hesabın var mı? giriş yap

  • lost aşşa lost yukarı diye histeri krizine giren gençler arasında lost hakkında eşsiz yorumlar yapmam için bana yönelmiş bir soru karşısında, soruya karşılık sorduğum soru.

    "peder bey, baba, lost mükemmel bir dizi değil mi? eşsiz bir yapım. valla ben tüm vaktimi lost'a ayırıyorum"
    "lost ne lan?"

    bunu dediğim anda gençlerden birisi bayıldı, birisi de hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. ağlayanı teselli ettik, bayılanı da gazozla ayılttık. ülker çamlıca gazozla.

    sonra topladım hepsini çevreme ve şöyle dedim: "bakınız çocuklar, tamam lost most bunlar iyi şeylerdir ama bu kadar bağımlı olmayın. elin amerikalısı bundan para kazanıyor be size ne? biraz dersinize bakın, ya da çıkın dışarılarda gezin, bu kadar esir olmayın böyle dandik şeylere. veya kitap okumayı deneyin, nasıl olur?"

    ondan sonra hepsi yıkandı, tertemiz, pasparlak oldular ve bir daha lost mudur, most mudur ne karın ağrısıysa izlemediler onu. ama cillop gibi oldular, saçları da yana taradılar, bir yakışıklı oldular ki, görme.

  • himm ted kolejinden bir arkadas anlatmisti din hocasi sinav sorusu olarak hz. muhammed ile hz.ali arasındaki bir diyalogu yazin demis. hani kitapta geçen özlü sözler tarzında, yanıtlardan biri söyleymiş

    hz.muhammed: günaydın ali
    hz.ali : sana dagünaydın muhammed nasılsın?

    ee sonuç din kulturu 1 gelmiş cocugun:)

    ama dusununce bole bi diyalog olmus olamaz mi cocugun hakki yenmismidir dedirten olay

  • insanlarla konuştuktan sonra ortaya çıkan düşünce. o yaşadıklarını anlatıyor, sen kendi yaşadıklarına/yaşayamadıklarına bakıyorsun. hüzünleniyorsun. adam hayatını yaşamış, ben kütük gibi bu yaşa kadar gelmişim diyorsun. yapacak bişey yok.

  • denizbank'ın çalışanını tüm denizbank'a mal etme girişimidir. gram işim olmaz denizbankla ama bu kadar çarpıtılmış bir rezalet de görmedim arkadaş. git bankacıyı şikayet et işte.

    ayrıca o nasıl başlık açmaktır?

    rezalet puanı: 0/10

  • bu boku yiyen birini bizzat tanıyan, kazandığı paralara şahit olan hatta laf arasında yatırımcı olarak bu işe girmesi teklif edilmiş biri olarak nedenini, nasılını anlatmaya çalışacağım.

    öncelikle, galericiler bu kadar sıfır arabayı nasıl alıyorlar?

    her otomobil bayisinin ay sonlarında ve yıl sonunda doldurması gereken kota mevcuttur. bu kotalar her zaman doldurulamaz. bu durumda devreye nakit para sahibi galericiler girer ve kotadaki eksikleri tek kalemde satın alırlar.

    bunu yaparken de bayileri birbirine kırdırırlar. şöyle ki;

    x marka y model bir araç düşünelim. piyasada sıfır satış fiyatı 500 bin tl olsun. bayi karının da 100 bin tl olduğunu düşünelim. a bayisinin kotasında 50 adet, b bayisinin elinde yine 50 adet bu araçtan eksik olduğunu düşünelim.

    para sahibi galericimiz (pek tabii bayi ile uzun süreli ilişkileri vardır, bayi çalışanlarına, müdürüne avantalar da verilir) a bayisine gider ve üst üste 50 araç için teklif alır. bu teklif tabii ki daha düşük kârlı olacaktır. a bayisi 50 araç için 22.5 milyon tl ister.

    galericimiz yine ilişkilerinin sağlam olduğu b bayisine gider ve 50 araç için teklif alır. bu teklif 22.5 milyon tl ve üstü ise diğer bayinin daha uyguna verdiğini söyler ve fiyatı kırar. bu, bu şekilde devam eder ve uyduruyorum 2 bayinin de 21 milyon tl'ye düştüğü seviyeye gelir ve galericimiz toplamda 100 adet aracı 42 milyon tl ödeyerek alır.

    bunların genelde para konusunda arka çıkan arkacıları olur. bu kişiler araba alım satın ile alakasız kişilerdir. otel sahibi olur, atadan dededen zengin olur, inşaatçı olur.

    bayi bu işte kotayı doldurduğu için kârlı çıkar. çalışanlar avantalarını alır. bayı kanalında herkes mutlu olur.

    bugün bu işlerin işleyişi için minik bir parantez açmak gerekir: piyasada sıfır araç yokken, bayiler bu kotayı kolayca doldurabilecekken neden halen galericilere satış yapar?

    bunun sebebi yarın öbür gün araç piyasası hız kestiğinde yine bu galerilere muhtaç kalacaklarını bilmek, çalışanların cebine giren avanta ve zahmetsiz stok eritme getirisidir.

    devam edelim...

    bu araçlar eskiden bu şekilde alındıktan hemen sonra sıfır satış fiyatının 15-20 bin tl altına listelenir ve ışık hızında tükenirdi. piyasada sıfır araç olmaması ve bu araçların onlardan kısmen daha ucuz olması ve yine garanti kapsamında olması tercih sebebi olur. galerici 475.000 tl ortalama ile sattı dersek bu araçları 5.5 milyon tl kâr eder. allah bereket versin der geçer. 1 ayda tüketeceği araçlardan %13-15 kâr sağlar. arka çıkan biri varsa parayı yarı yarıya kırışır yine de güzel para kaldırır.

    buraya bir parantez daha açıyoruz. son 1-2 yıldır bayiler müşterilerin ayaklanması, konunun sosyal medya ve haber kanallarında çok gündeme gelmesinden dolayı yeni bir kural getirmişlerdi bu uygulamaya. o kural şudur:

    bu yöntemle satılan araçlar galericiler tarafından 6 ay boyunca satılmayacaktır.

    bunun galericiye parasını daha uzun süre bağlı tutmasından başka zararı yoktur ancak bu da zarar değil kâr getirir. nasıl mı?

    şöyle; galerici satın aldığı 100 aracı satamayacağı için 6 ay boyunca kiraya veriri. genelde 6 aylık kontratlar ile bazen de aylık olarak kiraya verir. araçlar çalışır, para kazandırır.

    ülke ekonomisi bombok olduğu için bu araçlar kullanılırken değer kaybetmez, aksine değer kazanır. sıfır fiyatı ile beraber ikinci eli de yükselir. kontratı biten araçlar yine en az 475 bin tl'den satışa çıkar ve ikinci el haliyle bile bu paraya satılır.

    paranın bağlı kalmasının getirisi araçlardan gelen kira bedelidir. örnekleri ve sayıları çok yüzeysel verdim. 500 bin bandındaki bir aracın aylık kirası nedir, ne değildir hesaplama gereği görmüyorum. ancak işleyiş bu şekilde oluyor. o nedenle araç sayısı ve fiyatlarına pek takılmaya gerek yoktur.

    hızlıca araçları eritmek isteyen fiyatı daha da düşük tutar. daha çok kâr etmek isteyen parasının bağlı kalmasını umursamayanlar daha yüksek fiyat daha yüksek tutar. yine paranın bağlı kalmasını umursamayan bir başkası aracı kiraya vermez sıfır kilometre olarak bekletir.

    sonuçta kaybeden hep halk olur. bayiler kazanır, galeriler kazanır. müşteriler eskiden biraz daha uyguna sıfır araç alırken bugün kaybeder.

    bu sistemin bir ayağı da devlettir. onun bu olaya pek bir şikayeti olmaz. bayinin satamadığı araçlar üst üste galeri tarafından alınınca devlet normal düzeninde vergilerini toplar.

    bu araçlar satılana kadar motorlu taşıtlar vergisini işletir. kiraya verilirse kira bedelinden vergisini alır. araçlar tekrar el değiştirirken tekrar satış sırasındaki vergi ve harçlarını toplar. bu nedenle de devlet bu işe hiç karışmadan kazanan tek taraf olur.

    bu işlerin hiçbiri bence etik değildir ancak tamamen yasaldır. sonucunda da türkiye'deki gibi ucube bir ikinci el otomobil piyasası oluşur. sıfır araç bulunmaz, ikinci el araçlar sıfırından daha pahalıya satılır...

  • --- spoiler ---

    lady stark'in turk oldugunu kanitlayan dizi olmustur kesinlikle.
    kapi actiricam size bahanesiyle gitti ogluna kizina kismet buldu, evlendirdi, geri dondu. bu kadin sadece turk olabilir, iddia etmeyin.

    --- spoiler ---

  • bir yere tayin olduğunuzda bir önceki komutandan kalan talimatnameler oranın geçmiş personel profilini de anında verir.

    mesela fırını olan kendi ekmeğini yapan birlikte tesis duvarında altalta üç adet yazı görürsünüz

    a- fırında sigara içmek yasaktır :

    (önden şuranın dibini bir döşeyelim de hele belki kimsenin başına bir iş gelmez)

    b- fırın közlerinde sigara yakmak yasaktır :

    (beklentiler gerçekleşmemiş. er/erbaş talimat a'ya uyarak fırında değil dışarıda içmek istemiş. talimatname de zaten sigarayı içeride yakmayın demiyor içeride içmeyin diyor. ama yakan erin başına da bir iş gelmiş)

    c- yaralanma halinde revire gidilecek, er erbaş yaralanmalara kendi müdahele etmeyecektir. erlerin ilkyardım harici birbirlerine sıhhi müdahelesi yasaktır.

    (sigara yakarken yüzünü yakıp dolaptan yoğurtla pansuman yapmışlar. her ne olduysa -dolap birinin üstüne bile devrilmiş olabilir- daha kötü olmuş)

    d- fırında yüksek sesle konuşmak yasaktır.

    (biri fırıncının dikkatini dağıtmış ya birinin yemeği ziyan olmuş ya da yine biri yaralanmış.)

    yani daha kaba bir şekli de olsa aynı havacılıktaki gibi o maddelerin çoğu tecrübe sonucu kanla yazılmıştır. tsk'daki insan profili akla hayale gelmeyecek bir varyete içerdiğinden, görmeseniz inanamayacağınız saflıkta ve mental kabiliyetlerde insanlar barındırdığından, ve bu tipleri her an yaralanabilecekleri zarar görebilecekleri bir ortamda sağ salim tutmak gerektiğinden o talimatnameler okumuş adama komik görünebilir. bunun eğitimle ilgili olan kısmı da bütün herşeyi içermiyor. tamamı liseli üniversiteli personel gelince onların da derdi bambaşka şeyler oluyor. tuvalete taş atmayacağım talimatını komik bulan üniversiteli arkadaş -bkz yukarıdaki örnek- fırına kafasını sokup sigara yakabiliyor. orası öyle bir ortam ki dışarıda asla yapmayacağınız şeyleri yaparken hiçbir çekinceniz olmaz. bunun bir diğer aynadaki aksi de hapishanelerde görülür. onu da bilahare yazmam gerek ancak buraya sıkıştırmayayım.

    nihayetinde o talimatname uzunsa eninde sonunda olacak bir kazaya karşı "bakın biz söylemiştik" diyebilmek için uzundur. çok spesifik ise gerçekten olmuş vakalara karşı "ulan bu aklımıza gelmemişti ama bakın önlemini şimdi aldık" şeklinde yazılmıştır. işte o kaza tekrar olursa duvardaki talimatnameye artık mugayir bir durum vardır ve günah bizden gider. yani dağdan gelmiş ve hayatında ilk kez musluk görmüş bir ere talimat yazarak onu koruduğumuz yanılgısında tabii ki değiliz, ancak emri oraya asarak kolektif sorumluluk ile pasif olarak koruyabiliyoruz. askerde nadiren yalnız olabildiğiniz için o adamın kendini yaralaması yüzünden sırf orada olduğu için kendisinin de sorumlu sayılacağını düşünen diğer -daha rütbeli veya kıdemli- personelin duruma müdahalesi o talimatın asıl amacı.

    diğer taraftan sorumluluğun subjektif olması yüzünden talimatın bu şekilde her olaya ayrı ayrı uyarlanan maddelerle kazuistik olması icap eder. yoksa ben de biliyorum oraya "erlerin garip garip hareketler yapıp kendini yaralaması yasaktır" yazmayı ancak yorum ve ordu gibi iki birbirine çok yabancı şey bunu engelliyor. benim garip bulduğum şeyi kendini yaralamak üzere olan erin yanındaki onbaşı garip bulmayabilir. amerikan ordusunda var o biraz yorum ve insiyatif dedikleri şey. biz imparatorluk alman ordusu ekolünden geldiğimiz için ordunun dibinde emre koşulsuz itaat yatıyor. emri yorumlamak emredilenden farklı bir emri izlemeye yol açıyor. bu yüzden emir/talimat farklı yorumlanamayacak kadar açık olmalıdır. aça aça da her duruma bir madde ekleyip yüz maddelik yönetmelik de asabilirsiniz. özellikle atış poligonlarında bu listeler çok uzun ve çok ilginçtir. boş kovanları ağzıma sokmayacağım, atış sahasında şarkı söylemeyeceğim, mermi çalmayacağım diye er/erbaş bakış açısından ve ağzından yazılan maddelere bakar bakar düşünürsünüz, boş kovanı ağzına sokan başka neresine sokmaz diye.

    ve bu adamın teskere alıncaya kadar geçen her vukuatsız günü sizin hanenize bir yazar kasa çınlaması gibi ka-ching olarak yazılır. düşünün hayatında musluk görmemiş adama dolu silah veriyoruz ve askerliği süresince başına hiç iş gelmiyor. bunu quantum gravitation bulsanız da açıklayamazsınız.

    ama talimatla belki açıklanabilir. biz arkadaşını vurma demiştik o yüzden vurmadı.

    yersen.