hesabın var mı? giriş yap

  • benim bu, hatta arayanlara bazen dönüş yapamıyorum. bunu okuyan varsa özür dilerim dostlar, sizi sevmediğimden değil sadece hayat ve enerjim yetmiyor sosyalleşmeye.

    benim yapım böyle, kendi kendine yeten bir insanım hatta bu karantinadan son derece memnunum, evde olduğum her günden keyif aldım. bir de biriyle sosyalleştikten sonra bir süre kafa iznine ihtiyaç duyuyorum sosyalleşmek yoruyor beni. bu saatten sonra da kendimi değiştirmekle uğraşamam, zaten işim başımdan aşkın tez-makale yazıyorum, kaynak tarıyorum, ödevler falan tüketiyor beni.

  • son zamanlarda izlediğim en iyi biyografik film.
    büyük şöhret, elvis the pelvis'in doğumundan ölümüne dünyadaki yolculuğu öyle iyi kurgulanmış ki filmin uzun süresi bile insanı yormuyor.

    coğrafyanın kader olduğunu bi kez daha ifade ettikten sonra, dehanın kimi nerede ne zaman hangi şartlarda ele geçireceği de belli olmuyor. burada deha kim tartışılır, bence iki yönlü bi olgu. albay da deha, elvis de. aradaki fark, birinin müzik, eğlence ve kendi gibi olma üzerine kurguladığı o renkli dünyasına karşın diğerinin şeytani fikirlerinin bir an bile durmak bilmediği ticari ve asla etik olmayan kafası. bu durumda deha kim tekrar tartışılabilir.

    doğduğu yerden sosyoekonomik koşullar nedeniyle ayrılmak zorunda kalıp, siyahilerin mahallesine "iltica" eden elvis ve annesinin birliktelikleri annenin ölümüne dek gösteriliyor. filmde de sıkça ifade edilen, batının country, ve siyahilerin rhythm and blues melodilerinin beyaz bir insan tarafından gospel tarzına da yakın bir şekilde ifade edilebiliyor olması elvis'i bu kadar farklı kılan şey. ve tabiki onu kendisi yapan dansı, elvis the pelvis :)

    bu filmin en iyi makyaj, en iyi kurgu, en iyi erkek oyuncu, en iyi kurgu, en iyi kostüm, en iyi yardımcı erkek oyuncu ve en iyi yönetmen kategorilerinde adaylığı zorlayacağını düşünüyorum. dilerim birkaç tanesinde de, eğer gerçekten diğer rakiplerine göre hak ediyorsa, ödül almasını çok isterim.

    (bkz: austin butler) müthiş müthiş müthiş

  • türk dizileri için;

    yıllarca sektör yalandan '3 saat olmasa çok güzel şeyler çıkarırız, 3 saat olduğu için her şey saçma türk dizilerinde' şeklinde herkesi yedi.
    netflix geldi ve ellerine de fırsat geldi bu şekilde.
    bekledik ki efsane işler çıkar. e malum tv'deki gibi upuzuuuuuun olmayacak diziler.
    e malum beklentiyi yükselttiler.

    ama o da ne. dünyanın en salak dizileri çekilmeye devam etti. sorun 3 saatte değilmiş. sorun tüm ekipteymiş zaten. aynı kafa aynı salaklık. sadece bu sefer 1 saat.

    tüm ekipleri tebrik ediyorum. bir daha da tvlere, saatlerin uzunluğuna bok atıp herkesi salak yerine koymazlar umarım.

  • alemdir bu trafik polisleri.. gecen istanbul bebekte yururken yine bi polisin biri kaza olan bolgede;
    - 34 kzc 40 bekleme yapmaa, bakma kardesim su kazaya ne oluyor bakınca sanki
    - puaa puhaa 34 mr 123 yurusene lan bakma dedim kardessim su kazaya, trafik yapmayın. aloo kime diyorum.. yurusenize bee, kızdırmayın beni..
    - puha puha bekleme yapma yuru yuru..
    ...
    bir süre sonra arkadan bi ekip otosu daha gorunur ve bağırmakta olan trafik polisine şöyle anons eder..
    - lan haydar fazla bagırma !!!

  • sevgili dedem 90 yaşında, boğazına müthiş düşkün bir adamdır. tatlıyı, tuzluyu, eşkiyi, pastayı, böreği, çöreği buldu mu hayatta affetmeyen bir adam olarak, haliyle de kilo ve sağlık sorunları yüzünden anneannem tarafından sıkı bir perhize maruz bırakılmaktadır.

    bir yaz günü öğle vakti odasındaki kanepeye uzanmış, gözleri kapalı, yüzünde mutluluktan oluştuğu belli olan bir gülümseme ile parmakları ile alnına hafif hafif vurarak bir ritm tutturduğunu gördüm ve aramızda şu diyalog gelişti:

    - dede yatmışsın güzellik uykusuna. maaşallah, keyfin yerinde.
    + öyle öyle (halen gülümsüyor)
    - hayırdır dede ya? niye gülüyosun böyle, ne düşünüyorsun?
    + anneannen yarın kurabiye yapacakmış da, onun hayalini kuruyorum.

    sadece bir kurabiye yemesine izin verildi diye bu kadar mutluymuş meğer adam... ey yaşlılık, bakalım bize neler yaptıracaksın?

  • italya'da oyle populer olmayan bir yemek. yukarida hasta esine yaptigi yemek ile ortaya cikisi yazilmis zaten. yemek aslinda mantik olarak cok basit ama esinin de begenmesi ustune restaurant menusune konuyor. soylentilere goreyse balayinda roma'yi ziyaret eden amerikan oyuncular mary pickford ve douglas fairbanks bu yemegi deniyorlar ve cok begeniyorlar. sonrasinda tavsiyeler ile beraber abd icinde yayiliyor. hem abd'den unluler 1920li yillarda yemegi yemek icin italya'ya gidiyor hem de bir cok kisi(abd'de italyan gocmenlerin bolce olmasinin da etkisiyle) bu yemegi abd icinde yayiyor. general tso gibi bir yemek yani. orijinalinde kendi ulkesinden ama abd kokenli demek daha dogru bile olabilir. su an roma'da bu yemegi yapan asil iki yer varmis. birisi alfredo'nun asil restorani ki burayi 1940li yillarda satmis ama yeni sahibi menuyu degistirmemis. digeriyse alfredo'nun akrabalari tarafindan acilan yer. tabii ki de turistik yerlerde bulmak mumkun ama ama oyle bir italyan yemegi oldugundan soz edemeyiz.

    bu yemek icin yukarida zaten gercek tarifler verilmis. icinde oyle krema, mantar, tavuk, karides falan su bu yok. duz parmesan ve tereyagi ile yapiliyor. icine krema eklenmesinin 2-3 sebebi olabilir. ya kivami tutturmayi beceremeyen birisi yapiyordur, ya aslinda hafif olan yemegi daha agir yapip tek basina ogun gibi yemek istiyordur ya da italya'da bulunan tereyagi ve parmesani bulamadigi icin bu sekilde yapiyordur.

    tahminimce kremanin yayginlasmasindaki sebep ucuncusu. zamanunda amerikan tereyagi avrupa'da satilanlardan farkli oldugu ve yag oranindan dolayi o kremamsi dokuyu ve lezzeti veremedigi icin krema kullanmaya baslamislar ve bu sekide devam ediyor. bu konuda cok da emin degilim ama sanirim %82lik yag zamaninda daha cok avrupa'da bulunup abd'de %80lik olan kullanildigi icin bu fark olmus. tabii su an hala bulmasi %80 kadar kolay olmasa da bir cok yerde satiliyor ve bunu alip orijinal sekilde yapabilirsiniz. genelde hamurisleri icin kullaniliyor bu tereyagi ama denilene gore orijinal alfredo da bu sekilde yapilmis.

    yani dedigim gibi yemek aslinda cok basit ve oyle havali bir isim vermeye de gerek yok. italyanca olarak da aslinda pasta burro e parmigiano. tereyagli ve parmesanli makarna. ben yemegin adini bilmedigim donemlerde evde guzel gider bunlar diye farkli bir sekilde de olsa hazirliyordum kendime. zaten italya'da da bir cok kisi bu adini bilmeden bu sekilde yiyordur evinde. ama bu amerikanlastirmayla olan tek sikinti canim disarda cekince gittigim yerlerin neredeyse tamami kremali, mantarli ve tavuklu sekilde yapiyor. ha yemek bu sekilde kotu mu? kesinlikle degil ama benim en sevdigim sekli parmesan ve tereyagi ile yapilani. zaten evde yapmasi da cok kolay oldugu icin sorun degil ama iyi sekilde yapan yerlerin sayisi artsa fena olmazdi bence.