarını gözlemleyip iç sesine kulak vermesi, onlara anlamsız gözlerle bakmasının nedeni budur. bu tema çoğu rus klasiğinde mutlaka sayfalarca işlenir. çünkü yazarlar bu kitlesel gerizekalılıktan usanmışlar ve çareyi, sürekli bu konunun üzerinde durmakta aramışlardır.

    kitlesel bir yozlaşmanın karşısında üç büyük dev, tolstoy,dostoyevski ve turgenyev üç farklı görüş edinir.

    tolstoy bu şatafat sevalılarına bakar, zengin bir aileden geldiği için ekmek parası derdi de yoktur ve şöyle der: “tüm bu insanlar ne yapıyorlar böyle? asıl önemli olan şey insanın iç dünyasıdır kişi buraya yönelmelidir”

    dostoyevski bu şatafat sevdalılarına bakar, ekmek parasıyla uğraştığı ve bir ara politikaya yöneldiği için şöyle der: “tüm bu insanlar ne yapıyor böyle? asıl önemli olan şey özentilikten uzak kendi rus kültürümüzü oluşturmak ve buna sahip çıkmaktır.”

    turgenyev ise özentilere bakar ve bu milletin kendisinin bir şeyler başaracağına da batıyı gerçekten anlayacağına da ihtimal vermez. bizim “çomar” tabirini rus milletini tanımlamak için kullanır şöyle der: “tüm bu insanlar ne yapıyor böyle? özentilikle bir yere varılmaz, bu insanlardan da bir yol olmaz. batı’yı iyi özümsemek gerekir”

    tolstoy zengin olduğu için zihinsel uğraşlara daha fazla zaman ayırabilir. kendisini yazdığı bir kaç kitaptan sonra önü alınamaz bir şöhretin içinde bulur. ne yazsa okunuyordur ve gün geçtikçe daha da popülerleşiyordur. ama tolstoy düşünce adamıdır. sürekli hayatın anlamını arar, farklı şeyler bulur ve bunlar romanına yansır. bugün tüm sorunlar a dan kaynaklı der, a yı ele alan kitaplar yazar. başka bir gün b yi fark eder ve kitaplarını b ekseninde yazmaya çalışır. ama her zaman çözümü insanın iç dünyasını aşmasında bulur. hayatında yaşadığı çelişkiler ancak tüm kitaplarını okuduktan sonra gerçekten anlaşılabilir.

    dostoyevski tolstoy’a göre zihinsel uğraşlara pek fazla zaman bulmaz. kumarbaz ve fakirdir. ama inanılmaz bir kalemi vardır. başından geçen idam olayı, hayatı boyunca kapayamayacağı yaralar açar. içinde az da olsa politik düşünceleri muhafaza eder ama korkusu onu insana, iç huzura ve yaratılışa yöneltir. aristokrasinin devamlı yüzüne çarpıldığı bir zamanda fakirdir ve bunun acısını çemiştir. gittiği ortamlardan dışlanmış özellikle meşhur balolarda istenmeyen adam olmuştur. kitaplarında da bu temayı sürekli işler. milliyetçidir ama bir yandan da yaşadığı buhran nedeniyle varoluşçuluğu sorgulamaya başlar ve bu yönde eserler verir.

    turgenyev ise, memnuniyetsiz sinirli bir adamdır. ne halktan ümdi vardır, ne rus olmaktan, ne de gelecekten. tutunacak herhangi bir ideolojisi yoktur. ona göre yer gök batı olmalıdır ama özentilikle değil. sürekli bu özentileri eleştirmekle kalmaz, milliyetçi söylemlerin de alaya alır. dostoyevski ve tolstoy’un aksine bireyciliği daha fazla savunur ve gözü hep batıdadır.

    işte bu dönemin büyük üç yazarına ilham olan şey toplumda gördüğü taklitçiliktir. bu taklitçi ve yozlaşmış kültüre bakıp hepsi kendisine farklı bir yol çizmiştir. tolstoy iç dünyaya yolculuk yapar, dostoyevski varoluşçuluğa, turgenyev ise modernizme ve batıcılığa.

    rus edebiyatının hala evrensel olması ve kitlelere hitap etmesindeki nedenlerinden biri de budur. özentilik ve yozlaşma hızlı bir şekilde tüm dünyayı sarmıştır. tıpkı o zamanların rusya’sı gibi. durumun farkında olan bu saçmalığı izlemek zorunda kalan biz azınlıkta olan insanlar da rus edebyatını keyifle okuruz. çünkü orada anlatılanlar artık bizim dünyamıza da hitap eder durumdadır. budala kitabında mışkin’in baloda yaşadığı psikolojik çözümlemeler, bizim gündelik hayatta herhangi bir kalabalığı görünce yaşadıklarımızla aynıdır hemen hemen. tüm dünyaya hitap eden konuları, benzerine rastlanması imkansız kalemler hayata geçirince de böyle ölümsüz oluyor işte.

  • halbuki dolarla da maaş almıyorlardı; neden etkilendiler acaba! demek ki neymiş? bu memlekette dolar artarsa her şey artar ve işte bu yüzden de "dolarla mı maaş alıyorsunuz ki dolarla işiniz olsun" gibi saçma bir cümle kurulmaz; böyle bir cümle kuran da ekonominin başına geçirilmez.
    ekonomik krizin sorumlusu olarak halkımızın yüzde 12si kılıçdaroğlu demiş. sizin de ayrı ayrı bilahare gözlerinizden öperim. dewamke!

  • türkiye'de türk kahvesini 5 liradan aşağı içebilen var mı, halbuki marketteki paketi 5 lira bile değilken...