hesabın var mı? giriş yap

  • "*bourdieu'ya göre sermaye, sosyal “ayrım'ın* aracı ya da enstrümanıdır. yani, sermayeye erişim, sermayeye sahip olmak vb. yoluyla, sosyal sınırlama ve hiyerarşi vuku bulur. ya da, sermayenin toplumsal sınırlama için bir oyun olduğu söylenebilir”. bu manada sermaye, hem aktörün içinde bulunduğu sosyal alanı hem de aktörün ait olduğu habitusu belirler." kaynak

    deren talu da sahip olduğu beden sermayesini* (ek.) sosyal hiyerarşide yer edinmek için kullanan ve farklı sermaye türleriyle*** piyasada* takasa sokarak genetik sermayesini sosyo-kültürel/ekonomik hiyerarşide** birkaç basamak daha tırmanmak ya da başkalarının tırmanmasını ve sınıf/habitus geçişkenliğini kolaylaştırmak için metalaştıran bir kızımız gibi duruyor. başlığa bakılırsa bu ticaretin alıcısı da var.

    aslında tüm sosyal ilişkiler, etkileşimler, örüntüler -özünde- sahip olduğumuz sermaye türlerinin takası ile ortaya çıkan piyasa faaliyetlerinden başka bir şey değil.

  • bugunlerde harikulade bir yasa geciyor danimarka parlementosu'ndan. halk, bundan sonra kendi arasinda uygun gordugu/istedigi bir seyi, 50bin imza toplama kosulu ile mecliste gorusulmesi icin kanun teklifi verebilecek.

    dusunsenize. biz daha internette bile "devletin bize uygun gordugu" sitelere girebiliyoruz sadece. haha sinirim bozuldu, adamlar kanun teklifi veriyor meclise. ne hakla ya? kimsin sen? halksin hepi topu...

    sozum ona, ulkesinde "ileri demokrasi" oldugunu dusunenlere cok yabanci gelecek uygulama gercekten.

    k: http://m.t24.com.tr/…nun-teklifi-sunabilecek,306338

  • bundan seneler önce bir kızla takılıyordum. yani flörtleşme dönemi işte. neyse bu bir gün me-se-ne'den yazdı,

    - yarın sabah kavaltı yapalım mı şöyle deniz kenarı bir yerde?

    dedim herhalde yanlışlık oldu hızlı yazarken, garibim heyecanlandı herhal!

    dedim yapalım, nerede diye sordum;

    - ortaköy'de güzel bir kavaltıcı biliyorum oraya gideriz.

    ben şok! bir şey de diyemedim. ertesi sabah koştum gittim, meraktan ölüyorum. yazı dilinde "kahvaltı" yazamıyor ama ya konuşma dilinde ne durumda diye kafamda deli sorular.

    buluştuk, hemen saldım oltayı, "önce bir kahve içelim mi yoksa direkt kahvaltı mı?"

    - kavaltı tabi şapşik:>

    o an nasıl soğudum o güzelim kızdan anlatamam. bir daha görüşmedim, en son "sorun sende değil bende" bile dedim hatta niye soğuduğumu irdeleyince.

    geçenlerde nikahlanmıştı biriyle, sosyal medyadan fotoğraflar paylaşıyor filan, bir de baktım ne göreyim, "aşkitomla kavaltı keyfi:)))" diye foto paylaşmış!

    kalktım bir boy abdesti alıp iki rekat şükür namazı kıldım.

    bakınca, gerçekten de sorun bendeymiş ama, kabul.

    edit: imla (alma mazlumun ahını demişler tabii)

  • zamanın ne kadar acımasızca ve hızlı geçtiğini hatırlatan efsane oyunlardan, hala pc'ye konsola cd'si takılır ve oynanır, kendini oynatır; tonla oyun çıktığı halde bu oyundan alınan tad hala hiçbir oyunda yok.

  • acımadığım çocuklardır. gençlerde zaten sorumluluk sıfır. sınav giriş bilmem nelerinde küpe, saat vb getirmeyin diye belirttikleri halde yıllardır küpe sıkıntısı cekiliyor o kuyruklarda.

    hayır. hayat toz pembe değil. dünya ve kurallar sizin etrafınızda dönmüyor. bu 15 dk meselesini de hadi okumak bir yana duymamış olamazsınız.
    dersanenizde, okulunuzda eminim ki hocalar bu meseleye değinmiştir.

    gençler dedim ama toplumda böyle önemsemeyen, aman canım sendeciler büyüyünce, hiç bir geçerli mazereti olmadan 9 bucuktaki toplantıya 10 bucukta gelebilme rahatlığındalar.

    sonra da bu memleket neden böyle, ben dışarda okuyacam yeaaa der durursunuz.

    senin görevin o sınava girmekse şayet, bir başka görevin de o sınavın kurallarına uymak. küpe takmayın diyorlarsa takmayacaksın, 15 dk kala kimse içeri alınmaz diyorlarsa 15 dk kala oraya varmayacaksın.

    ha kurallar eleştiriye açıktır, o ayrı bir mesele. ama uymak icap ediyor.

  • insanın içini acıtan koalalar.

    lan zaten üşengeçin tekisin, kırk yılın başı böyle bir şey yapıyorsun. az dikkatli tutunun şu ağaca.
    yavrım ya, düştükten sonra da aşşağıdan hala sesleri geliyor.

    bi de alttaki youtube'a yükleyen adamın açıklamalarını okudum, 6 metreden düşmüşler ama ciddi bir şey yokmuş. ertesi gün devam etmişler atraksiyona.

    üzücü.

  • gerçekten güzel bir saç modeli. gerçekten güzel, çok trend, modern.
    peki ama ya o surat?
    çaldığın atları nerede saklıyorsun arda turan?

  • çocukların öldürüldüğü ülkede yazamam demiş. ben de hayırlı bir iş edecek sandım, boks yapacakmış.

    iki sene kafamı dinleyeceğim, hobilerimle ilgileneceğim desene be adam.

    leş gibi popülizm kokan açıklama.

  • bir arkadaşın kedisi var. eski sokak çocuğu, kocaman, siyah beyaz. adı da panda. tam bir ağır abi. istediği zaman dışarı çıkıp istediği zaman eve giriyor. arkadaşın nice ilaçlamalarla çözemediği fare problemine çare olmuş (ev eski bir muhitte eksi birinci kattaydı). bu yüzden panda'ya saygı büyük. zaten ancak saygı duyabiliyorsun, arkadaşın dediğine göre kendisini kırk yılda bir sevdiriyor.

    panda'nın ilginç bir özelliği var. eve gelen misafiri kontrol ediyor. ben eve geldiğimde panda yoktu. bir saat sonra falan pencereden bir tıkırtı duyduk, arkadaş pencereyi açtı. panda içeri atladı. sağa sola bakındıktan sonra beni fark etti. yavaş yavaş bana doğru geldi. önce ayaklarımı kokladı, sonra bir anda kucağıma atladı. o ara arkadaşım "sev biraz, seni kontrol ediyor." dedi. 10 dakika falan kucağımda durdu, sevdim. en sonunda kucağımda arka ayaklarının üstünde kalktı, ön patilerini omuzlarıma koydu, başını da çeneme sürttü. arkadaş "tamam, misafir olarak onay aldın." dedi. bunu sadece sevdiği kişilere yaparmış. sonra kucağımdan indi, suyundan içti, biraz daha takılıp pencereden çıktı gitti. bir daha da gelmedi.

    sevmeyen, korkan falan olursa sık sık kontrol etmeye geliyormuş ya da hiç gitmiyormuş. kedi "tamam, sen iyi bir çocuksun. ben şimdi gidiyorum, siz kardeş kardeş oynayın." dedi bana. vay anasını.

  • 31 çekmeyi 51 gibi bir iskambil oyunu sanırdım. birgün can sıkıntısının doruklarında gezerken sevgili babacıgımla, "hadi kızım kart oynayalım" demişti babam, ne oynayalım dedi ben de saf saf 31 çekelim diye cevap verince neye uğradığını şaşırmıştı.bense dersanedeki bi arkadasımdan duydugum bu 31 cekme meselesinin neden bu kadar şaşırtıcı bir iskambil oyunu oldugunu çok sonraları anlayacaktım.