hesabın var mı? giriş yap

  • bir kadın ve bir erkeğin boşanma sürecinde yaşadıklarını anlatan film. bu kadar basit bir konudan 2019 yılında bu kadar çarpıcı bir film yapmak sanat oluyor.
    tabi sabah 9 akşam 5 çalışıp memur hayatı süren, kendisine, kariyerine ait istekleri, hırsları olmayan kişilerin bu filmden bir şey anlaması beklenemez. adam kadını dövmüyor, tecavüz etmiyor, gül gibi geçiniyolar işte neden boşanıyo bunlar çıkarımında bulunup filmi beğenmezler.
    özellikle hayatta gerçekleştirmek istediği hedefleri olan ve bu hedefler nedeniyle eşiyle/sevgilisiyle ters düşen, çeşitli fedakarlıklar yapmak durumunda kalanların filmi izlemesini tavsiye ederim.
    imdb'de 8.5 puan almasını geçtim, metacritic'ten de 94 puan alan film.

  • - bir de çekirdek alayım.
    - tabii. (horş şorş)
    - açık çekirdek olmasın ama. tadım yok mu?
    - tadım yok abi.
    - hiç mi yok?
    - hiç tadım yok abi.
    - hayırdır? ekonomik krizden mi?
    - yok abi, hep böyle. hiç tadım olmadı ki şimdiye kadar.
    - kız meselesi mi?
    - nerden bildin be abi? evet, öyle. ömrümü verdim, o hala mal da mülkte.
    - gözlerinden belli. leblebisi var mı peki tadımın?
    - o da yok abi. açık var. zaten leblebi çerez değildir ki abi.
    - olur mu? birayla iyi gidiyor.
    - hayırdır abi bir derdin mi var? bira mira?
    - öyle.. herkesin bir derdi var. tamam açık olsun. 200 gram.
    - leblebilerimiz güzeldir abi. çifte kavrulmuş.
    - tadımınkiler kaçta kavrulmuş biliyor musun?
    - bilmiyorum abi. dedim ya hiç tadım olmadı burada.
    - peki ilerde olacak mı?
    - allah bilir abi.
    - allah distribütörlüğe mi başlamış, ne diye onu karıştırıyorsun?
    - karıştırmıyorum abi. nasıl karıştırayım ki hem. sadece leblebi istedin.
    - doğru sen de haklısın.
    - leblebiyle lebleyi elbette karıştıracağım abi. tek denemede 200 gramı tutturamayabilirim.
    - kaç yıllık leblebicisin?
    - leblebici değilim abi, kuruyemişçiyim.
    - kaç yıllık kuruyemişçisin peki?
    - 40 yıllık kuruyemişçiyim.
    - peki böyle muhabbet gördün mü?
    - görmedim.
    - son
    - evet katılıyorum.
    - credits.

    kendimden full performans verim alamıyorum, çok iyi değilim, sakinim, durgunum, birazcık da yorgunum anlamında bir deyiş.

  • avukat hanımın aynı eteği bugün de giyerek işinin başına gelmesi gurur vericidir.
    anlamlı, akılcı, kör göze parmak bir mesajdır.
    aksi taktirde, konu dün etek boyu idi bugün başın niye açık demeye yarın kocan yanında olmadan tek başına buraya gelemezsine kadar giderdi bu iş.

  • (bkz: allah'ım gol)
    15 dakikadır izliyorum adam hat-tricke koşuyo yeminle..

    fatih: silah saklamışlar devleti kandırmışlar
    kılıçdar: ne kandırması herşeyden haberleri var.
    fatih: valiler saklamış
    kılıçdaroğlu: al o zaman valileri görevden. neden almıyorsun alamıyorsun...

    devlet içinde paralel yapı olmaz.
    eğer bu durum oluştuysa, onların döneminde oldu.
    genel müdürü, müsteşarı ben atamadım onlar atadı.
    düne kadar kolkola gittiğiniz adama terör örgütü diyorsunuz.
    fatih: kandırmışlar ama
    kılıçdaroğlu: çocuk musunuz devlet yönetiyorsuz. kandırılıyorsanız devlet yönetemezsiniz...

  • bu sefer kahramanlarimiz acemi asker degil komutandir. iki asteğmen birbirine komşu eğitim alaninda acemi eğitimi ile meşgulken biri diğerini çay içmeye davet eder. laflamaya başlarlarken acemilerden birini çağirirlar. eleman koşa koşa gelir.

    -bize 2 çay getirir misin
    -emredersiniz komutanim *

    eleman çaylari bir koşu kapip getirir ve komutanlarinin dikkatini çeker.

    -aferim ya ne çabuk getirdin. ama nefes nefese kalmişsin. sivilde napiyodun sen ?
    -komutanim "balıkesir cumhuriyet savcisiydim" der

    bizim asteğmen elemanlarin o an boğazlari düğümlenir. o çay ateş olur ellerinde. acemi asker elemanlarin yanlarindan uzaklaşir.

    -olm var ya bu bizi sivilde yakalasin öttürür lan
    -lan ne biliyim o kadar adamin içinden biz de savciyi bulduk iyi mi
    -amaan koy gitsin. savcinin elinden de çay içtik ya
    -ehehuehue

  • suç ve ceza'nın (bkz: prestupleniye i nakazaniye) ana karakteri raskolnikov'un (bkz: rodion romanoviç raskolnikov) kitapta üzerinde sıkça bahsedilen ve suç üzerine, şahsen, uzun süre düşünmeme neden olan makalesidir.

    bu makalede raskolnikov insanları ikiye ayırır: ''sıradan olanlar'' ve ''olağanüstüler''. raskolnikov'a göre sıradan insanlar uysal, söz dinler kişiler olarak yaşarlar ve yasaları çiğneme hakları yoktur, çünkü onlar, adları üstünde, sıradan insanlardır.

    aşağılar'ın (sıradanlar) biricik görevleri, kendileri gibi olanların çoğalmalarını sağlamak, bu işin aracı olmaktır. bunlar doğaları gereği tutucudurlar, uysaldırlar, boyun eğerek yaşarlar ve boyun eğmeyi severler. raskolnikov'a göre onlar böyle olmak zorundadırlar ve bunda aşağılanacak bir şey yoktur.

    olağanüstü'ler ise sürekli olarak yasaları çiğnerler, yıkıcıdırlar ya da yeteneklerine bağlı olarak yıkıcılığa yatkındırlar. bu insanların büyük çoğunluğu daha iyi şeyler adına şimdinin yıkılmasını isterler. bunların ülkülerini gerçekleştirmeleri için, cesetlerin, kan göllerinin üzerinden atlamaları gerekse kendilerine bu izni vicdan rahatlığıyla verebilirler. bu olağanüstü insanların kendilerine tanıdıkları hakkı, yığın onlara hiçbir zaman tanımamıştır. onları en ağır biçimde cezalandırmış, boyunlarını vurmuştur. bunu yaparak da kendi görevlerini yerine getirmişlerdir. bununla birlikte sonraki kuşaklarda aynı yığın, başları vurulan bu insanların heykellerini dikmiş ve onlara tapınmıştır.

    olağanüstü insanlar yasa koyuculardır diyerek newton'ı örnek verir: ''eğer newton'ın buluşlarının kendi çıkarları için yayılmasına engel olan bir, on, yüz ya da daha çok kişinin hayatları feda edilmeden bu buluşları yayılmayacaktı diyelim. bu durumda newton'ın, buluşları insanlığa yayılsın diye, bu kişileri ortadan kaldırma hakkı vardı ve hatta bu onun için bir zorunluluktu.'' der raskolnikov ve örnekleri daha da çoğaltır: ''likurg, solon, muhammed, napolyon ve sonrakilerle sürüp giden insanlığın tüm kurucularının, yasa koyucularının, başka hiçbir nedenle değilse bile, yalnızca yeni yasalar koydukları, böylece de toplumun kutsal saydığı, babadan kalma eski yasaları çiğnedikleri için, ayrımsız hepsi birer suçluydular. hatta çok ilginçtir: bu iyiliksever, bu kurucu, yasa koyucu insanların çoğu büyük birer kan dökücüdür.''

    bu nedenden dolayı raskolnikov şu sonuca varır: ''büyükler bir yana, toplum içinde birazcık sivrilen, yani topluma söyleyecek birazcık yeni bir şeyleri bulunanlar, birer suçlu olmak zorundadırlar. tersi durumda zaten sivrilmelerine olanak yoktur; öte yandan sürünün içinde kalmayı da yine doğaları gereği kabul edemezler, ki bence de kabul etmemek zorundadırlar.''

    sıradanlar hep bugünün, olağanüstüler hep yarının efendileridirler. vive la guerre eternelle!

  • keltoş, botlarını giyecek su birikintisi arayacağına bunlarla ilgilense keşke. elemanı tutuklatmazsa bile en azından bir fotoğraf çektirir, kriminal tipler albüme ekler. cinayet falan işlerse lazım olur gazetelere...

  • malumun ilanı ama;

    12 yılda 7 milyar ağaç...
    yılda 583 milyon...
    günde 1,6 milyon...
    saatte 67 bin...
    dakikada 1.110...
    saniyede 18 ediyor.

    bir adam tutsanız, günde 8 saat çalışacak. en iyi ihtimalle ortalaması 10 dakikada bir fidan, günde 48 ağaç dikecektir. günde 1,6 milyon fidan dikilebilmesi için bu adamdan 34 bin tane lazım. bunun haftasonunu, yıllık iznini, levazım personelini, alımını, satımını, kaynak yaratılmasını, bulunmasını, naklini, kararını, idaresini geçiyorum.

    bu ülkede 34 bin kişi 12 yıldır tam zamanlı ağaç dikiyor olabilir mi?