hesabın var mı? giriş yap

  • aras kargo'nun alanini isaretlemesi olayi. boylece yurtici kargo veya ptt kargo bu apartmana yaklasamayacak.

    siz neden yurtici kargo'nun geldik bulamadik stickeri yapistirdigini sandiniz olm? isiyorlar bahceye, oburleri giremiyor.

    kuryeye basarilar diliyorum, mesanene kuvvet evlat. dikkat et cok karanlikta iseme, acineler carpmasin.

  • pucca isimli internet fenomeni ve yazar escobar twiti yüzünden yedi yıl hapis cezası aldı.

    seversiniz , sevmezsiniz.

    bu ülke fikri olanlara cehennem, kadın dövenlere, tecavüzcülere, hırsızlara, dolandırıcılara cennet.

    ülkemizde hukuk tacizcilerden çok fikirlere ceza verir.

    pucca'nın uyuşturucuya özendirmek gerekçesi ile aldığı yedi yıl cezayı biz defalarca şikayet ettiğimiz torbacıya aldıramadık.

    adam bağımlıyım, içiciyim deyip ceza almıyor

    pucca

  • süt oğlum var benim. oğlumla yaşıt beş yaşında. yeni kardeşi oldu üç aylık.
    anne ve babası atatürk havalimaninda çalışıyor. dün görevdeydi ikisi de. annesi iyi ama babasi yarali. elinden kurşun geçmiş. ameliyat oldu, şimdi iyi.

    oğlumu gece üç gibi getirip bana bıraktılar. babasinin hastanede olduğunu biliyor. bir sürü konuşma içinde anlamış tabii. sabah uyandı, babasını sordu. ıyi dedim. ama yüzündeki endişeyi silemedim. aradım, konuştu annesiyle rahatladi. sonra iki kardeş oyuna daldılar.
    şimdi ikisine bakiyorum ve hissettiğim tek şey endişe. ıkisi adına ve tüm çocuklar adına.

  • ya ilkokul çağındaydım, ya da öncesinde.. o sıralar işte, tv'de bir çizgi film vardı. hiçbir şeyini hatırlamıyorum çizgi filmin, bir sahnesi hariç. bir yerinde küçük bir çocuk, koalalardan bahsediyordu, artık koala mı görmüştü neydi bilmiyorum, onu dinleyen yetişkinler de şey diyordu "ama küçük hanım, koalaların nesli yıllar önce tükendi".

    bu sahneyi hatırlıyor olmamın sebebi, tahmin edersiniz ki aslında koalaların neslinin tükenmemiş olması. tv'de ilk defa koala gördüğümde şaşırmış, "koalaların nesli tükenmemiş miydi ya" demiştim. hatta büyük olasılıkla ilk gördüğüm anda kafamda yer etmiş bu "nesli tükendi" bilgisi galip gelmiş, kanlı canlı bir koalayı görmüş olmama rağmen koalaların artık yaşamıyor olduğunu düşünmeye devam etmiştim.

    daha sonra yine gördüğümde yine şaşırmıştım. seyrettiğim çizgi filmin gelecekte geçen bir hikayeyi anlattığı, ve o hayali gelecekte koalaların neslinin tükenmiş olduğunu sonradan çözdüm tabi ama koala gördükçe şaşırmaya devam ettim sürekli. peki bu şaşırmam ne kadar sürdü dersiniz..

    şu an 39 yaşıma geldim, hala her koala gördüğüm, her koala lafı duyduğumda aklıma hep o çizgi film ve o sayede edindiğim "nesilleri tükendi" bilgisi gelir. otuz sene geçti aradan ve hala taaaaaaaaaa o gün aklıma girmiş bilgiyi tamamen silemedim. ilk yıllarda daha şiddetliydi bu, sanki reddedersem bütün kabullerimin sarsılacağı bir bilgiydi bu ve beynim direnç gösteriyordu bu yeni bilgiye.

    koalaların yaşayıp yaşamadığı bilgisi dini inanç değil, ideoloji değil, hayatını şekillendirmek için temel aldığın ve onun üstüne kat çıktığın bir bilgi değil.. ama otuz sene önce tek bir sahne, hepi topu birkaç saniye sürmüş bir çizgi film anısı beni otuz senedir kovalar durur. bunu bağlayacağım yere gelelim şimdi..

    birkaç saniye, ya da tek bir sahneyle değil, çocukken sürekli olarak, defalarca, tekrar tekrar kafanıza kakılmış bilgileri düşünün. dini inançlarınızı, ilkokul tarih/türkçe/sosyal bilgiler kitaplarınızda her sayfada sizi, sizden kabul ettikleriniz dışında sayılan bütün insanlara düşman etmeye şartlayan, dört başı mamur bir ırkçı yaratmaya çalışan fikirleri düşünün. duyduğunuz ezanların sayısını, kafirleri öbür dünyada nelerin beklediğini, milli kahraman/önderlerinizin ne kadar muhteşem insanlar olup, her şeyinizi onlara borçlu olduğunuzu, bayrağınızı bayrak yapanın kan olduğunun kaç defa tekrar edildiğini ve bilumum ırkçı/dinci hezeyanları.

    bazen rastlıyorum, bugün savunduğunuz fikirleri "evet tamam küçükken empoze etmiş olabilirler ama zaten doğru fikirler bunlar, şu an gelişmiş zihnimle tekrar değerlendirdiğimde iyi ki öğretmişler diyorum" diyenler çıkıyor. o zaman soruyorum işte,

    otuz sene önce bir çizgi filmde "koalaların nesli tükendi" lafını duydum diye yıllarca, defalarca tersinin kanıtı önüme çıktığı halde bu yeni bilgiyi kabul etmeye zorlandı benim zihnim, siz gerçekten bugünkü aklınızın saf ve bozulmamış olduğuna emin misiniz.. yıllarca beyninize enjekte edilmiş bütün o hezeyanların, tersine dair kanıtları gözünüze sunulduğunda ağzınızdan çıkan "sütü bozuk, vatan haini, terörist vs" laflarının altında gerçekten de böyle dediklerinizin böyle olması mı yatıyor, yoksa aslında sadece beyniniz yeni bilgiye karşı direnç mi gösteriyor.

    insan vücudundaki kusurlara girer mi bu bilmiyorum. sonuçta bilgiyi depolama şeklimiz de fizyolojimiz dahilinde olduğuna göre girer diyelim. çocukken öğretilen (ki ona beyin yıkama deniyor) bilgileri yıllarca inkar edemeyen, yanlış olsa bile sıkı sıkı sarılan basit bir canlıyız biz.

    ve bunları yazdığım yer artık sadece bu insanlarla dolu. hepimiz child abuse kurbanlarıyız aslında. n'apalım.. bunu mümkün kılan bir türüz biz.

  • bu da yeni moda oldu
    sabah sik sok kafeden kahvemı alıyorum
    çükübikte yemeğimi yiyorum
    aa bak ofisimde etkinlik var at siki koleksiyonuna bakin
    ay yoruldum, fikıboka binip eve gideyim.

  • başlık: ulan bu hikayeye ne güldüm ya

    1. afrikada bir kabile reisinin 36 çocuğu varmış.. 37. çocuk doğduğunda gözlerine inanamamış, çocuk beyaz doğmuş. reis kara kara düşünmeye başlamış ve 'ulan bu karı beni

    boynuzladı ama bu çevredeki tek beyaz adam komşu köyün papazı' diye.. kalkmış kiliseye gitmiş, papazın başına silahı dayamış :

    kabile reisi : benim karıyı sen mi düzdün ?
    papaz : bunu nerden çıkardın evladım ?
    kabile reisi : benim son çocuk beyaz doğdu
    papaz : bunlar doğal şeyler evlat. bak şu keçilere anneleri beyaz, 3 yavrusu da beyaz ama 4. yavru siyah doğmuş
    kabile reisi : papaz efendi ben çocuktan kimseye bahsetmeyeceğim, sen de kimseye keçiden bahsetme

  • aslında ingilizce'de hem sen hem siz demek değildir. sadece "siz" demektir. lakin kibarlık için herkese "siz" diye hitap etmenin öyle bokunu çıkarmışlardır ki "sen" kelimesi beraberinde tüm ikinci tekil şahıs çekimleriyle birlikte dilden tamamen kaybolmuştur.

    mesela:

    ben giderim -> i go (erken modern ingilizce'de "i go")
    sen gidersin -> you go (e.m.i. "thou goest")
    siz gidersiniz -> you go (e.m.i. "you go")

    bu kaybolan ikinci tekil şahsa dikkat edince ingilizce'nin germen kökenli bir dil olduğu daha iyi anlaşılıyor. "thou goest" -> almanca "du gehst".

  • geçen gün sirkeci'de bir mekanda 6 tl'lik bişeyler atıştırdıktan sonra hesabı ödemek için kasaya geldim ve 10 tl uzattım.

    -abi 1 liran var mı?
    +maalesef
    -artık 4 tane 1 liran var abi. afiyet olsun, yine bekleriz.

    seviyorum lan böyle yaratıcı, anlık espri yapan esnafları.

  • her yarim saatte bir bir insanin olduruldugu, ulkeye gelecek turistin birakacagi paraya ac guney amerika ulkeleri bile turkiye cumhuriyeti vatandaslarini ulkesine istemiyor.

    sebep, amerika'ya kacak giren turkler. peki amerika'ya kacak girmeye calisan turkler'e sebep kim?

  • "gusül abdestini bilmeyenler bize hayvan sevgisini öğretemez" yazılı pankartın acı acı güldürdüğü halk.
    cehalet, cehalet, cehalet.

  • 1873 rene doğumludur. arnavut kökenli bir bektaşidir. askeri okulu bitirdiği yıl, yani 24 yaşında, 1897'deki yunan savaşında büyük yararlılıklar gösterir ve bir yunan birliğini toptan esir alır. bu başarısı üzerine rütbesi yükseltilir ve esir aldığı birlikle birlikte istanbul'a davet edilir ve padişah 2. abdülhamit huzuruna çıkar. ancak esir aldığı yunan askerlerinin padişahın adamlarından birinin 13 yaşında albay rütbesi verilmiş oğluna teslim edilmesine ve bu veledin istanbul'da bu yunan askerlerini dolaştırıp hava atmasına şahit olur. sarayın ne menem bişi olduğunu anlayıp padişahın yeni rütbe önerilerini reddederek resne'ye geri döner.
    sonrasında bilinen 1908 devriminin kıvılcımını yakar.
    istanbul'a da gider devrimden sonra ama sevemez orayı ve kasabasına dönüp oraya hizmet etmeye çalışır. arada trablusgarp'a geçer ve mustafa kemal ve enver paşa'nın da aralarında bulunduğu osmanlı subaylarına katılır.
    balkan savaşında yenilgi sonucu memleketi işgal altında kalınca istanbul'a geçmekten başka çaresi kalmaz.
    ancak karadan gidemediği için gemiye binmek için indiği avalonya limanında, kendi koruması tarafından tek kurşun ile vurularak öldürülür. iddialardan biri, tetigi çekme emrini arnavut milliyetçilerinden esat toptani ve ismail kemal'in verdiğidir. ancak enver paşa ve ittihatçı ekibinin, fazlaca dürüst olan resneli'yi istanbul'da istemedikleri için onu öldürttüğü de güçlü bir iddaadır.
    geyiği ile de ünlüdür. resneli niyazi, dağlarda bulduğu bir geyiği yanında gezdirmeye başlayarak hayvana “rehber-i hürriyet” adını vermişti. 1908’de ikinci meşrutiyet’in ilanından sonra istanbul’a getirdiği geyiğin, sonradan yazdığı anılarında, tanrı tarafından gönderilen bir yol gösterici olduğunu öne sürer. ikinci meşrutiyet’i izleyen günlerde geyik istanbul’da büyük üne kavuşur. gülhane parkı’nda halka gösterilir. hatta veliaht abdülmecit (sonradan halife) çocuklarıyla geyiği görmeye gelir.
    geyiğin resneli niyazi ile birlikte çekilen fotoğrafı kartpostallara basılarak elden ele dolaşır.