hesabın var mı? giriş yap

  • netflix’in ucretsiz bir uyeligi mi vardi? deneme suresini kaldirmistir. basligin acilma sekli de enteresan, baslik sahibinin de iyi somurdugunu dusundurdu bana

  • vakti geldi de, geçiyor bile..
    sözlük seviyesi yerlerde mâlum. kayda değer birşeyler okumak gerçekten zor. şu anki haliyle sözlük; yapımcılığını rahmetli osman yağmurdereli'nin yaptığı bir televizyon dizisini andırıyor. hatırlarsınız, ''macera devam ediyor'' diye başlayan dizilerin, 10 bölüm geçmeden ''kahkaha devam ediyor'' diye sunulduğu günleri.

    kutsal bilgi kaynağı'mızı da, el birliğiyle komikli bakınız verme yarışması'na çevirdik ve bundan hiç rahatsız olmuyoruz.
    debe'ye girme aşkına, sözlüğün içine sıçıyoruz ve bundan keyif alıyoruz. bunun en büyük sebebi de, günden güne kalitesi ve seviyesi düşen debe listesi.

    bundan 4-5 yıl önce, facebook'taki caps sayfalarında yapılırdı buna benzer birşey. üyeler, sayfa admini bir paylaşım yapsın diye hazırda beklerler ve 'ilk yorum' yazabilmek için yarışırlardı. o sayfalardan hiçbir farkımız kalmadı. biri bir başlık açsında, hemen altına bakınız verip debe'ye girelim diye bekliyoruz.

    ''yetmiyor''

    arkadaşımızın hesabından nick'lerden meslek tahmini yapmak başlığı silinsin diye başlık sıçıyor, hemen altına #57548479 diyoruz. neden? çünkü debe'ye girmemiz gerekiyor.

    olmadı mı?

    karadeniz müziğinde yarım bırakma samimiyetsizliği başlığı açıp ortalıyoruz, ve goool. #57578807
    neden? çünkü güzel espri bu.

    henüz yeni bir yazar sayılırım. saçma çay efsaneleri reklamınız olmasa, daha uzun yıllar çaylak olarak kalacaktım belki de kimbilir. bu yüzden bana düşmez bunları söylemek.

    sırf debe listesi'ni okumak için sözlüğe giren yüzbinlerce kullanıcı vardır ve bu çok büyük bir kazanç kapısıdır eminim. ancak bu hızla kirlenmeye devam edeceksek, onay sırasındaki binlerce çaylağı bekletmenin hiçbir mantığı yok. daha çok paraysa olay, alın hepsini içeri.
    daha çok dürümse, koyverin gitsin..

    önerim; bir süreliğine de olsa debe listesinin kaldırılması. kaliteli entryleri, geçen haftanın en beğenilenleri istatistiğinden de takip edebiliriz.
    şimdilik sadece biraz temizlenmeye ve bilgi kaynağımızı kutsamaya ihtiyacımız var hepsi bu.

    haa yok iyi böyle diyorsanız, eksi hemen altta, solda.

  • olayı sadece rock’a indirgemek sığ bir yaklaşım olur. klasik müzik, enstrümantal müzik, jazz müzik de gelişmiyor ona bakarsanız hatta yeni nesil türk sanat müziği, türk halk müziği de dinlemiyor artık. sebebi ise eğitim.

    hasan ali yücel klasikler dizisi kitaplarının başına iliştirdiği önsözde şöyle der; “hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan varlığının en müşahhas şekilde ifadesi olan sanat eserlerinin benimsenmesiyle başlar.” biz hangi okulda müziğe, resme, heykelciliğe ya da bir başka çağdaş sanata gerekli vakti verip bu bilinci öğrencilere aşılıyoruz ki? ne verdik de ne bekliyoruz.

    ne diyor aga “sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” üstüne var mı?

    edit: imla.

  • videosunun altındaki "the drill was made in china, wasn't it?" yorumu ile yarmıştır.

  • yerli malı diyorsunuz da bizim çocukluğumuz yerli malı haftaları ile geçti.

    türkiye'de bizim nesillerde, ister köyde olsun ister şehirde, yerli malının önemini bilmeden büyüyen bir tane çocuk bulamazsınız.

    bilin bakalım bu uygulamayı kim kaldırdı ? güya milli eğitimi ab seviyesine getireceklerdi.

    şimdi yırtınıyorlar yerli ve milli diye.

    israil protestosu başka konu ama bunu yerli malına bağlayacak en son kişi bunlar.

  • insan bir alışınca bağımlısı oluyor bu fırçanın. benim 27 yıl boyunca hiç diş ipi vs. alışkanlığım yoktu dişlerimi fırçalardım ama diş araları için özel bir şey yapmazdım emme bu nalete alıştığım günden biri yani son bir yıldır ne yesem ardından diş aralarımı bu fırça ile temizleme ihtiyacı hissediyorum. kullanmayınca ağzımı bakımsız hissediyorum. sanki evde arayüz fırçaları biterse ve ben bu fırçadan bulamazsam hayat ızdırap olurmuş gibi geliyor. ciddiyim abartmıyorum diş aralarımın kendisine çok ihtiyacı var. alışmış kudurmuştan beterdir derler ya asdfgfds alışmışım bir kere. en son a101'e geldiğinde stoklamıştım, normalde eczaneden alıyorum ama ya bulamazsam ne yaparım diye de korkmuyorum değil. gratis'te watson'da falan da satılmıyor ki her yerde yok. çok faideli ama bir o kadar da bağımlılık yapan bir şey bu. keşke hiç alışmasa mıydım. öyle işte.

  • -orta ateşte tencereye dibini ıslatacak şekilde biraz yağ koyun
    -yeter mi diye düşünmeyin. yeter. çok yağlı olmasın
    -tencerenin dibini kaplayacak kadar mısır koyun
    -yeter mi diye düşünmeyin. yeter. taşıyor sonra
    -iyice kavurun. mısırların rengi önce beyaza sonra tekrar sarıya dönecek
    -yeter mi diye düşünmeyin. yetmez. ilk tane patlayana kadar kavurun. karıştırmaya devam
    -arzu ederseniz daha önceden hazırladığınız birer tutam tuz karabiber kekik pul biber karışımını ilk tane patladıktan sonra tencereye ekleyip karıştırıp kapağını kapatın
    -kapağı mısırların dışarı kaçmasına izin vermeyecek şekilde sürekli sağından solundan kaldırıp indirin. bunu içeride basınç oluşmaması için yapıyoruz. az basınç olmalı ki mısırlar patlayabilsin
    -sesler kesilip son mısırın da patladığını düşündüğünüzde altını kapatın. kapağı açın
    -birayla patlatın
    -yeter mi diye düşünmeyin. yetmez. ilk bira çok çabuk bitiyor. bir bira fazla alın.

    edit: kevimli semiğimi yemir (:

  • bir elmas örneği ile açıklamak gerekirse;

    kömürle kaplıyken çok da değerli gibi görünmez. hoyratça kullanılabilir ya da fırlatılabilir. sıradandır, elinize ilk aldığınız an samimi olabilirsiniz çünkü gündelik bir değeri vardır ve kendiniz olabilirsiniz. sizi beğenmesini, istemesini ya da sizde kalmasını arzulamazsınız. oysa işlenip, düzgün kesim yapıldığında elmasa dönüşür. o zaman elinize aldığınızda sizin için çok değerlidir. çok dikkatli tutarsınız hatta çoğunlukla uzaktan bakıp seyredersiniz. sizin olmasını istersiniz, sırf size yakışsın diye en güzel tavrınızı takınır, en güzel makyajınızı yapar ve en güzel kıyafetlerinizi giyersiniz. o size alışıncaya kadar, sizi kabulleninceye kadar kendiniz gibi davranamazsınız. kasılır ve en iyiyi oynamaya çalışırsınız.
    gerçekten hoşlanılan kişiyi bulduğunuzda da binlerce kömür arasından elması bulmuş gibi olur, uzaktan izlemeyi tercih edersiniz. çünkü öyle değerlidir ki asla sizin olamayacakmış gibi gelir. asla sizi görmeyecek, sizin ona baktığınız gibi bakmayacakmış gibi gelir. o an kendinizi basit bir çakıl taşı gibi hissedersiniz. elmasın kendi parlaklığından asla göremeyeceği kadar sönük. ya da elması ellemekten korkan bir çulsuz gibi... oysa sadece bir elmastır. sadece iyi kesim yapıldığı için değerlidir. yerin altından çıkarılmış bir kömür parçası.
    sözün özü; kaybetmeyi göze alamayacak bir korkaklık, hiç elde edemeyecekmiş gibi umutsuzluk, kendini beğendiremeyecekmiş gibi güvensizliktir.