hesabın var mı? giriş yap

  • olmamıştır mesela. evet tıp çok ilerledi ama hala ne kadar para dökseniz de sonuç vermeyen kısırlık vakaları var. bu kimsenin seçimi değil.

    veya başka bir hastalığı vardır, kaza geçirmiştir, çocuk yapamadan eşini kaybetmiştir, baskasından çocuk istemiyordur falan....uzar gider bu liste.

    varoluş görevimiz çocuk yapmak değil, öncelikle insan olmak. aramızdan bazıları çocuk yapmasa da dünya başının çaresine bakar, rahat olun siz. daha bugün 3 yaşında bir yavrumuzun ölüm haberiyle yüreğimiz dağlandı, demek istediğim herkes aynı standart hayatı yaşamıyor bu dünyada.

    bir de son olarak, hayat kısa falan derler ama, hayat aslında ettiğiniz büyük lafları size yedirecek kadar uzun. umarım böyle bir şey olmaz tabi.

  • mustafa kemal atatürk'ün tedavi için gittiği karlsbad'da askeri, siyasal, sosyal kavramlarla ilgili görüşlerini belirterek tarihi olaylar üzerinde değerlendirmelerde bulunduğu; 1918 temmuz ayını kapsayan toplam 5-6 defterden oluşan anılarıdır. eski yazı ve fransızca yazılan bu anıların birinci sayfası 30 haziran 1 temmuz tarihi ile başlıyor. anılarda tedavi süreci, türk ailelerle çeşitli otellerde görüşmeler, memleket sorunları, sosyal konular, askerlik ve savaşlar hakkında konuşmalar vardır.

    atatürk'ün 28 temmuz pazar günündeki anılarının sonu şöyle bitiyor."karlsbad'da geçen günlerimin anılarını bütünüyle ve olduğu gibi bu deftere geçiremedim. bunun iki nedeni var, birincisi yeterince yazı yazmak için vaktim olmadı. ikincisi ise, her düşündüğümü, her yaptığımı, yani bütün fikirlerimi ve hayatımla ilgili sırları bu deftere nasıl emanet edebilirdim. hatta bu yazdıklarımı bile bir gün, ihtimal pek yakın bir günde yok etmeyecek miyim? şimdiye kadar hep öyle olduğu içindir ki, anılarımı toplayan bir derlemem yoktur."

    yok edilmemiş olan anı defterlerini, 1931 yılında tarih çalışmaları sırasında çankaya'daki köşkün kütüphanesinde bulan afet inan, bu defterleri atatürk'e gösterdiğinde onun çok duygulandığını ve ileride yayımlayabileceğini söyler. defterlerden yalnızca altıncı defter bir sayfa olarak viyana'da yazılmıştır. diğer defterler ise günü gününe tutulmuş hatta dr. vermer'in uygulayacağı tedavi ve alacağı ilaçlar da saatleriyle birlikte not edilmiştir.

    türk tarih kurumu yayınları arasında olan kitabın bir bölümünde atatürk ve dr. vermer'in ilk görüşmesi şu şekildedir:
    "doktor gıda sorununu düzenlerken ekmek konusundan da söz edildi."
    "tabii beraberinizde un getirdiniz" dedi.
    "hayır" dedim. "
    "o halde burada ekmek bulamayacaksınız, çünkü hükumet yalnız yerlileri doyurmakla zorunludur, yabancıları değil."
    atatürk; "öyle ise doktor, benim burada oturmaklığıma imkan yoktur. hemen yarın memleketime döneyim. bizim memleketimizde yabancılar yerlilerden daha çok harcamada bulunmaktadır. ben de hükumetim katında yabancılara ekmek verilmesine engel olunmasını önereyim."

    "dr. vermer bu sözlerden sonra ekmek sorununun halledilmesi için gerekli kolaylığı sağlayacağını söyledi.'

  • zamanında istanbulda iyi bir üniversitenin iyi bir bölümünde böyle neşeli herkesle gülen sohbet eden sınıf arkadaşımız bir kız vardı. sınıftan bir erkek de muhtemelen hayatında ilk kez bir kızın böyle davranmasına denk geldi. bu kızı tam 4 yıl takip etti, yurduna kadar falan giderdi. o zamanlar böyle kadına şiddet falan olayları pek yoktu, o yüzden olay aşırı büyümedi. ama ne oldu, o güzelim kız, bu adam yüzünden bir sevgili bulamadı belki okul dışından gizli saklı bir sevgilisi olmuştur. özet olarak bir gülüşü, kibarlığı yanlış anlayıp neler yapacak tipler kaynıyor.

  • zaman:2002, yer: roma, interrail sirasinda tanisilan alman bir cocukla -ki adi john boy'du- muhabbet edilmektedir. ingilizce yazmak zorundayim yoksa bir manasi yok.

    john: i like doner a lot. so how can i say "i want one doner" in turkish?
    ben: you should say "bir doner istiyorum".
    john: can you write it here, so i can spell.
    (kagida once turkce olarak "bir doner istiyorum" yazarim. cocuk duzgun telaffuz edemeyince, o okunusu veren ingilizce kelimlerle anlatmaya calisirim)
    -"beer doner is tea your um"-
    john: biir doner iz-tii-yor-um.. that's it?
    ben: yep.
    john: cool.. but you know, when i go to turkish restaurants in berlin, the turkish guys always use some words like "be" and "ulan". what does "ulan" mean?
    ben (hadi buyrun): hmm.. "ulan" is a turkish lingo. it doesn't have an actual meaning but it adds a more serious feel to the sentence. like, "gel" means "come" in turkish; but if you say "gel ulan", it's more serious like "come here right now" or something.
    john: hmm ok. what about "be"?
    ben: not the same thing but similar.
    john (aha burası): ok then.. so when i go to the restaurant, i'm gonna say "ulan biir doner iztiiyorum be"
    ben: hahahaha!
    john: ??

  • eylemci gençlerden biri ntv mikrofonlarına "biz tatmin olmadık, onlar kendilerini nasıl tatmin ediyorlar?" diyerek, çok haklı ve manidar bir soru sormuştur.

  • bu konudan cok ceken biri olarak bulgularimi sizinle paylasmak isterim.

    deligin olusumu, kumastaki ilmegin deforme olup sokulmesi ve gittikce buyumesi seklinde.

    buna sebep olan iki asil olay var. birincisi kumasin cinsi. pamuklu kumaslarin ilmekleri polyesterli kumaslara gore daha cabuk atiyor. pamuk orani yuksek veya full pamuklu kumas daha kaliteli kabul edilir ama bu acidan bir dezavantaj. yani en sevdiginiz veya gorece en cok para verdiginiz tisortun delinmesi murphy ile ilgili degil.

    ikincisi ise camasir makinesinin tamburu. tisortun anasini belliyor resmen. tisort ne kadar cok yikanirsa ilmekler de o kadar deforme oluyor haliyle ve delik olusmak ihtimali artiyor.

    yer olarak gobek hizasi olmasi oturup kalkarken daha fazla buzulen yerlerin o bolgeler olmasiyla alakali. ayni sekilde kol kisimlarinda da siklikla olusuyor bu sebepten.