hesabın var mı? giriş yap

  • çocuklukları çalınmış, önlerindeki tüm yaşamları da ipotek altına alınmış 2 adet talihsiz kardeş içeren videolardır. sorumluları, görünen baba ve belki de görünmeyen anneleridir. işin kötüsü yalnızca kendi ailelerinden değil, zehirledikleri türk aile ve toplum yapısı'ndan da sorumlu bu iki ebeveyn. son yıllarda ortaya çıkan bir çeşit aile formunun temsilcilerinden yalnızca bir tanesidirler. ne ilk ne de son olacaklardır. bu hastalıklı yapıya gündelik yaşantınızda, olmadı sosyal medyada illa ki rastlarsınız. onlar her yerdeler. pandaların neslinin tükendiği bir dünyada, bunların nesli tükenmemekte; bilakis kümülatif artış göstermektedir.

    sosyal medyada çocukları ile bu tarz prodüksiyonlu videolar çekip yayınlayan insanları normalize etmeye çalışanlar var. "ona bakarsanız dizilerde, filmlerde çocuk oyuncular var." diyenler var. çocuk oyunculuk meselesi de zaten etik yönden tartışmaya açık bir konu. bir kere çocuğunuzun iradesi dışında bir şeyi ona yaptırmamalısınız. maddi olarak bakmakla yükümlü olduğunuz çocuğunuzun sırtından para kazanmaya çalışmamalı, çocuğunuzun içinde yer aldığı bir yapımdan elde ettiğiniz geliri ileride çocuğunuzun ihtiyaç duyabileceği potansiyel eğitim/sağlık giderleri için bir fonda tutmalısınız. her şeyden öte, tv-sinema dünyası en azından profesyonel bir mecra. yer alınan yapımlar, çocuklar açısından birtakım kurallara uyacak ve denetimden geçecek şekilde hazırlanıyor. kaldı ki setlerde pedagog, oyuncu koçluğu desteği de sağlanıyor son yıllarda. her şeyi bir kenara bırakın; orada en azından yeteneği olan bir çocuk, ileride tercih edebileceği bir sektörde erken yaşlarda eğitim görüp tecrübe kazanmaya başlıyor; kendini tanıtma fırsatı yakalıyor; ağaç yaşken eğilmiş oluyor.
    bunlar ise, çocuğun rızası dahilinde, çocuklu anne babalara eğitici içerikte günlük hayattan kesitler sunmak şöyle dursun; pedagojik açıdan herhangi bir uzmanlığı ya da bilgisi bulunmayan anne babaların kendi kafalarına göre kurguladıkları ve çocuklarını alet ettikleri zoraki videolar. çocuğun sırtından para kazanılıyor. kazanılan paralar da genellikle çocuklara harcanmıyor. bunu da zaman içerisinde videoları çeken ailelerin gelişim gösteren yaşam standartlarından görebilmekteyiz. düşük sosyoekonomik statüye sahip ailelerin 10 tane çocuk yapıp, onları kırmızı ışıkta cam silmeye, kağıt mendil satmaya yollayıp onların sırtından para kazanmalarından ne farkı var bunun? o çocukları görünce rahatsız oluyorsunuz da, bu çocukları görünce neden olmuyorsunuz?

    size yalnızca 30 saniye bakabildim. bir şey çok ender beni bu denli rahatsız eder; ve siz bunu başardınız.
    bana borçlusunuz kötücül aile, hafta sonumu mahvettiniz!

  • teyze zaten senin zihniyetin buysa oğlunun farklı türde bir yaratık olması şaşırtıcı olurdu. oğlun yolda giden bir adama saldırıyor, oğlun yolda ailesiyle yolculuk eden bir adama saldırıyor, oğlun yolda ailesiyle yolculuk eden engelli bir adama saldırıyor, oğlun yolda ailesiyle yolculuk eden bu vatan için canını ortaya koymuş bacağından vazgeçmiş bir gaziye saldırıyor ve senin sorunun bu süreçlerden en sonuncusuyla, diğerlerinde herhangi bir problem görmüyorsun. hatta oğlunun gaziye saldırmasını bile diğerlerinin senin hakkında "terörist" diye düşüneceği endişesiyle yanlış buluyorsun, kimsenin görmeyeceği bir yerde dövseydi senin hakkında bir şey denmeseydi sorun yok yani. yazık cidden yazık tüm bu hastalıklı fikirlerini de kendine saklamak yerine bir de insanlara çağrıda bulunuyorsun oğluma terörist demeyin diye. ne desek az valla...

  • ilginctir ki, the godfather uclemesinde, portakal cok onemli bir yer tutar. tahminimce sicilyanin portakali meshur oldugu icin olsa gerek, bu film serisi bir portakalin bakis acisiyla da izlenebilir. bakiniz the godfather serisindeki portakal olgusu:
    -ilerde michael corleone'e ihanet edecek olan sal karakterini ilk defa gordugumuzde bir portakal soymaktadir, sal ilerde olecektir.
    -woltz karakteri bir sahnede bir sepet portakalla birlikte gorulur, daha sonra adamin atinin kafasi kesilir.
    -don corleone* vurulmadan hemen once manavdan iki tane portakal alir.
    -bes ailenin katildigi toplantida tattaglia ve barzininin onune birer kase portakal konur, bu kisiler olur.
    -ve en onemlisi, vito corleone olmeden once bahcede torunuyla oynamaktadir, soyle ki, portakal kabugundan takma dis yapmistir kendine, sonra o da olur.

    bu olay serinin diger iki filminde de var ve de tesaduf olamayacak kadar fazlalar, hatta ikinci filmden simdi hatirladigim bir sahne, vitoyu isinden eden mahallenin kabadayisi fanucci olmeden once portakal kasasindan bir portakal aliyordu. bu konu kesinlikle arastirilmalidir.

  • hah işte yavaş yavaş bizim 17 yıldır yaşadığımız kıvama geliyorlar, kişiye değil makama saygı göstermeyi bileceksiniz.

  • bim'e gittim, "karayel" marka kolonya aldım.evde kolonyayi dökerken ismini tersten bir okudum,okumaz olaydım.elim ayağım buz kesti...

  • geçenlerde iş yerinden arkadaşım, eşi ve küçük oğlu misafirliğe geldiler. aslında gün içinde arayıp beraber program yapalım minvalinde bir şey söyledi arkadaşım ama bunu usulünce reddettim.
    neyse bu defa dönüş yolunda olduğumuz için eşi eşimi arayıp yarım saatliğine geçerken gelicez 15 dk. sonra oradayız demiş:)
    neyse kaçış yok gibi, gelebilir miyiz diyene gelme denmez.
    neyse efendim geldiklerinde akşam saat 8 'di.
    oturup muhabbet ediyoruz, bizim kız sağ olsun hiç durmuyor hep bir huysuzluk. laf lafı açıyor arada balkona bir salona çıkıyoruz saat oldu gece 12.
    arkadaşım kalkalım diyor eşine eşi cevap dahi vermiyor. ben de yarın iş falan yok oturuyoruz diyorum dilimin ucuyla. bir böyle, iki böyle, beş böyle belki ara ara arkadaşım eşine 10 defa hadi kalkalım dedi :)
    artık arkadaşım kalkalım uykum geldi dediğinde ben de dayanamadım baktım yine yengeden ses yok, benim de uykum geldi dedim. saat 3 oldu bu arada.
    yahu ayıptır ya. ev sahibi tabi ki gidelim dediğinizde oturun diyecek.

  • olm isteseydiniz icardi'nin golünü paket yapıp size gönderirdik niye bu kadar zahmet ettiniz de şanlıurfa'ya geldiniz adamlar icardi'den gol yedi kaçtı gitti ahaha

  • oğuz adında yeni tanıştığım bir arkadaşımla galatasaray-fenerbahçe derbisini izlemek üzere maçı yayınlayan bir mekana gitmiştik. maç başlamadan bir fotoğraf çekip, derbiyi unutmadığımızı facebook'ta ilan edelim dedik.

    neyse çektim fotoğrafı yükleyeceğim, oğuz "ne yazacaksın?" dedi, ben de şöyle bir etrafa baktım, kimse bağırmıyor etmiyor diye, "bağırmayan taraftar gelsin" yazdım yükledim.

    akabinde maç başladı, 10-15 dakika geçti.

    oğuz; abi bir arkadaşın yorum yaptı galiba.
    ben; yapsın?
    oğuz; pek hoşuma gitmedi ama.
    ben; ne yazmış?
    oğuz; ben söylemeyeyim sen bak. ben pek sevmem bu tarz konuşanları.

    dipnot arası; yorum yapan annem. gurbetteyiz falan diye annemin facebook profil fotoğrafında, benim şimdiki halime hiç benzemeyen eski bir fotoğrafım var. arkadaşımda fotoğrafa bakıp, ismi okumadığı için gördüğü erkeği* benim arkadaşlarımdan biri sanıyor.

    gelelim annemin kısa süreli bir gerilim yaşatan yorumuna;

    "annen de gelsin mi?"